İnsanın arkadaşlarıyla röportaj yapması başka bir keyif. Yine de bir gerçek var ki sürekli konuştuğun, müzik, hikaye ya da anılarını paylaştığın arkadaşına "gel ya bir röportaj yapalım" demek aklına gelmiyor insanın. Tuğrul mayıs ayında TRT 1'de "Payitaht Abdülhamid" dizisindeyken bir haber yapayım demiştim. Ben onu yazıncaya kadar dizi bitmiş :) Diyorum ya kendi içimizde bunları önemsemiyor olsak da güzel işler yapan dostlarımızı birbirimize anlatmamız gerekir diye düşünüyorum.
Tuğrul Altınkara; 1978 Iğdır doğumlu, 1996 yılından bu yana Türkiye'nin önde gelen radyolarında program yapıyor. Türkiye ve uluslararası çapta bir ok ödüle sahip. Dün akşam radyoya yayın için geçerken konuştuğumuzda "ya dur bari bu haberi atlamayayım" diyerek hemen ona sorularımı gönderdim. Bu arada Tuğrul, "Yuvam" dediği Radyo Tatlıses'e geri döndü. Hafta içi her akşam saat 20'de Radyo Tatlıses'te sevenleriyle buluşuyor.
İnsanın arkadaşı hem ünlü radyocu, hem de son zamanlarda televizyon ekranlarında reyting rekorları kıran dizilerin (Çukur, Payitaht
Göbeklitepe'nin Gizemi, İpek Kobaner'in ilk kitabı. İpek ile Mario Levi yaratıcı yazarlık atölyesinde tanıştık. Nişantaşı'ndaki atölyede Mario Hocamızın ağzından çıkan her söz, bir masanın etrafında kendi hikayelerini paylaşan kadınlar için çok önemliydi. İpek bu süreç içinde her zaman bakımlı, ilginç takıları ve geçmiş hayatından getirdiği üst düzey bürokrat havasıyla benim için bir başkaydı. Zaman ile atölye çıkışında arkadaş sohbetleri derinleşti. Bazen kahve bazen yemek derken keyifli anılarla bir grup kadın pandemiye kadar gelmiştik.
İpeğin kitabı çıkar çıkmaz bu söyleşiyi yapmak istesem de tam kapanma sebebiyle İstanbul'dan uzaklaştığım için bir araya gelemedik. Sonrasında da hem İpeğin hem de benim yoğun zamanlarım oldu. Nihayetinde daha fazla zaman geçmeden çevrimiçi bir söyleşiyle İpeğin kitabı "Göbeklitepe'nin Gizemi" ni sizlerle buluşturmaya karar verdim. Kitabı okumak, paylaşmak ve yorumlamak kadar yazarı da tanımanın önemli olduğunu düşünüyorum.
İpekciğim, kısaca seni tanıyabilir
Geçtiğimiz hafta tam 27 yıldır okumak isteyen ama ailesinin maddi yetersizliği nedeniyle okuyamayan ya da çalışmak zorunda kalan çocuklara tüm eğitim hayatı boyunca maddi ve manevi destek veren Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı (TOÇEV)'ndaydım.
Yağmurlu ve aşırı nemli bir İstanbul gününde Ortaköy sokaklarında kaybolarak TOÇEV buluşmamıza 20 dk geç kaldım. Bir labirentin içindeymişçesine bir üst sokaklarından dönmüş durmuşum. Sonunda çareyi bulunduğum yerden beni almalarını rica etmekte buldum. 350 metre ötemde ki bu sevgi dolu vakıfta sevgiyle karşılandım. Yağmur yağarsa endişesiyle her ne kadar içeride otursak da; açık balkondan gelen ıhlamur ve yasemin kokuları hafızamdan silinmeyecek... Sohbetimiz boyunca bardaktan boşanırcasına yağan yağmur hepimize öyle güzel duygular hissettirdi ki..
"Okumak her çocuğun hakkıdır" diyerek yola çıktığı günden bu yana her çocuğu birey olarak kabul edip toplumsal hayata kazandırılmaları için aralıksız çalışan TOÇEV'i bir de ben sizlere anlatmak istedim.
Turizm sektörü Covid-19 sonrasında en çok zarara uğrayan sektörlerin başında geliyor. Pandeminin ilk yılında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye'ye gelen turist sayısı 2020'de yüzde 69,14 düşerek 15,9 milyona geriledi. Avrupa ve Rusya tarafından tatil için çok tercih edilen ülkemiz seyahat kısıtlamaları sebebiyle turizmde ciddi zarara uğradı.
Türkiye ve dünya ülkeleri içinde bulunduğumuz pandemi sebebiyle turizm açısından sıkıntılı bir süreç yaşıyor. Turizm sektöründe çalışan milyonlarca insan diğer sektörlerde olduğu gibi gelir kaybına uğramış durumda. BM Dünya Turizm Örgütü (WTO) aşılamaların başlaması nedeniyle 2021'de seyahatlerde yavaş bir normalleşme bekliyor.
