Aylar önceydi. Kahvaltı ederken babam bana gazetedeki haberi gösterme yanlışına mı düştü desem:) Dünyanın en büyük gemisinin yalnızca 2 tur için avrupa' ya geleceği yazıyordu ki ben bu gemiyi birkaç yıl önce dilemiştim. Amerika'da olduğu için o sırada kısmet olmamıştı.
Bu zamana kadar birçok cruise seyahati deneyimlediğim halde..hala ve hala.. hatta indiğimde "yeniden bin" deseler tekrar o tura katılacak kadar sevgim var denize. Saatlerce balkonda oturup dalgaların sesini dinleyeyim, deniz ile gökyüzünün birleştiği maviye bakayım. Muhteşem bir his.
Deniz sevmek var, bir de benim gibi deniz sevmek var !
Kardeşimin televizyonda canlı yayınları çoğu seyahatimizde eksikliğine sebebiyet veriyordu. O yüzden tarihleri baştan söyleyerek onu ikna etmiştim. Gerisi kolaydı:) Babalar kız evlatlarına kıyabilir mi hiç:) Çok şükür ki her anlamda şanslıyız. Yaşasın dörtlü seyahate gidiyoruz.
Bu gemi seyahatini her seyahatimiz gibi A'dan Z'ye ben ayarladım. Biyografime dikkat ederseniz en sevdiklerimin ilki seyahattir:) Uçak biletlerimizi Türk Hava yollarından aldık. Ailem bir gün önceden Barselona'ya geçti. Biz iki kardeş ertesi gün oradaydık. Barselona’nın meşhur La Ramblas
Biz insanlar, şuurlu olma yolunda çabalayan “az şuurlu varlıklar” HAK ETMEK fiilini genelde birbirimizden olumsuz şekillerde duymaya alışığız.
“Bana bunu yaptı, ben bunu hak etmedim” “Falancanın oğlu, filancanın kızına neler yapmış kız hiç hak etmedi bunları” “Gencecik öldü, hak etmedi”
Bu “hak etmeme” yani kısacası haksızlığa uğrama durumu dünyamızın şu anki gidişatında başrol olmaya başladı. Çünkü art niyet iyiliğin önüne geçti.
Hepimiz kullanıyoruz bu fiili, ben de kaç defa söyledim ta ki farkındalığımı iyice fark edene kadar !
Her seferinde toplum olarak ne diyoruz : “Vardır elbet bunda da bir hayır”
Öyleyse başımıza gelen olumsuz durumlar bizleri daha büyük felaketlerden kurtarmak için oluyorsa “hak etmek, hak etmemek” gibi bir kavram söz konusu olamaz çünkü bedenin değil ruhun tekamülü asıl söz konusudur.
Hak etmek nedir ?
Türk Dil Kurumu der ki “Bir emek karşılığı hakkı olan şeyi elde etmek” yani derslerinize çok çalışır ve takdir getirirsiniz.
Mümkün olduğu sürece “Türk Hava Yolları” uçağından başka uçak tercih etmediğimi çevremdeki herkes bilir. Her uçağa güvenmiyorum ve THY’nin ikramlarına hizmetine bayılıyorum. Ancak bu sefer farklı oldu. Kardeşimin ülke seçimi doğrultusunda öncelikli olarak tüm tur şirketlerinin çıkarttığı italya gezilerini araştırdım. Tabi ki bu paket turlara THY uçuşları da dahildi. Firmalar, 4 gün 3 gecelik tur diyorlar ancak gidiş akşam dönüş sabah'ın çok erken saati olunca bir de oteli şehrin dışına bir yerlere koymuşlarsa o seyahatten bir şey anlamanız mümkün değil. Tüm kısıtlı zamanınızla orada yapılan şehir içi tüm turlara katılacaksınız ve koyun gibi dolaşacaksınız.
Sanırım tura karşı olduğum çok belli oluyor:)
Hal böyle olunca araştırmalarımdan çok geciktiğim için, THY biletleri bayram coşkusuyla tavan yaptı. Kardeşimin tavsiyesiyle ilk kez İtalya'nın ulusal havayolu ALİTALİA için uçak biletlerimizi aldım. Tüm günü yaşamak adına sabah 06:15 uçuşuna bilet aldığım için erkenden Atatürk havalimanındaydık. Uçak küçüktü. Kahvaltı olarak 25 gramlık kraker sundular. Şoka girdik. İki kişilik ödenen onca paranın karşılığı 2 çay, 2 kraker. İyi ki biz lounge'ta yemiştik. Tam 2.5 saat sonra FİUMİCİNO
“Bir gün kalkacaksınız ve hayal ettiğiniz şeyleri yapmaya vaktiniz kalmamış olacak. Şimdi tam zamanı. Harekete geçin” diyor “Ferrarisini satan bilge” kitabıyla dünyaca ün yapan müthiş adam Robin Sharma.
Ya hayallerimizi yaşayacağız ya da korkularımızı inşaa edeceğiz. Sonunda önümüze koca bir “Aşılamaz” duvar örünceye kadar.
İnsan geçmişten ve yaşadıklarından meydana gelen “kendi donanım” ıyla hayatını sürdürür. Atalarından, ailesinden, büyürken yaşadığı travmalardan, başarısızlıklardan, gördüğü muamelelerden vs… kısacası varoluşundan öğrendiği ve bu dünyada başkaları tarafından bedenine-zihnine ekilen her tohumla kendi algılayış biçimini hazırlar.
