Uzun yıllar televizyon sektöründe yoğun şekilden çalışan Melda-Taner Gölbaş çifti iki yıl önce pandemi döneminde yaşanan kapanmaların etkisiyle İstanbul'dan uzaklaşmaya karar verdi. Bu karar çok hızlı alınmış gibi görünse de Taner Gölbaş, "Hep yapmak istiyorduk" diyor. "Yapamazsak döneriz, en kötü denedik deriz" diye düşünerek yola çıktıklarını dile getiren Melda Gölbaş da, "İlk başlarda ne ailemiz ne de arkadaşlarımız bizim bu göç kararımızı çok ciddiye aldı, nasıl olsa yaz sonu İstanbul’a dönerler diye düşündüler. Ancak yaz sonu geldiğinde ve biz köyde yaklaşık 6 ay geçirdikten sonra beni bir 'Ya dönmek zorunda kalırsak' telaşı sardı. Sürekli burada kalmaya devam etmek için farklı çözümler aramaya başladık. Zaten İstanbul’dayken de kafamızda planlarımız vardı ve küçükbaş hayvancılık yapmaya karar verdik. Şu anda da hayvan sayımızı artırarak hayatımızı bu işle idame ettirmeye çalışıyoruz" şeklinde konuştu.
'KÖYE 10-15 BİN LİRAYLA GÖÇ ETTİK'
Köye göçtükleri günden bugüne ekonomik açıdan hayatlarında çok şey değiştiğini dile getiren Gölbaş ailesi, köye yaklaşık 10-15 bin lirayla adım attı. İstanbul’daki iş hayatlarını bırakarak köye göç eden çift, burada da bir iş yapmak zorunda olduklarını söyleyip, "Şu anda keçicilikle uğraşıyoruz. Keçi sütü, keçi yoğurdu ve keçi peyniri üretiyoruz. Bir kısmını çevre il ve ilçelere kendimiz götürüyoruz, bir kısmını ise sipariş üzerine kargo ile gönderiyoruz. Aynı zamanda reçel, erişte, zeytinyağı, nar ekşisi, kışlık sos gibi kendi yaptığımız doğal ürünlerin satışını yapıyoruz. Hepsini kendi bahçemizden ya da komşu bahçelerden topladığımız ilaçsız ve kimyasalsız ürünlerden hazırlıyoruz. Aynı zamanda 'Köy İşleri' adında bir YouTube hesabımız var. Köye geliş sürecimizi ve burada neler yaptığımızı yayınlıyoruz" diyerek şimdiki işleri hakkında bilgi verdi.
'HER İŞİMİZİN HEMEN HALLOLMASINA ÇOK ALIŞMIŞIZ'
Köyde, şehirlerde olduğundan daha çok insan gücüne ihtiyaç olduğunu ve iş imkanlarının bulunduğunu söyleyen Gölbaş ailesi, “Şu an kiminle konuşsak eleman bulamamaktan şikayetçi. Biz de zaman zaman ihtiyaçlarımız doğrultusunda işlerimizi halledecek birilerini maalesef bulamıyoruz" dedi. Burada her mevsimde ayrı bir üretim olduğunu; meyve, sebze, buğday, mısır tarlalarında ya da seralarda günübirlik çalışılabilindiğinin altını çizen çift, “Yine bizim gibi kendi ürettiğiniz ürünü işleyerek satış yapmak bir diğer alternatif" deyip şunları ekledi:
"Elektrik, tesisat, taş işçiliği, marangozluk gibi zanaatınız varsa bu işleri yapanlar asla boş kalmıyor. Ustalıkları dışında aynı zamanda tarımsal üretimin de içinde olduklarından zamanları çok kıymetli ve çok daha yavaş hareket ediyorlar. Bizler şehirlerde her işimizin hemen hallolmasına o kadar çok alışmışız ki bizi en çok zorlayan mevzu genelde bu oluyor. Mümkün olduğunca kendi işimizi kendimiz çözmeye çalışıyoruz. Ağaçların budanması, meyve toplanması, yabani ot temizliği, kümes yapımı, tesisat işlerine kadar her şeyi bugüne kadar kendimiz hallettik. Hatta şu an keçi sayımız artacağı için ahşap bir ahır yapıyoruz."