Salgının değiştiren, dönüştüren etkisiyle karantina, test zorunluluğu, sınır kapama vb. katı kısıtlamalarla geçen günlerimizin ardından artık tatile çıkmak ve yeni dünya düzeninin getirdiği yeniliklerle biraz olsun nefes almak istiyoruz. Tatil için otel seçiminden, seyahat araçlarına
İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni hiç gezdiniz mi? Bugüne kadar gezmediyseniz bir gününüzü ayırıp mutlaka gezmenizi öneririm.
Dün ülkemizin tarih ve sanat varlığını korumak, gelecek nesillere kültür mirasını aktarmak amacıyla düzenlenen Heritage İstanbul'un İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde gerçekleşen basın toplantısına katıldım.
Yağmurlu bir İstanbul sabahında tarihi yarımadaya ulaşmanın ne kadar zor olduğunu ancak İstanbul'da yaşayan bilir dersem diğer şehirlerde yaşayanlara haksızlık etmiş olmam. Hakikaten bu şehirde yaşamanın bedeli var. Trafik bunun en başında geliyor. Pandemi de toplu taşıma araçlarını hiç kullanmadığım için bugün de aracımı bir yere bırakıp tramvay ile devam etme düşüncesini daha gitmeden aklımdan silmiştim. Nihayetinde müzeye ulaşır ulaşmaz toplantı başladı. Müzenin o keyifli bahçesinde sabah kahvesi içme hayalim ne yazık ki üç yudumdan öteye geçemedi...
Yıllarca sayısız etkinliğe katılan biri olarak pandemide zoom dışında ilk kez canlı bir organizasyonun içinde olmak çok başka hissettirdi.
Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük ile söyleşimizin üçüncü bölümünde Troya Müzesi'nin açıldığı günden bugüne tarihi değerlerini ve gelecek hayallerini sizlerle paylaşacağız.
Rıdvan Bey, Troya Müzesi Resmi Açılışının sizce tarihi değeri nedir?
10 Ekim 2018 yılında müze kapılarını açıyor. 18 Mart 2019 günü sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan özel bir açılış yapıyor. Bunu çok önemsiyorum.
Romalı İmparatorlar için Troya'ya gelmek bir yarış. Hadrian, Caesar ve Caracalla burada olmak istiyor. Eğer buradan geçerseniz o tarihin içinde yer alma şansınız var. Büyük İskender buradan geçiyor. Hatta geliyor tapınakta dua ederken "Akhilleus senin Homeros'un var ama benim yok. Beni kim tarihe nakledecek." diyor.
Fatih Sultan Mehmet, Mustafa Kemal Atatürk Troya'dan geçiyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın burada yer olması önemli. 1000 yıl sonra da burada liderler olmalı. Açılış için seçilen tarih 18 Mart. Çanakkale Savaşlarının yıl dönümünde. Her iki
Troya Müzesi, Müze Müdürü Rıdvan Gölcük ile geçmişten geleceğe Troya söyleşimizin ikinci bölümündeyiz. Müzede kuş sesleri arasında geçirdiğim saatleri ve müzeyi sizlerle aktarmaya günler yetmez :)
Rıdvan Bey; Troya Müzesi tarihi kimliğimize sahip çıkmamız için muazzam bir köprü olabilir. Sizce kendi tarihimizi yazmakta geç mi kaldık?
Troya Müzesi'nde vitrinlerimizin birisinde kubbeli fırın vardır. Troya-4'den çıktığını Blegen söylüyor; o da 2000 küsur yıllık hikayedir. Koffman da ilk kez Troya-3 katmanında rastlandığını söylüyor. Kubbeli fırın; şimdi zaman zaman ziyaretçilerimize rehberlik yaparken diyorlar ki "Troya anlatırken niye bunu koydunuz?" Neden bunu soruyorlar biliyor musunuz? Köyde de aynı fırın var. Diyor ki; köyde ki fırını neden buraya koydunuz? :) O fırının Troya 3-4 katmanından gelmiş olabileceğini düşünmüyor. O kazıdan çıkan bir fırının modeli evet ama fırından çıkan ekmeği, pideyi yemek için Tevfikiye ve Çıplak Köyü'ne gideceksiniz. O fırın
Avrupa Müze Forumu /EMF) tarafından verilen ve en saygın müzecilik ödüllerinden olan "Avrupa Yılın Müzesi Ödülleri"nde Troya Müzesi ve Odunpazarı Modern Müzesi özel ödüllere layık görüldü.
2020 Avrupa Yılın Müze Ödülü'nü alan Troya Müzesi 7 Mayıs 2021 günü tüm haber kanallarında yer alırken; müze müdürü Rıdvan Gölcük'ün 8 Mayıs günü Twitter'dan paylaştığı duygu dolu satırlar sonrası kendisiyle hemen iletişime geçtim.
".... Çalışma odamın kapısını her güm "Allah'ım sana şükürler olsun" diye açıyorum. Abarttığımı düşünebilirsiniz ama Troya Müzesi'ne büyük bir sevgiyle, tutkuyla bağlandım....Troya Müzesi Avrupa Yılın Müzesi Özel Takdir Ödülü'nün sahibi oldu" yazan müze müdürünü ve Troya Müzesi'nin hikayesini yazmak istedim. Troya Müzesi'ne giderek tarih, tutku ve hayallerine sımsıkı sarılmış Rıdvan Gölcük'ten Troya'dan ödüle uzanan süreci dinledim. O kadar uzun bir