Yanlış hesap!

9 Ekim 1998

       ÜNİVERSİTE giriş sisteminde yapılan değişikliğin sancıları sürüyor. Öğrenci ve veliler, olayın farkına vardıkça da tepkilerin dozu giderek artıyor.
      "Geri adım atılması kesinlikle söz konusu değil" denilirken, lisede alan değiştirme serbest bırakıldı. Yakında yine bir defaya mahsus olmak üzere, mahkeme kararıyla da olsa, alan puanı yelpazesi genişletilirse hiç şaşırmamak gerekir.
       Aklın yolu bir. Ama YÖK bunu görmüyor. Siz, düne kadar örneğin Hukuk ve Kamu Yönetimi'ne Sosyal (S) puanıyla öğrenci alacaksınız. Öğrenci ona göre alan seçecek. Sonra da kalkıp, "Hukuk ve Kamu Yönetimi'ne bundan böyle Türkçe - Matematik (TM) puanıyla öğrenci alacağım. Daha önceki uygulamalarımızı dikkate alıp Sosyal'i seçenlerin mağduriyeti de bizi hiç ilgilendirmez" diyeceksiniz. Olmaz böyle şey!
       Eğer Türkiye demokratik bir hukuk devletiyse, ben yaptım oldu mantığı geri teper. Tepecektir de...
       Daha önce de defalarca yazdık. Yeni sınav sistemi pek çok açıdan mükemmel özellikler taşıyor. Ufak tefek rötuşlarla uzun ömürlü

Yazının Devamı

Teşekkürler Aydın Bey

8 Ekim 1998

       İNSANLARIN yaşamında çok önemli kilometre taşları vardır. Gün gelir kendileri ya da başkaları için çok önemli kararlar vermek zorunda kalırlar...
       Bugüne kadar milyonlarca öğrencinin geleceğine öyle ya da böyle yön verdik. Gün oldu Türk eğitim sistemine yön veren kararlarda etkimiz oldu...
       Ama şimdi kendimle ilgili çok önemli karar arifesindeyim. Meğer önemli kararlar vermek ne kadar zormuş...
       Bugüne kadar her konuda şefaf oldum. Yazmam gerekeni, gazetecilik dürtüsüyle, ucu kime dokunur diye hiç çekinmeden hep yazdım. Bu kez kendim söz konusuyum ve yaşadığım sıkıntıyı da, içtenlikle sizlerle paylaşma gereği hissettim. Umarım kimseyi kırmam, dökmem!..
       Belki duydunuz, belki duymadınız. Ama kesin olan bir şey varsa, 30 yıldır okuduğum, 20 yıldır çalıştığım Milliyet satıldı. Ben Milliyet'e Aydın Doğan'dan hemen sonra geldim. Patron olarak hep onu gördüm, onu tanıdım. Milliyet'in yeni patronu ise Korkmaz Yiğit. Hakkında bildiğim tek şey, eğitime gönül veren biri olduğu...
     

Yazının Devamı

Melek mi, canavar mı?

7 Ekim 1998

       ANNE babalarla yapılan anketlerde kendileri için en değerli varlığın çocukları olduğu ortaya çıkıyor. Her şey bir yana, çocukları bir yana. Onlar için yapamayacakları hiçbir şey yoktur. Yeter ki çocukları mutlu olsun...
       Peki ya çocuklar için en değerli varlıklar anne - babaları mı? İşte bu tartışılır. Onlar için değer kavramları, ortama ve yaşa göre öylesine sık değişiyor ki, çoğu zaman kendileri de şaşırıyorlar...
       Ebeveynlerle çocuklar arasındaki diyalog açısından Batılı ülkelerle bir kıyaslama yapıldığında her şeye rağmen çok daha farklı durumdayız. Geleneksel ataerkil Türk aile yapısı nedeniyle ilişkiler, sevgi ve saygıdan çok karşılıklı fedakarlığa dayanıyor. Pek çok aile hala çocuğunu, yaşlılık günlerinin bir sigortası olarak görüyor. Elden ayaktan düşünce onlara bakar diye düşünüyor.
       Batılı ülkelerdeki "çalışsın kazansın" anlayışı ise, izleri görünse de pek benimsenmiş değil. Aile yapımızda, anne - baba çocuğu için ne kadar çok fedakarlık yaparsa, görevini o kadar çok yerine getirmiş sayıyor. Yemiyor yediriyor, giymiyor

