İtiraf ediyorum... Geçtiğimiz pazar gününden beri Ali Babacan üzerinden yürüyen ihanet tartışmalarının sebebi benim.
O akşam kanallar arasında dolaşırken Halk TV’de Ali Babacan’a rastladım. Tesadüf bu ya, duyduğum ilk cümlesi 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan karşıtı cephenin tam göbeğinde olduğunu anlattığı itirafı oldu.
Önemli ve haber değeri taşıyan bir itiraftı bu. Gazetecilik refleksiyle AK Parti’den ne zaman istifa ettiğini araştırmaya başladım. İstifa için 8 Temmuz 2019’a kadar beklemişti! Şaşkınlığımı yansıtan bir tweet attım. Sosyal medyada tepkiler hızla yükseldi. Gazeteci İsmail Saymaz bu tepkileri görüp Babacan’a “İstifa için neden bu kadar beklediğiniz tartışılıyor” deyince ilginç bir cevap verdi Babacan. “Kafaca zaten AK Parti’den kopmuştum, uzaklaşmıştım” gibi bir cümle kurdu.
Bu yazıyı yazma sebebim tam olarak bu cümledir. Hakkını teslim edelim, adam doğru söylüyor. Yani kafaca AK Parti’den koptuğu, hatta bu kopuşun Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok daha önce olduğuna dair bir belge var elimde. Detayları okuyunca sizde Babacan’a hak verecek ve “Ne yapsın adamcağız? Kopmuş gitmiş işte!” diyeceksiniz. Hazırsanız başlayalım...
Tarih 24 Mart 2017... Yer: Beypazarı Taş Mektep, Teras Kat...
AK Parti Ankara Milletvekili, Dışişleri eski Bakanı, Başbakan eski Yardımcısı Ali Babacan, 17 Nisan referandum çalışmaları kapsamında parti göreviyle Beypazarı’na gelir. Özel kalemi toplantıdan günler önce AK Partili Belediye Başkanı Tuncer Kaplan’dan bazı isteklerde bulunur.
Babacan’ın hitap edeceği kişi sayısı 20’nin üzerinde olmayacaktır. Ve sadece iş adamlarından oluşacaktır. Basın içeri alınmayacaktır. Belediye Başkanı “Bu bir referandum çalışması. Neden az kişiyle toplanıyoruz, basın niye gelmiyor?” diye haklı olarak sorar. Cevap düşündürücüdür: Mevcut bakan arkadaşlarımızı ezmek istemiyoruz. Biz medyada çok görünmeden çalışmalarımızı sürdürüyoruz!
Şu inceliğe, nezakete bakar mısınız? Kapalı devre de olsa referandumdan “Evet” çıkması için kendisini sahaya atmış. Ve bunu yaparken bakan arkadaşlarını ezmekten çekiniyor.
Toplantıya katılan herkes Babacan’dan referandumdan neden “Evet” çıkması gerektiğine dair bir konuşma yapmasını beklemektedir. Ama o uzun uzun kendi bakanlık döneminde işlerin ne kadar iyi gittiğinden, görevi bırakmasından sonra ise sarpa sardığından bahseder.
Babacan’a göre Avrupa ile herhangi bir konuda ters düşmemiz çok yanlış ve risklidir. Türkiye o tarihte NATO’nun tatbikatlarında düşman olarak gösterilmektedir ama Babacan “NATO bizim güvenlik şemsiyemiz. Rusya ile yakınlaşmamız çok yanlış ve tehlikeli” der.
Toplantıya katılanlar hayretle birbirine bakmaktadır. Ama Babacan büyük bir coşkuyla işlerin ne kadar kötü gittiğini anlatmaya devam eder. 15 Temmuz ihanetinden sadece bir ay sonra Fırat Kalkanı Harekâtı’nı yapan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dair değerlendirmeleri de tıpkı öncekiler gibi ibretliktir: Bizim pilotlarımız önce denetimli serbestlikle imza atıyor, ardından uçağa biniyor. Askeri pozisyonumuz itibarıyla kimseye kafa tutacak durumda değiliz. Riskli durumdayız. Halimiz bu!
Sıra en iyi bildiğini iddia ettiği ekonomiye gelir. Asıl bombaları bu kısma bırakmıştır. 10 küsur yıl yönettiği ekonomimiz de çok kötüdür. “Kot pantolonumu, sweat’imi giyip Avrupalı dostlarımızla şömine başında aylık görüşmelerimize devam ediyorum. Hepsiyle şahsi tanışıklıklarımız var. Türkiye ve Avrupa’daki karışıklıkları konuşuyoruz” der. Bu bir “Bakan olmasam da Avrupalılar beni muhatap alıyor” mesajıdır.
Dönemin ABD Başkanı Trump’tan da memnun değildir Babacan ve Senato tarafından görevden alınacağını düşünmektedir! Sonra konuyu yeniden Avrupa’ya getirir. “Bizim Avrupa ile ters düşme lüksümüz yok. Dünya Bankası ve ülkelerin merkez bankaları yetkilileriyle şahsen görüşmelerim devam ediyor” diyerek sözlerini tamamlar.
Yaklaşık 2.5 saat süren toplantıda ne referandum ne de “Evet kampanyası” ile ilgili tek laf etmez.
Belediye Başkanı Tuncer Kaplan biraz hayret, çokça da sinirlenerek ve üzülerek takip ettiği konuşmaları bir tutanakla genel merkeze iletir.
Babacan’ın kafaca AK Parti’den koptuğunun delili işte bu tutanaktır. Yani kendisine kızmaya, eleştirmeye gerek yok. Adam zaten yıllardır Erdoğan karşısında cephe almış ve buna uygun bir şekilde hareket etmiş.
Ha... Neden istifa etmedi, niye Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına imza attı gibi sorular geliyor aklınıza değil mi? Hiç gelmesin...
En nihayetinde o da bir insan. Hayalleri, kendisine vaat edilen beklentileri olamaz mı?
Kot pantolonuyla şömine başında sohbet ettiği Avrupalı dostlarıyla konuştuğu her şeyi Beypazarı’nda anlatacak değil ya!