Yarın 3 Aralık Dünya Engelliler Günü...
Türkiye'de "2020'nin Temmuz Ayında Ulusal Engelli Veri Tabanında Kayıtlı ve Engelli Sayısı 2 milyon 530 bin 376" olarak belirtilmiş. Bu rakam "Engelli Sağlık Raporu" almak için yetkili hastanelere başvurmamış ve hizmet almak için devletle temasa geçmemiş bireyleri kapsamıyor. (kaynak Doğruluk Payı) Tahminlere göre bu sayı çok daha fazla.
Engelli bireyler arasında "İşitme Engelliler" ile ilgili net bir veri bulunmuyor. TÜİK verilerine baktığımızda 15 yaş üstü bireylerin işitme cihazı kullanma oranı %3,9 (2008-2019) İşitme engellilerin, eğitim aldıkları, günlük yaşama ve çalışma ortamlarına uyum sağladıkları diğer ülkelerdeyse durum çok farklı. Maalesef ülkemizde işitme engellilerin büyük bir oranı liseyi bitirmiş olmalarına rağmen okumada ve yazmada zorluk çekiyor.
Günümüzde engelli bireyler adına birçok çalışma hayata geçiriliyor. Umarım hepsi çoğalarak artar. Bu sorumluluk hepimizin!
Bugün size işitme engelli çocukların eğitimlerini destekleyen, sessiz dünyalarına
Heyecan dolu bir günü geride bırakırken, duygularımı yaşadıklarımı nasıl anlatacağım? İnsan hayat denen yolculuğunda yaşadıklarını nasıl anlatır? Herkesin hayalleri, hikayeleri farklıyken başrolünde yer aldığı kendi hikayesini nasıl anlatır? İşte tüm bu düşüncelerle bu yazıyı yazmak hiç kolay olmadı.
Her ay farklı sanatçıların öğrencilerle buluşacağı İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi Sanat Günleri'nin açılış konuğu olarak "İletişim Sanattır" söyleşisiyle heyecan ve gurur dolu bir günü geride bıraktığımı söylemek isterim.
Üniversite buluşmalarında her zaman çok heyecanlanırım. Kendi öğrencilik yıllarım ve acemiliklerim gelir aklıma. İçimdeki çocuk; "Burada olmak nasıl bir duygu Yeşim? Yıllar önce sana bir gün fotoğrafçı olacağın, yazılar yazacağın, internet, teknoloji alanında kabul görüp benzersiz deneyimler yaşayıp bunu anlatacaksın deseler ne yapardın?" diye sorduğunda Herhalde hiç inanmazdım, "hadi canım sen de" der geçerdim. Bugün kendime diyorum ki hayallerin, hikayelerin ve yenilgilerin olmasa
Hayat her zaman siz plan yaparken başınıza gelenlerden ibaret. Evrenin matematiği kusursuz işliyor. Doğru zamanda, doğru yerde olduğunuz zaman hayat akışında olması gereken oluyor. Bu okuyacağınız söyleşi bunun en güzel örneklerinden.
Sevgili Selçuk Metin ile dostluğumuz yıllar öncesine dayanır. Fotoğraf dünyasının bana getirdiği çok güzel insanlardandır. Bir araya geldiğimiz tüm zamanlarda yapmış olduğu işlerle her zaman bizi büyülemiştir. Kendisinin sıkı hayranıyımdır.
Yönetmenliğini üstlendiği; sinema, tiyatro ve kabare denince akla ilk gelen üstat Metin Akpınar'ın yaşamını anlatan "İyi ki Yapmışım" belgeseliyle herkesin gönüllerinde taht kuran Selçuk ile ağustos ayında bu söyleşiye karar verdik. Selçuk bu süreçte bir belgeseli daha hayata geçirme telaşındayken usta tiyatrocu Ferhan Şensoy'un vefatıyla çok derinden etkilendi. Yayınlamayı erteledik. Ah hayat...
Geçtiğimiz akşam tam 30 yıl sonra sahneye çıkan Metin Akpınar'ı "Metin Akpınar ile Muhabbet" 'de izlemek için kendisiyle buluştuğumuzda;
"Selçuk artık röportajı
"Neye niyet neye kısmet" demiş Atalarımız. Avukat Sedef Selçuk Çelik ile de tam böyle oldu. Bundan iki hafta kadar önce Ferhat Göktaşlar (arkadaşım) ile bir araya gelmiştik. Sohbet sırasında podcastten bahsederken "Benim avukatım da podcast yapmaya başladı" dediği an konu çok ilgimi çekti. Açıkçası çevremdeki avukatlardan henüz podcast kaydeden yoktu.
"Ferhat, beni tanıştırır mısın? Merak ettim, neden podcast yapıyor " diye sordum.
"Bakarız, sorarım vb." dedi geçtik. Konuyu akışa bıraktık.
Geçen hafta Ferhat (Göktaşlar) Sedef Hanım ile beni bir araya getirmek için gün ve saat ayarlamaya çalıştı. Açıkçası ne saatler ne de gün tutmayınca "Zorlamayalım olacaksa olur olmazsa da kalsın" dedim. Olacakmış hem de ne güzel olacakmış.
