Denizkurdu- 2021 Tatbikatı’nı izlemek için gittiğimiz Aksaz Deniz Üssü’nde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile uzun bir sohbet gerçekleştirdik. Türkiye ile ABD arasındaki ilk problemin terör örgütü YPG’ye verilen destek olduğunu belirten Akar’ın kritik açıklamaları şöyle:
‘PKK eşittir YPG’
Demokrasi ve insan hakları gibi temel değerleri paylaşan ve stratejik müttefik olan Türkiye ile ABD arasındaki ilk problem ne F-35 ne S-400; ilk problem YPG. Türkiye ile ABD arasında bir sürü ilişki var: Stratejik ortaklık, müttefiklik, NATO, ikili ilişkiler, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Akdeniz, Kafkasya, Balkanlar... Ortaya attıkları problemler öyle veya böyle çözülür ama çözemeyeceğimiz bir problem var. Bizim milletimize, birliğimize, beraberliğimize kasteden bir PKK var. PKK’dan hiçbir farkı olmayan YPG var. YPG’ye tırlar, uçaklar dolusu silahlar götürüyor, YPG ile iş birliği yapıyorlar. Israrla ve inatla YPG, PKK değil diyorlar. Biz de bunu kabul etmiyor, “Bu, aklımıza
Malum, sosyal medya çağındayız. Doğru ayağa kalkana kadar yalanın dünyayı dolaştığı bir süreç bu.
Bir süredir küresel salgından etkilenen müzisyenlere hükümet tarafından hiçbir destek verilmediği iddia ediliyor sosyal medyada değil mi? Peki gerçek ne?
Merak ettim, Kültür ve Turizm Bakanlığını aradım. “Müzisyenlere gerçekten de hiç destek vermiyor musunuz?” diye sordum. İşte cevaplar...
Bakanlık küresel salgından mağdur olan ve gelir kaybına uğrayan müzik sektörü çalışanlarına yardımcı olmak için özel bir destek programı başlatmış. Ne zaman? Aralık 2020’de. Programın adı “Müzik Susmasın.”
İşe destek sağlanacak kişilerin tespitiyle başlanmış. Müzisyenlerin büyük bölümünün kayıt dışı çalıştığı, vergi ve SGK kayıtlarının olmadığı görülünce, MESAM, MÜYORBİR, MSG gibi sektör çalışanlarının üye olduğu meslek örgütleriyle iş birliğine gidilmiş.
Bununla da yetinilmeyip, İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel
Dünya üzerinde kurucu liderini bizim kadar tartışma konusu haline getiren bir ülke daha yoktur.
Neredeyse her ay bir kez Atatürk tartışması yaşanıyor bu ülkede. En son Yıldırım Beyazıt Camisi eski İmamı Mustafa Demirkan’ın adını anmadan Atatürk’e “Zalim ve kâfir” diyerek hakaret ettiği iddia ediliyor.
Kimsenin Atatürk’e hakaret etmeye hakkı yok. Sevmeyebilir, eleştiri de getirebilirsin. Ancak hakaret edemezsin. Türkiye’nin kurucu liderini sürekli polemik konusu haline getirmek bu ülkenin birlikte yaşama iradesine kastetmek demektir. Hakikatten sıkıldık ve yorulduk bu tartışmalardan.
Atatürk konusunda bir de muhalefetin bu konuya yaklaşımına değinmek gerekiyor. Atatürk’ü niyeyse hep karşı taraftan böyle bir argüman gelince hatırlıyorlar.
Atatürk’e ‘kefere’ diyen adamı milletvekili yapan AK Parti mi yoksa başka bir siyasi parti mi?
Peki, Atatürk’ün resmini TBMM’deki odasından “Yeni şeyler söylemek lazım” diyerek kaldıran vekil hangi partidendi? Hatırlayan var mı?
Ya “Mustafa Kemal’in
Bu ülkenin yakın tarihindeki bütün büyük siyasi krizlerin Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaşanması elbette ki bir tesadüf değil.
2014’teki Cumhur-başkanlığı seçimlerine 8 ay kala ne demişti dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Ricciardone? Şimdi bir imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz.
Çöken Türkiye değil, küresel güçlerin ihtiyaç duydukça Türkiye’ye karşı kullandığı terör örgütleri FETÖ ve PKK oldu.
Ama Sam Amca’da oyun bitmez. Pandemi sebebiyle yaşanan ekonomik sıkıntıları da hesaba katıp Türkiye’yi eski yörüngesine çekmek istiyorlar. Ulusal çıkarlarını gözeten, Suriye’deki terör devletine ‘dur’ diyen, Kıbrıs’ta, Azerbaycan’da, Irak’ta, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Afrika’da bayrak gösteren bir Türkiye işlerine gelmiyor.
Darbe de dâhil her şeyi denediler ama Türkiye’ye istikamet veremediler. Önlerinde köprüden önceki son çıkış olarak
AK Parti milletvekiliyken Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkacak muhalefet adayını belirlemeye çalıştığını itiraf eden Ali Babacan konuştukça batıyor.