Yazının Devamı

Üstün Hizmet Ödülü

6 Ekim 1998

      MİLLİYET Eğitim Servisi olarak, bu yıl tüm ödülleri topladık desek, herhalde abartılı olmaz. Önce Türk Eğitim Derneği (TED) Zonguldak Lisesi'nden, ardından İstanbul ve Marmara Üniversitesi İletişim fakültelerinden, dün de Kacaeli Üniversitesi'nden başarı ödülleri aldık. Bu arada çok sayıda sivil toplum örgütü de benzeri şilt ve plaketlerle bizleri ödüllendirdi. Hepsine bir kez daha "eğitim" adına şükranlarımızı sunuyoruz.
       Aslında ödüller bize değil, eğitime. Bu yüzden mütavazılığı bir kenara bırakarak eğitim adına gururlanıyoruz. Çünkü düne kadar adı, esamesi okunmayan eğitim artık her platformda ödüllendiriliyor. Bu durum eğitime gönül veren bizler kadar, aydınlık Türkiye özlemi duyan herkesi sevindiriyor...
       Kendi alanınındaki başarılı hizmetleri nedeniyle bizimle ödül alanlar arasında Fikret Bila, Uğur Dündar, Levent Kırca ve Sezen Aksu da vardı. Türkiye'nin kendi alanlarında tartışmasız bu en değerli isimlerini biz de canı gönülden kutluyoruz.
      Sezen Aksu'nun dediği gibi, bu ödüller bize büyük sorumluluk yükledi. Bu ödülleri

Yazının Devamı

Aydın Doğan Lisesi

3 Ekim 1998

      AYDIN Doğan Anadolu İletişim Meslek Lisesi'nin temelini 15 Mayıs'ta atmıştık, dün açılışını yaptık. Dört dörtlük bir okul olmuş. Gezenlerin, görenlerin ortak kanısı bu yönde. Umarız eğitimi de dört dörtlük olur.
       Temel atma töreninde olduğu gibi, açılışta da Başbakan Yılmaz vardı. Eğitim adına güzel şeyler söyledi. Eğitimin Türkiye'nin "en öncelikli" meselesi olduğunu bir kez daha yineledi. Keşke söylediklerinin yarısını yapabilse. İşte o zaman Türkiye'nin bilgi çağını yaklaması işten bile olmaz.
       Başbakan, daha önceki konuşmalarında olduğu gibi 30 kişilik sınıflarda tam gün eğitim vaat etti. En az bir yabancı dil öğreten bilgisayar destekli eğitime, sadece büyük kentler ve zenginler değil tüm Türkiye kavuşacak dedi ve bol bol alkış aldı.
       Başbakan Yılmaz, eskiye oranla, eğitim konularına daha fazla hakim. Gereğine daha fazla inanmış gözüküyor. Ama sorunların üzerine gitmede ve eğitim yatırımlarını hızlandırmada aynı sıcaklığı maalesef göremiyoruz...
       Geç de olsa eğitimin önemini keşfetti. Eğer bir

