Bir Galatasaray-Trabzonspor karşılaşması daha gelip çatınca, 1998–1999 sezonunun 12.haftasında Ali Sami Yen’de Trabzonspor’un Galatasaray’ı (3-5) yendiği maç ve o gün başımıza gelenler düşer aklıma. Bu vesileyle hem o günü hatırlatalım hem de okuyacağınız hikayeyle hafta sonunuza neşe katalım istedik.
**
Zeytinburnu’nun bazı sokakları birbirine çok benzer. Adımladığınız caddelerde ilginizi çeken gecekonduların arasında gözünüze ilişen yüksek katlı binalara, daha doğrusu önünüze değil de gökyüzüne bakarak yürürseniz, geri dönüşünüz öyle muhteşem olur ki; soluğu ya tren istasyonunda ya deniz kıyısında ya da başkalarının evinde alırsınız benim gibi…
**
Mahalle büyüklerimizden Hayri Cebitürk, kahvehaneden çıkarken gür bir sesle bağırdı: “Maçı beraber izleyelim” Arkadaşlarla koyu muhabbete dalan bendeniz, kafamı “Olur” anlamında sallayıp, onayladım. İşaretimden ikna olmamış olacak ki, durumun ne kadar önem taşıdığını ifade etmek için ani bir manevrayla
Evinde aldığı skorlar ile dışarıda aldığı skorlar arasında büyük fark var; içeride bileği bükülmüyor, sadece 4 gol yemişler. Dışarıda hasarlı bina gibi dökülüyor; kalelerinde 23 gol görmüşler!
Kısaca, neden mi böyle?
İç sahada inanılmaz mücadele ediyorlar. Alan daraltarak, yardımlaşarak oynadıklarından, tribünlerde yükselen alkış tufanı altında sonuca gidiyorlar ve hem oynayan hem de izleyen keyif almış oluyor.
Dışarıda durum çok farklı; mevcut kadronun geniş alanda oynaması çok zor. Oluşan boşluklar atletik oyunculara sahip takımlar için bulunmaz bir nimet. Rakibi defansta ve orta sahada karşılamada sıkıntı yaşanınca, defans hataları da bunlara eklenince; sonuç kaçınılmaz oluyor.
Fraport TAV Antalyaspor’a karşısında golü bulana dek tribünlerin, tabir caizse ölüye can veren tezahürat eşliğinde ön alan baskısıyla başladılar. Zaman zaman günümüz çağdaş futbolundan esintiler sundular; Bakasetas, rızkını taştan çıkarmaya çalışan, Trezeguet gol yollarını koklayan. Trezeguet’e asist yapan, daha
Trabzonspor’un bu sene deplasmanlarda kırılgan olduğunu, ilk golü yediklerinde devamının geldiğini, “kumdan kale” gibi dağıldığını herkes biliyor artık...
Doğrusunu söylemek gerekirse, Hatay’da oyuna iyi başladılar. Bakasetas’ın 9. dakikada Bardhi’nin kafasına paraşütle indirdiği topla öne geçtikten birkaç dakika sonra rakibi üçe bir yakaladıkları pozisyonda Djaniny, topu kaleye yollamak yerine Yusuf ya da Gomez’e verse ikiyi bulmaları işten bile değildi.
İkinci yarının hemen başında Siopis’in direkte patlayan topu Trabzonsporlular adına büyük şansızlık, Hataysporlular için büyük şanstı...
İlk yarı oyunu kendi sahasında kabul eden ev sahibi, ikinci devre Trabzonspor’a saldırmaya, geniş alanlar bulmaya, defans arkasına uzun toplar atmaya başladı ki… Volkan Demirel, bunu bildiği, dersini iyi çalıştığı ve de sonucu bulacağı için ikinci yarıyı beklemiş olacak...
Trabzonspor defansı bildiğiniz, dediğimiz gibi, kumdan kale! Ufak bir sarsıntıyla yıkıldılar yine, Fatih Karagümrük ve Alanyaspor maçlarında olduğu gibi.
Onca hata
Trabzonspor’a galibiyet serisi lazım artık. Galibiyet ile mağlubiyet akrabadır; birini yakalarsan tozu dumana katarsın, diğerine yakalanırsan tozu dumanı yutarsın!
Bordo-mavililer şimdiye dek arada seyahat etti; iki ileri bir geri giderek durumu idare etti. O galibiyet serisini bir türlü yakalayamadılar. O anlamda Başakşehir galibiyeti ilaç gibi geldi, Ziraat Kupası’nda geçilen tur moral verdi, devamını getirmeleri için de İstanbulspor’u yenmesi gerekirdi.
Maça gelince…
Yusuf Yazıcı ile golü bulana dek, 19. dakikada çifte kavrulmuş ofsayttan attıkları golden başka pozisyonu yoktu bordo-mavililerin. Topun, oyunun tamamen hakimi olmalarına rağmen ne kanatları kullanabildiler, pas alışverişlerinde ağır kaldıkları, tempo yapamadıkları için ne de rakip kalede etkili olabildiler.
Hal böyle olunca işiniz duran toplara kalır ki ilk golü de öyle buldular; karadan başlattıkları harekatı Djaniny ile havadan devam ettirip Yusuf ile son noktayı koydular…
Soyunma odasında Avcı’nın öğrencilerine ne dediğini tam olarak bilemeyiz, lakin tahmin ederiz; yakışmıyor, tempo yapın, farka gidin
Hugo ile uzatma dakikalarında darbeli kafayı vurup beraberlik golünü bulana dek, deyim yerindeyse öldü öldü dirildi Trabzonsporlular! Brezilyalı oyuncu forvetlerin yapamadığını gerçekleştirdi aynı zamanda. Anlayacağınız Trabzonspor direkten döndü!