Neymiş, Abdullah Gül’ü aday yapmaya çalıştığı dönemde Erdoğan aday değilmiş!
Pes! Erdoğan’ın 2018’de Cumhurbaşkanı adayı olduğunu Mısır’daki sağır sultan bile duymuş ama Babacan duymamış!
Bu komik savunma kendi içinde bir itirafı da barındırıyor. Babacan o dönemde bir şekilde Erdoğan’ın aday olamayacağını düşünüyor. Artık ne olmasını bekliyor, neyi ümit ediyor belli değil! Ama bu sözler o anlama geliyor.
Aslında Türkiye’de o tarihten beri değişen pek bir şey yok. Muhalefet yine demokrasi dışı bir etkenin devreye girmesini ve Erdoğan’ın seçimsiz olarak tasfiye edilmesini bekliyor.
Bütçe görüşmelerinde Meclis kürsüsünden “Parayı idareli kullanın, yılın ikinci yarısında biz geliyoruz” diyen İyi Partili milletvekili…
Ortada seçim yokken Cumhurbaşkanı olacağını ilan eden ve anında kendi kendini düzelten ana muhalefet lideri…
2018&r
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun 140journos’ta yayınlanan “CeHaPe zihniyeti” adlı belgeselini izledikten sonra Cumhurbaşkanı adayı olacağına dair kafamda hiçbir şüphe kalmadı.
Kemal Bey belgeselde milliyetçi-muhafazakâr seçmene göz kırparken eski CHP’yi adeta gömüyor. Eski CHP ve onun genel başkanları statükocu, içe kapanık, muhafazakârlara ve sağ seçmene mesafeli olarak tanımlanıyor. Kılıçdaroğlu ise bu şablonun tamamen dışında bir siyasetçi olarak gösteriliyor.
Hem Kemal Bey’in açıklamaları hem de belgeselde konuşan gazetecilerin değerlendirmelerinde bu algı işleniyor.
- Eski CHP bu kafayla iktidar olamazdı. Kemal Bey bunu gördü ve yaptığı açılımlarla muhalefeti koordine eden bir lider haline geldi.
- İyi Parti ve Akşener’in siyaset sahnesinde kendine yer bulmasını Kemal Bey sağladı.
- Kemal Bey olmasaydı ne Ekrem İmamoğlu ne de Mansur Yavaş seçim kazanamazdı. Hatta aday gösterilmezdi.
- Erdoğan sert ve kavgacı. Kılıçdaroğlu ise uzlaşmacı ve mütevazı... vs. vs...
Kemal Bey’in ittifak ortağı olduğu par
Devri iktidarlarında HDP’ye 1-2 bakanlık verebileceklerini ilan eden CHP eski Milletvekili Dursun Çiçek’i dinlerken aklıma Mehmet Akif Ersoy’un o meşhur dizeleri geldi:
“Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; hiç ibret alınsaydı, tekerrür ederdi miydi?”
Tarih 25 Şubat 2010... BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Meclis kürsüsünde 1999 yılında CHP ile yaptıkları ittifak pazarlığını anlatıyor: “1999’da genel seçimlere gidiyoruz. CHP barajın altında. Deniz Baykal bize elçi gönderdi, ‘Sizinle ittifak yapmaya hazırız’ diye. Oturduk, konuştuk. ‘Ahmet Türk’ü, Sırrı Sakık’ı, Sedat Yurttaş’ı kaldıramam. Ama bana 20 tane militan gönderin, onları aday edeyim’ dedi. Kabul etmedik. Canlı tanığımız var. Biz dün neysek, bugün de oyuz.”
Sakık bu konuda haklı ve tutarlı. HDP’nin çizgisi hiç değişmedi. HDP ve bu hareketin önceki partileri Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısıyla sorunlu olduklarını hiç gizlemedi. Yaklaşık 40 yıldır terör
İtiraf ediyorum... Geçtiğimiz pazar gününden beri Ali Babacan üzerinden yürüyen ihanet tartışmalarının sebebi benim.
O akşam kanallar arasında dolaşırken Halk TV’de Ali Babacan’a rastladım. Tesadüf bu ya, duyduğum ilk cümlesi 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan karşıtı cephenin tam göbeğinde olduğunu anlattığı itirafı oldu.
Önemli ve haber değeri taşıyan bir itiraftı bu. Gazetecilik refleksiyle AK Parti’den ne zaman istifa ettiğini araştırmaya başladım. İstifa için 8 Temmuz 2019’a kadar beklemişti! Şaşkınlığımı yansıtan bir tweet attım. Sosyal medyada tepkiler hızla yükseldi. Gazeteci İsmail Saymaz bu tepkileri görüp Babacan’a “İstifa için neden bu kadar beklediğiniz tartışılıyor” deyince ilginç bir cevap verdi Babacan. “Kafaca zaten AK Parti’den kopmuştum, uzaklaşmıştım” gibi bir cümle kurdu.
Bu yazıyı yazma sebebim tam olarak bu cümledir. Hakkını teslim edelim, adam doğru söylüyor. Yani kafaca AK Parti’den koptuğu, hatta bu kopuşun Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok daha