5 Kasım 2021 cuma günü sadece ismini bildiğim ve podcast hikayesini merak ettiğim kadın ile buluşmak için evden çıktım. Randevularıma geç kalmayı sevmediğim gibi bekletilmeyi de hiç sevmem. Maalesef zamanından çok önce çıkmama rağmen Bahçeşehir- Mahmutbey arası farklı
Tarihi yarımada her zaman beni büyüler. İstanbul'u İstanbul yapan öğeler burada yer alırken her noktasında ayrı bir tarih gizlenir. İstanbul'un ilk kurulduğu ve geliştiği yerlerde ne hikayeler barınır. Öğrencilik yıllarımda içinde yaşarken tarihi bu kadar derinden hissettiğimi anımsamıyorum. İnsan yaşını başını aldıkça geçmişine duyduğu özlem kadar tarihine de daha çok bağlanıyor.
Öğrenciliğim boyunca Vezneciler Kız Yurdu (ana konaklama yerim) yaz aylarında Çemberlitaş ve Fındıkzade kız yurtlarında kaldığım için her yere yürüyerek giderdim. Şimdi düşünüyorum da okula yürüyerek gitmek ve tarihin içinden geçmek büyük lüksmüş. Sultanahmet, Ayasofya, Gülhane Parkı her zaman çay içtiğimiz ve kendimizi hadi dışarı çıkalım dediğimiz yerlerdi. Taksim ve Boğaz hafta sonları için tercih ederdik o zamanlar. Hayat ne çok hızlı geçiyor!
Dün Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi Sanat Galerisi üç sanatçının yer aldığı resim sergisinin açılışına katıldım. Neriman
Babakale'yi bilir misiniz? Türkiye'nin en batı ucu ve Asya Kıtası'nın bittiği yer olarak bilinse de Babakale bunların çok ötesinde. Çanakkaleli biri olarak 2004 yılına kadar ben de Babakale'ye yolumu hiç düşürememiştim. Sonrasında farklı yılların yaz aylarında uzun süreli olarak Babakale'deydim. 2005 yılında Akliman'a inerken, yapımı devam eden evlerden birinde şimdi kuzenim yaşıyor. Ve o zamanlar "burada kimler yaşayacak acaba" dediğim evlerde kızlarımla birlikte unutulmaz anılarımız var.
Ağustos ayında Babakale'ye bir hafta ayırdık. Çocuklar küçükken yaşadıklarını hatırlayamıyorlar. Haliyle de Babakale onlar için bir anlam ifade etmiyordu. Şimdi sorsanız en mutlu oldukları yerlerden bir tanesi. Hatta bir gün Babakale limanında denize girerken söyledikleri "çok mutluyum çok" sözlerini hiç unutamayacağım. Bu sözler taşların üzerinde havlularını sermiş, denizdeki taş ve deniz kestanelerine ayaklarına batmadan denize girmek için uğraşan, ne şezlong, ne şemsiye ne kumu olmayan, çok kişinin "Babakale'de deniz var ama yüzebileceğiniz sahili yok
Düğün... İki insanın birlikte yaşama kararının ailesi, sevdikleri ve dostlarıyla kutladıkları özel bir gün. Farklı kültürlerde farklı şekillerde kutlanırken, herkesin kendi ritüellerine ve yaşam tarzına göre semboller ön plana çıkar. Pandemiyle birlikte düğünlere epey ara verilmişti. Kısıtlamaların kalkması ile birlikte çok sayıda mutlu ana şahit olduk. Bir anne olarak ben de bu mutluluktan nasibimi aldım. Artık üç kızım bir oğlum var :)
Düğün kararından düğüne kadar bitmek bilmeyen bir telaş yaşanır. En özel gün bazen kabusa da dönüşebilir. İşleri kolaylaştıran, hizmet alınan birçok firma olsa da düğün süreçlerinde gelin, damat ve misafirlere kolaylıklar sunan dijital bir uygulama nasıl olur? "Yeni dünya düzeninde her şeyi dijital olarak yapmak artık vazgeçilmezimiz olacak" diyen iki girişimci kadın; Nesrin Karaoğulu Otuzoğlu ve Fatma Yılmaz Öztürk ile dijital döneme uyum sağlayan bolomio uygulamasını konuştuk. Hem web tabanlı hem de app olarak geliştirdikleri uygulamayla her iki tarafında yanında
Geçtiğimiz günlerde sevgili Anıl Budak ve Buket Kılınç ile "Altın Melek Ödülleri"nin jüri toplantısında beraberdik. Öncelikli sohbetimiz ödül töreni olsa da sevgili Anıl ve Buket'i bulunca sağlık çalışanlarına adadıkları "Bildiğin Gibi Değil" single ile ilgili hemen köşeye sıkıştırdım.
Yeni projelerini, hayatı ve hayallerini konuştuğumuz keyifli bir Bebek gününden kalanları gelin size aktarayım.
Sevgili Anıl Budak, Sevgili Buket Kılınç nasılsınız? Hayat nasıl gidiyor?
Anıl Budak: Öylesine zor, öylesine bilinmeyen günler yaşadık ki şu zaman diliminde iyiyim demeye korkuyor insan. Ama yüksek sesle söylüyorum iyiyim. Zorlu pandemi sürecinde her birimiz ekonomik ve psikolojik olarak sıkıntılı günler yaşadık. Geleceğe umutla bakabilmek içinde önce kendi psikolojimizi sağlam tutmamız gereken günler bu günler. O yüzden de iyiyim diyorum. Açıkçası sen de çok iyi bilirsin ki Yeşim, üretmeden yaşayamayanlar grubundayım. O yüzden pusla yaşadığımız bu günlerin sonrasının güzel olacağına inancım tam.
Buket