Denizkurdu- 2021 Tatbikatı’nı izlemek için gittiğimiz Aksaz Deniz Üssü’nde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile uzun bir sohbet gerçekleştirdik. Türkiye ile ABD arasındaki ilk problemin terör örgütü YPG’ye verilen destek olduğunu belirten Akar’ın kritik açıklamaları şöyle:
‘PKK eşittir YPG’
Demokrasi ve insan hakları gibi temel değerleri paylaşan ve stratejik müttefik olan Türkiye ile ABD arasındaki ilk problem ne F-35 ne S-400; ilk problem YPG. Türkiye ile ABD arasında bir sürü ilişki var: Stratejik ortaklık, müttefiklik, NATO, ikili ilişkiler, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Akdeniz, Kafkasya, Balkanlar... Ortaya attıkları problemler öyle veya böyle çözülür ama çözemeyeceğimiz bir problem var. Bizim milletimize, birliğimize, beraberliğimize kasteden bir PKK var. PKK’dan hiçbir farkı olmayan YPG var. YPG’ye tırlar, uçaklar dolusu silahlar götürüyor, YPG ile iş birliği yapıyorlar. Israrla ve inatla YPG, PKK değil diyorlar. Biz de bunu kabul etmiyor, “Bu, aklımıza hakaret” diyoruz. PKK eşittir YPG olduğu çok açık. ABD’li müttefiklerimizin anlaması gereken şey, bu konuda kararlıyız. Türkiye’nin kişiliği, kimliği, egemenliği, bağımsızlığı var. 40 seneden beri asil milletimizin başına bela olan terörü bitirmekte kararlıyız.
‘Durmak yok’
En son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar mücadelemiz devam edecek. Sinat-Haftanin, Metina, Zap, Avaşin-Basyan, Hakurk var. Onun arkasında Gara, onun arkasında Kandil, Kandil’in güneyinde ise Asos var. Buralarda ne kadar alçakların yuvası varsa buraları tahrip etmek görevimiz. Bugüne kadar ülkemize yönelik terör tehdidine karşı icra ettiğimiz tüm operasyonlarımız, başta Irak olmak üzere tüm komşularımızın toprak bütünlüğüne saygılı, uluslararası hukuka uygun, meşru müdafaa hakkı kapsamında ve sadece bölgedeki terörist unsurlar hedef alınarak yapıldı. Bunu Bağdat da Erbil de anlamış vaziyette. Bizim dürüst olduğumuzu biliyorlar. Bağdat ve Erbil ile koordinasyon içinde mücadelemizi sürdürüyoruz.
‘Sincar ve Mahmur’u izliyoruz’
Bağdat yönetimi Sincar ve Mahmur için “Biz orayı temizleyecek, tedbir alacak ve şekillendireceğiz” diyor. Biz de “Tamam, buyurun şekillendirin” diyoruz. Ama “Oraların herhangi bir şekilde yeni bir Kandil olmasına müsaade etmeyin” diyoruz. Zaten Sincar konusunda ortada bir anlaşma var. Bağdat, Erbil ve BM bu anlaşmaya imza koymuş durumdalar. Anlaşmanın hızlı ve eksiksiz bir şekilde uygulanmasını istiyor, bekliyoruz. Mahmur kampı ise mültecilere ev sahipliği yapan bir kamp olmaktan yıllar önce çıktı. PKK terör örgütüne eleman sağlayan bir hüviyete büründü. Tüm bunları dostane bir şekilde söylüyoruz. Fakat diğer taraftan da biz kendi noktayı nazarımızda her türlü hazırlığımızı eksiksiz yapıyoruz.
‘Atatürkçülüğümüzü sorgulayamazlar’
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Atatürkçü düşünce sistemi çerçevesinde kurulduğunu, şekillendiğini ve ona göre hareket ettiğini görmemek körlüktür. Bunun sorgulanması abestir. Bakanından, komutanlarına tüm personelinin Atatürkçülüğünü sorgulamak da kimsenin haddi değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri, binlerce yıllık şanlı tarihimizden süzülüp gelen milli, manevi ve mesleki değerleriyle, aklın ve bilimin ışığında, anayasa çerçevesinde, yasalar ve Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleri doğrultusunda, sıralı amir ve komutanların emir ve komutasında, milletinin emrinde, görevinin başındadır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Atatürkçülük kimsenin tekelinde, kimsenin zimmetinde değildir.
‘Cin şişeden çıktı’
Savunma sanayiinde cin şişeden çıktı. Artık ‘Yaparsın-yapamazsın’ meselesi bitti, Türkiye olarak yapabileceklerimizin sınırı kalmıyor. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliği ve teşvikinde büyük bir inanç, hedef, gayret ortaya çıktı.
Sözde soykırım iddiaları
24 Nisan geçti, sözde soykırım iddiaları Türkiye’nin gündeminden düştü. Böyle olmamalı, bu konudaki konuşmalarımızı, çalışmalarımızı sürdürmemiz gerekiyor. Niye? Çünkü gelecek sene yine karşımıza getirecekler bunları. ABD’nin milli arşivinde yazılan bilgiler var. 1919’da ABD’li Tümgeneral James G. Harbord, Başkan Wilson’un talimatıyla Türkiye’ye geldi ve Türkiye’de 58 gün incelemelerde bulundu. Takriben 50 kişilik asker ve sivillerin olduğu bir heyetle. Bunun sonucunda burada herhangi bir şekilde bir soykırım olmadığını, her iki tarafın da çok ciddi üzüntüler yaşadığını raporunda belirtti. 1603 sayfalık bir rapordan bahsediyoruz. O raporda Türkler ile Ermenilerin o güne kadar 500 yıl beraber, barış içinde yaşadıkları, herhangi dış etki olmadığı takdirde 500 yıl daha yaşayabilecekleri açıkça yazılmış. Bunu kullanmak lazım.