Yazının Devamı

Özel üniversiteler

2 Ekim 1998

       TÜRKİYE'de yükseköğrenim görenlerin oranı Avrupa'nın üçte, ABD'nin ise dörte biri kadar. Bu nedenle devlet ya da özel hiç fark etmez, üniversite sayısının hızla artması gerekiyor. Ama kaliteden ödün vermeksizin...
       Vakıf üniversitesi kurucuları, öğrencileri ve velileri dünkü haberimiz üzerine bizi bir kez daha "vakıf üniversiteleri düşmanı" ilan ettiler. Etsinler. Ama bir kez de olsa, yazdıklarımızın içeriğiyle ilgilenirlerse, uzun vadede kazanan kendileri olur.
       Türkiye'deki özel öğretim kurumlarının payının yüzde 1.2'den, en az yüzde 10'a çıkması gerektiğini savunanların başında ben geliyorum. Devlet üzerindeki eğitim yükünü hafifletmeden kaliteli eğitimden söz etmenin kandırmacadan öteye geçemeyeceğini, her platformda savundum. Savunmaya da devam ediyorum.
       Evet, özel okulların sayısı bugünkünün en az 10 katına çıksın. Ama daha önce de ısrarla vurguladığım gibi, akademik yeterlilikten en ufak bir taviz vermeksizin...
       KKTC üniversiteleri de, sadece ve sadece doğruları yazdığmız için bizi

Yazının Devamı

Ver parayı, al diplomayı

1 Ekim 1998

       EK kontenjan başvuruları bugün başlıyor. Paranız, hele hele dolarınız varsa, üniversiteye girmek hiç sorun değil. Doktor, mühendis, avukat, kaymakam, diplomat, bankacı, gazeteci, turizmci, mütercim tercüman, diş hekimi... Siz sadece ne olmak istediğinize karar verin gerisi kolay.
       Artık çok uzaklara gitmenize de gerek kalmadı. Özel üniversiteler sayesinde ne çocuklarınız Avrupa, Amerika, KKTC ve Türk cumhuriyetlerinde gurbetlik çekecek, ne de siz evlat yolu bekleyeceksiniz. Tek yapacağınız 5 ile 10 bin dolar arasında değişen yıllık öğretim ücretini karşılamak. Hepsi o kadar. Puan konusunda hiç kuşkunuz olmasın. Sıfıra yakın puan da alsanız, ne sınır arayan var ne de hesap soran!..
       YÖK Başkanı Kemal Gürüz'e dün sabah ek kontenjan kılavuzunu inceleyip incelemediğini, incelediyse böyle bir rezalete nasıl müsaade ettiklerini sordum. Aldığım cevap karşısında ise dondum kaldım:
      "Üniversite sınavları bir sıralama sınavı, eğer kontenjanlar dolmuyorsa sıfır puanlı öğrenci de üniversiteye girebilir."
      

Yazının Devamı

Neden hala 10. Yıl Marşı çalınıyor?

30 Eylül 1998

       CUMHURBAŞKANI Demirel, Anadolu Üniversitesi'nin açılış töreninde, pek çok açılışta olduğu gibi 10. Yıl Marşı'nın çalınması üzerine, 75. yıl için yeni bir marş bestelenmesi çağrısını yineleyerek şunları söyledi:
      "10. Yıl Marşı, çok güzel bir marştır. Sanat adamlarımızdan 75. yıl için bir marş istedim ama, 10. Yıl Marşı'nı aşamadık. Herkesi 10. Yıl Marşı'ndan daha güzelini yapmaya davet ediyorum. Bu şudur: 10. yılda hissetiğimiz coşkuyu, 75. yılda hissetmiyor muyuz? Hissetmiyorsak edelim. Her şeyden bezmiş insanlardan müteşekkil bir toplumun gücü olmaz."
       Cumhurbaşkanı'nın tespiti çok doğru. Her şeyden bezmiş insan ve toplumların gücü olmaz. Sadece gücü mü? Morali, çalışma hırsı, beklentisi, saygısı, sevgisi, güveni, hoşgörüsü, hiçbir şeyi kalmaz. Bu listeyi öylesine uzatmak mümkün ki, değil köşeyi, sayfanın tamamını ayırsak bile, bezgin insanların yok olan değerlerini sığdırmak mümkün değil...
      Demirel'in tespitlerinin doğruluğu konusunda hiç kimsenin kuşkusu yok. Öyle sözler ediyor ki, en muhalifler bile altına imza atmaktan

Yazının Devamı