Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bomonti’nin daracık arka sokaklarından birinde, birbirine bitişik nizam 70 yıllık binalarından birinde oturuyorum… 

Gürültüyle gelen o sarsıcı depremle birlikte kendimizi sokağa attık… 

Önce telefonlarımız bir süre için çalışmadı, ardından nereye kaçacağımızı bilemedik. 

Toplanma alanı yoktu. 

Mahalle sakinleri bir pasajın girişinde çay ocağında oturduk sonra evlere dağıldık… 

Fakat birkaç gündür medya, bilim adamlarına yıllardır sorduğu o iki meşhur sorunun etrafında dönüp duruyor: 

İstanbul’da büyük deprem ne zaman olacak? Kaç şiddetinde olacak? 

Haberin Devamı

Kimi “devamı gelecek” diyor, kimi “artık olmaz” diyor, kimi tarih veriyor… 

***

Gerçekten takıntılı bir milletiz. Medya, siyaset ve toplum bir kısır döngüde bu soruya saplanmış durumda. 

Oysa Türkiye zaten deprem bölgesi ne zaman olup olmayacağını bilsek ne olur bilmesek ne olur? 

Bu iş bilmez, birbirinin yoluna taş döşeyen nefret siyaseti, olası depremin doğuracağı sonucu değiştirebilecek mi? Hayır. 

Üstelik her birimiz en az on büyük depreme şahit olduk ve gördük ki sonuç hep aynı oldu: 

Binalar binlerce insana mezar oldu. İnsanlar ailesini, işini, evini, geleceğini kaybetti. Oradan oraya göçebe gibi savurdu, çadırlarda yaşadı, hala da yaşıyorlar. 

Depremi bu kadar çok konuşup da hiçbir şey yapmamış, yapamamış olduğumuzu görmenin utancıyla… 

***

Yakışmıyor evet… ama gerçek bu. 

1999 depreminden sonra İstanbul’da büyük deprem tartışmaları yıllarca sadece ne zaman olacak sorusunun etrafında sürdürüldü. 

Dolayısıyla depremi konu alan makalelerimin sadece başlığını değiştirmek durumunda kaldım: 

Önce “11 yıldır aynı sorunu konuşuyoruz” diye yazdım. Aradan 10 yıl geçti bu kez “21 yıldır aynı sorunu konuşuyoruz” diye hatırlattım. Aradan 6 yıl geçti şimdi de 26 yıldır aynı sorunu konuşuyoruz… diye yazıyorum. 

Hatırlarsanız; bundan 26 yıl önce de Körfez depremi, yerli ve yabancı bilim insanlarını birbirine düşürdü. 

İstanbul’da beklenen depremin zamanı ve şiddeti konusunda derin ayrılıklar yaşandı. Bazı deprem bilimciler İstanbul’da büyük depremin 10 yıl, bazıları ise 30 yıla kadar meydana gelebileceğini savundu. 

Haberin Devamı

Bazıları depremin İstanbul’da değil, Anadolu’da olacağını söyledi. 

Şiddeti konusunda anlaşmazlık yaşanınca, bilim insanlarının ‘uzmanlık’ alanları dahi tartışma konusu edildi. 

Sismolog Prof. James Jackson, “Benim gördüğüm durum çok endişe verici boyutlarda. Yarın mı olur, 10 yıl sonra mı, 100 yıl sonra mı söylemek güç” dedi. 

Prof. Xavier Le Pichon, Prof. Celal Şengör, Doç. Dr. Tuncay Taymaz, “Bu yarın da olabilir ama 20-30 yılı geçmez.” yönünde görüş bildirdi. 

Prof. Dr. Naci Görür de belli aralıklarla İstanbul depremini bekledikleri konusunda ısrar etti… 

Bu tartışmalar hep aynı üslupla, farklı düşüncelerle yıllara yayıldı. 

***

Ve hemen her yıl İstanbul’da olası büyük bir depreme karşı nelerin yapılmadığını bilsek de alınan önlemleri hiç bilemedik. 

Mesela depreme karşı bazı tarihi binaların restorasyon ve güçlendirme çalışmaları içerisinde Yerebatan Sarnıcı da vardı. Neyi güçlendirdiler bilmiyorum ama 1500 yıllık Sarnıçla ilgili “yıkıldı, yıkılacak” tarzındaki haberler gündemini hep korudu. 

Haberin Devamı

Bilim insanlarının açıklamalarında da değişen bir şey yok: 

Yine biri çıkıp muhtemel depremin eli kulağında” diyor. Bir diğeri tam tersini söylüyor. Bir başkası 2045 hatta 2050 diye tarih veriyor. 

Sonuçta başardığımız tek şey şehrin bütün silüetini bozmak oldu. 

Dolayısıyla depremin ne zaman, nerede, kaç şiddetinde olacağını, hangi fayın kırılacağını ne kadar binanın yıkılacağını ezbere bilsek de olası büyük depreme hazırlıklı değiliz. Olsun sonra bakarız!