Güncel yaşadılarımızın da katkısı çok büyüktür. Mesela;
Yağmur yağdığında iki kere kayıp düşmeniz algınızı hazırlamanıza yeterlidir. Artık çoğunuz yağmurlu havayı sevmez olur. Algınız oluştu bile:) “Yağmurlu hava kötüdür, ne zaman yağmur yağsa kayıp düşüyorum”
Çocuğunuz çok istediği bir şeyi, belki yağmur olduğu için “HAYIR” demeniz sonucunda yapamayacak. Onun algı ayarlarıyla da oynamak üzeresiniz…Dikkat dikkat ! Ne kadar basit gözüken bir “hayır” oysa ki….
Ben burada kolay bir örnek vermeye çalıştım. Gündelik
Ben bir televizyoncuyum.
Yıllarca haber spikerliği ve çok güzel programlarda hem yapımcılık hem sunuculuk yaptım.
İlk dizi deneyimim muhteşem insan Gülse Birsel’in “Avrupa Yakasın”da konuk oyunculuğuydu.
Sonrasındaysa çok zevkli "yaz dönemli" bir karadeniz dizisinde rol aldım. Devamlılığını getirmek gibi özel bir ilgim olmadı açıkcası çünkü haberciliğim sürüyordu. Ancak çok zevkli bir iş olduğunu söyleyebilirim.
Dizi setleri çok zor ve bu setlerin kahramanları kesinlikle kamera arkası ekip.!
Oyuncular için kolay demiyorum ancak o dizilerde gördüğünüz şaşalı evler, deniz-nehir kenarı kafeler, dünyalar güzeli makyajlarıyla oyuncular, birbirinden şık kostümler, sağdan-soldan-yukarıdan-aşağıdan çekilen, gece-gündüz demeyen, kar-kış demeyen “kamera arkası ekibin” imzasını-emeğini-yorgunluğunu taşıyan müthiş görüntüler, saatlerce süren montajlar sonrası jenerik müzikleriyle alkış isteyen fragmanlar…
İşte bunların hepsi asıl kamera arkasına gizlenen kahramanların hünerleri ! İyi ki sosyal medya ilerledi de artık çoğu kişi bu emekçileri de tanıyor.
Buraya kadar neden dizilerden özellikle bahsettim ?
Bedenin bile emanetken..
Bakman, koruman gereken bir giysiye benzerken..
Neyin garantisini verebilirsin ki kendine..
Mallarımız ve evlatlarımız bile birer imtihan aracı..!
“O BENİM, O BENİM” diye güç gösterileri yapıyoruz.
Arabamızla, evimizle, paramızla, çocuklarımızla…..
HAYIR hiçbir şey senin değil !
Her şey emanet..
Bugün size müthiş zevkli bir “Mucize Pano” dan bahsedeceğim.
Hepimizin hayattan beklentileri var öyle değil mi ?
Sevinçten havalara uçtuğumuz haberler alıyoruz bazen ve nedense mutluluk daha çok hak ettiğimiz bir şeymiş gibi davranıyoruz. Mesela “Ben mutluluğu çoktan hak ettim” diyoruz ancak bunun için bir şey yapmıyoruz. Ve yapmadığımızın farkında değiliz. O kadar çok geçmişin korkusu ve geleceğin kaygılarıyla doluyuz ki enerjimizi yanlış kullanıyor ve hayatımızda bir çok olayı tekrar tekrar yaşıyoruz.
Oysa ki “hak ettiğimizi düşündüğümüz mutluluk” da bizim elimizde, bizim zihnimizde.
Başarmak çok kolay demiyorum, çok zor da demiyorum. Üzerinde her gün çalışma gerektiğine inanıyorum.
Bahsettiğim yapmamız gereken ŞEY;
Rahmetli babaannemin 30 yıl önce bana söylediği “Kızım bir şeyi 40 kere söylersen olur” taktiği:)
Bugünün deyimiyle çekim yasası “Neye enerjinizi yöneltirseniz o başınıza gelecektir çünkü beyin bir düşüncenin doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü, yararlı ya da zararlı olduğunu anlamaz. Ona ne empoze ederseniz, hangi düşüncelerde ısrar ederseniz önünde sonunda o ŞEYİ önünüze koyacaktır” İşte size kuantum, işte size çekim yasası.
Fotoğrafa dikkatli bakın:)
Defalarca tekrar eden benzer olaylarda öğrenmemiz gerekeni öğrenmediğimiz zaman Farkındalığın kendisi devreye girecek ve en zorlayıcı şekilde öğretecektir. Eee işaretleri görseydiniz. Neden hep sonradan "Aslında ben fark etmiştim" diyorsunuz...?
Artık bilinçli her bir birey kendini tanıma çabasında.
Bu dönemin deyişiyle “Hepimiz teker teker farkındalığa erişiyoruz ve hayatımızda görevleri biten bir sürü insanla da yollarımızı bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde ayırıyoruz”
2000 yılından beri muazzam bir “Aydınlanma” dönemi başladı. NTV-cnbce televizyonunda haber spikerliği yaptığım dönemde boş vaktimde kütüphanemize gittim. Bana faydalı gelecek kitabı bulmak için adeta kitapların içine gömülmüştüm. Ne istiyordum ? Ne arıyordum ? Roman’dan daha ziyade beni geliştirecek kim olduğumu, ne aradığımı hatırlatacak kitaplar peşindeydim. Anlayacağınız benim aydınlanma dönemim 2000 yılında başladı, icraate geçirme dönemimse zaman aldı:)
Önemli olan sadece bilgiye sahip olmak değildir, o bilgiyi nasıl kullanacağınızı öğrenmektir. (O zamanki kendime bir not)
Kütüphane görevlimiz “Bu sana çok iyi gelecek, herkes bayılıyor” diyerek bir kitap uzattı.