'KİRALIK EV BULMAK ÇOK ZOR'
Özellikle Muğla’nın arsa ve ev fiyatları açısından pahalı bir il olduğuna dikkat çeken Gölbaş ailesi, "Gelecek olanlara naçizane önerimiz arsa veya ev satın almak istedikleri yerde bir ev kiralayarak minimum 6 ay yaşasınlar. Oranın iklimi, sosyal yaşamı, toprağın verimi, insanı gibi pek çok parametreyi gözlemlemek adına belli bir süre geçirmeleri faydalı olacaktır. Böyle diyoruz ama bir yer kiralama konusunda özellikle 1-2 yıldır artan talepler yüzünden kiralık ev bulmak arazi satın almaktan daha zor" diye konuştu.
Zaten uzun zamandır Seydikemer’de yaşayan annesinin yanına yerleştiklerini dile getiren Melda Gölbaş, “Komşularımız benim çocukluğumu biliyorlar. Bu durum köye göçerken çok zorluk yaşamadığımız gibi bir izlenim bırakabilir ama her hayatın kendine göre zorluğu olduğunu söyleyebilirim. Tabii ki köye göç ederken halledilmesi gereken en büyük sorunlardan biri yaşam alanı bulmak ama sonrasında da köyde sizi pek çok zorluk bekliyor” açıklamasında bulundu.
"Komşularımızla ilişkimize gelecek olursak düzeyli bir ilişkimiz var diyebiliriz. Çok eski tanışıklıklar olduğu için herkes birbirine saygılı ve yardımcı. Burada altını özellikle çizmek istediğim bir konu da şu: Biz köye göçerken onların memleketine geliyoruz ve onların yıllardır sürdürdüğü bir düzen var, o düzene bir şekilde ayak uydurmak ve orta yolu bulmak gerektiğini aksi takdirde farklı sorunlar yaşanabileceğini düşünüyorum. Şehirdeki komşulukla kıyaslamayı sanıyorum bizim gibi 7/24 çalışan insanlar yapamaz. İstanbul’daki evimizde komşularımızla görüşecek kadar vakit geçirmiyorduk, ancak kapıda karşılaşırsak selamlaşıyorduk."
'TAKAS HÂLÂ VAR, PEYNİR VERİP EKMEK ALIYORUZ'
Köyde hayatın daha ucuz olduğunu söylemenin doğru olmadığını dile getiren Gölbaş ailesi, "Pazar fiyatlarını kıyasladığımızda 3-5 lira fark eder, market fiyatları deseniz aynı. Ancak burada ufak bir bahçeniz dahi olsa ekip biçebilirsiniz, sebze ihtiyacınız büyük oranda karşılanır. 2 tavuğunuz olsa yumurta derdiniz olmaz. Köy yerinde şehrin aksine sokakta onlarca meyve ağacı görürsünüz. Komşularınızla ilişkileriniz doğrultusunda zaten sizi boş bırakmazlar. Köy yerinde bayram ekmeği, böreği, düğün tatlısı, adaklıklar hiç bitmeyen bir döngü" bilgisini verdi.
Yoldan geçerken bir bahçeye ya da seraya girildiğinde elinizde poşetlerle çıkmanın muhtemel olduğunu vurgulayan çift, “Baktığınız çoğu yerde yabani ot görürsünüz, bunların önemli bir kısmı yenilebilen ve çok lezzetli otlardır. Bir de bir şeyleri takas etme durumu buralada hâlâ geçerli. " başkası mısır veriyor buğday alıyor. Sonuç olarak köy daha ucuz diyemeyiz ama sofranızın boş kalması çok zor" görüşünü paylaştı.
Herkesin köyde yaşayamayacağının altını çizen ve bunun bir tercih meselesi olduğuna değinen Gölbaş çifti, "Bahçeyle, hayvanla, ağaçla uğraşmak, doğal gaz yerine soba ile ısınmak, her şeyi kendin halletmek zorunda olmak herkesin tercih etmek istediği bir durum olmayabilir. En basiti ‘Bugün çok yoruldum, dışarıdan sipariş verelim’ diyemezsiniz. Adapte olmak çok mühim bir şey. Tüm eski alışkanlıklarımızda büyükşehirlerden köylere göçmek ancak fiziksel olarak gerçekleşebilir. İnsanlar bir köye göç hikayesi yazmak istiyorsa geçmiş deneyimlerini kırsalın deneyimleriyle harmanlamalı ki ruhen de göçebilmiş ve adaptasyonunu sağlamış olsun" dedi.