HK. Ümraniyesporlu oyuncular girdiği net pozisyonları gole çevirebilmiş olsaydı; Trabzonspor, Fatih Karagümrük ve Alanyaspor mağlubiyetlerinin benzerini yaşayabilirlerdi… Mesela Larsen’in çıkardığı bir top var. Umut Nayır’ın harika vuruşunu Uğurcan’ın aynı güzellikte kurtarışı akılda kalanlar…
Kötü oyuna, hatalara ve pozisyon kısırlığına rağmen…
İlk golün asistini yapan Larsen, farkın açılmasını engelleyenlerden, Hugo uzatmalara taşıyan isimlerdi. Ancak uzatmalara damga vuran adam tabi ki Gomez’di.
Gomez penaltı yaptırdı, Yusuf’a harika asist yaparak kendine gelmesine, moral bulmasına yardımcı oldu. En önemlisi Trabzonspor’un tur atmasında başrol oynadı.
Bakasetas’ın kaçırdığı penaltı için de nazar boncuğu olsun diyelim!
Top tekniği yüksek olan oyuncuları,
Taraftarın Abdullah Avcı’nın evinin önünde toplanıp destek, moral vermesi, Trabzonspor Yönetimi’nin Avcı’nın arkasında olduğunu ‘ilan’ etmesi, bordo-mavili takımın tekrar ayağa kalkması için çok güzel hareketlerdi. Zira herkes, iyi olanın yanında olur. Önemli olan, böyle günlerde takıma, teknik adama destek ve moral vermek gerekir.
Tribünlerin de hakkını teslim edelim; iğne atılsa yere düşmezdi.
Sahaya dönüp, ilk yarının kısa bir özetini yapacak olursak; uzatmaların uzatması hariç, bordo-mavililer, Medipol Başakşehir’e pozisyon vermedi. Her oyuncu canını dişine taktı, iyi alan daralttılar, ön alan baskısıyla rakibi hataya zorlayıp pozisyon buldular ama onca pozisyondan birine 21’de damga vuran Bakasetas oldu.
Aylar sonra sahalara dönen Peres’in, Emre Belözoğlu’nun takımını tek kanatla oynamaya mahkûm ettiğini de hatırlatalım.
Bu tip maçlarda ikinciyi atmanız gerekir. İkinci yarının hem başında Trezeguet ve Gomez ile kaçırdıkları pozisyonlar sonrası oynanan dakikalar Trabzonsporlulara soğuk ter
Maçın hemen başında Trezeguet ile Umut Bozok, girdikleri pozisyonda ‘ben atayım’ sevdasında değil de uygun pozisyonda olan Naci’ye topu vermiş olsaydı; Trabzonspor’un maça önde başlaması işten bile değildi. Öne geçmiş olsalar ev sahibi takım geniş alanda, Trabzonspor alan daraltarak, bekleyerek oynamaya başlayacaktı ki...
Trezeguet ile Umut Bozok’un yapmadığı yardımlaşmayı, Trabzonspor’un kapısından dönen, transferi yılan hikayesine dönen Efecan, takım arkadaşlarıyla yaptı ama… Son şampiyon Trabzonspor’u deyim yerindeyse yerle bir etti, attı, attırdı, oynadı, oynattı Efecan…
Trabzonspor’un bu sezon transfer ettiği 13 oyuncudan oynayanlara bakın, bir de almadığı Efecan’ın yaptıklarına bakın!
Oyunu kendi sahasında kabul eden, alan daraltarak oynayan ev sahibi, ilk atağında golü bulunca, her anlamda dağılan, geniş alanlar bırakan Trabzonspor’un kalesine her gidişinde gol olup yağdı; altı defa geldiler, elleri boş dönmediler.
Maçın başında Trezeguet ile Umut kaçırdı kaçırmasına da, Trabzonspor defansı da adam kaçırmakta sabıkalı! Vallahi
Galatasaray ve Fenerbahçe’nin kazanarak devam ettiği Süper Lig’de Trabzonspor’un kaybetmeye tahammülü yoktu. Zira sezon başından bu yana o kadar çok kaybettiler ki… Bu hafta da kaybetmiş olsaydılar; Trabzonspor adına yazılacak ve de söylenecek ilk cümle ‘Son şampiyon çok erken havlu attı!’ olabilirdi.
Bitexen Giresunspor, hafife alınacak takım değil. Bazen deplasmanlarda inanılmaz skorlara imza atıyorlar, attılar da. Mesela bu sezon Galatasaray’ı ve Fenerbahçe’yi İstanbul’da devirdiler.
Doğrusunu söylemek gerekirse dün gece de istedikleri gibi başladılar; Trabzonspor’a oranla ne yaptığını ve nasıl oynanmasını gerektiğini bilerek. Tıpkı İstanbul’da Fenerbahçe ve Galatasaray’a karşı oynadıkları gibi; oyunu kendi yarı alanında kabul edip, kaptıkları toplarla rakip kaleye gitmek. O anlamda bir iki kez de Trabzonspor kalesini yoklamadılar değil…
Bordo-mavililer al gülüm, ver gülüm oyunuyla başladı. Üstelik kanatlardan biri yok, yüksek tempo senelik izindeydi. Topu ayağına olan bir şeyler yapmaya çalıştı,