İktidarlar, iktidarlarını sürdürebilmek için kendi zenginlerini yaratırlar. Ak Parti hükümetleri de, önceki iktidarlar gibi kendi zenginlerini yarattı. Özal dönemine kadar olan iktidarlar kendi zenginlerinin sanayiciler arasından olmasını istemişti. Özal döneminde, ülkenin dışa açılmasıyla Türk inşaat sektörü, yurtdışında ciddi inşaat işleri yapmaya başladı ve ülkemiz yurtdışında inşaat yapan dünyanın yedinci büyük ülkesi haline geldi.
Türk müteahhitler, inşaat işini iyi öğrenmişler; son teknolojiyi de yakalayabilmişlerdi. Yurtdışında inşaat yapmak kârlıydı. Hem işçilik ucuzdu; hem de kaliteli alt yükleniciler oluşmuştu. Yurtdışında ucuz işçi bulamayan inşaat şirketleri, Türkiye’den oralara işçi sevk etmeye başladılar. Bu gelişmeler, yurt içindeki işsizliği de azalttı ve kendi zenginlerini yaratmak için hükümetlere yeni ve kolay bir kapı açtığı için, teşvik edildi. Hatta, hükümetler yurtdışındaki müteahhitlerin zamanında tahsil edemedikleri paraların tahsil edilmesi adına, yollara düştüler.
Bir sorun vardı...
Ancak, bir süre sonra, ekonomik ve politik krizler nedeniyle, yurtdışında iş bulamayan bir çok müteahhit, kendi ülkesi Türkiye’ye dönmeye başladı. Müteahhitlerin
Önceki yazılarında söz ettiğim “fiber ağlar” konusunda çalışan, TELKODER isimli dernek bana ulaştı. Dernek, Türkiye’de Telekom Hizmetleri Sektörü’nde tam rekabet ve serbestleşmenin gelişmesine doğrudan katkıda bulunmak, telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren işletmeciler arasında yakın dayanışma ve işbirliğini oluşturarak hizmet kalitesi ve verimliliği yükseltmek; sektörde yer alan şirketlerin güçlenerek dünyaya açılmaları ve dış pazarlarda rekabet edebilmelerini sağlamak amaçlarıyla 26 Haziran 2002 tarihinde kurulmuş. TELKODER’e (Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri), Türkiye’de yerleşik, yerli ve yabancı sermayeli, Türk yasalarına göre kurulmuş Telekomünikasyon İşletmecisi firmaların temsilcileri üye. Derneğin öncelikleri:
Fiber altyapının rekabetçi bir ortamda hızlı ve yaygın olarak tüm Türkiye’de tesis edilmesi,
AB koşullarına uyumun ve serbest rekabetin sağlanması,
Önceki yazımda, “fiber”in, ülkelerin her geçen gün artan geniş bant internet ihtiyacını karşılayabilecek tek çözüm ve geleceğin akıllı şehirlerinin temelini oluşturacak ana teknoloji olduğunu belirtmiştim. Günümüzde, geniş bant hizmetlerindeki her yüzde 10’luk artış, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik kalkınmasını yüzde 1,3 oranında yükseltiyor. Bugün karayolu, demiryolu, havayolu taşımacılığı ülkelerin ekonomisi için ne kadar önemliyse, ülkelerin fiber iletişim altyapısının geliştirilmesi ve dördüncü bir kalem olarak ele alınması da aynı derecede önem taşıyor. Yani, bir ülkenin gelişmesi ve rekabet gücünün artması isteniyorsa, ulusal çapta fiber şebeke kurulumunun gerçekleştirilmesi ve şebekeye erişimin sağlanması gerekiyor.
Mevzuatta yeni düzenlemeler
Bu konuda, geçen hafta Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, bazı olumlu düzeltmeler yaptı. “Geçiş Hakları Yönetmeliği”nde yapılan değişikliğe göre;
- Artık, Türk Telekom’un, operatörlerin kiralama yapma taleplerine belli bir sürede cevap vermesi, net ve açık şekilde mecburi tutuluyor. Başvurulan operatör sürelere uymadığı zaman, geçiş hakkı “reddedilmiş” oluyor ve başvuran operatörün uçtan uca fiber
Yatırımcılar, paralarının tümünü en emin yere yatırmaktansa, paraların bir bölümüyle, daha fazla risk alıp, daha çok getiri elde etmek isterler. Ülkeler ve şirketler ise, yatırımların kendilerine yönelmesi için uluslararası kabul görmüş faiz oranının (LIBOR) üzerinde faiz vermeye hazırdırlar. Bir ülkenin karşılaştırmalı gerçek durumu, diğer bir değişle, ekonomik ve siyasi riski ise, verilen bu ilave faiz oranı (spread) ile ölçülür.
Örneğin, ülkemizin risk primi bu yılın başında % 2.20 iken şimdi % 2.60’a çıkmış bulunuyor. Ekonomik ve politik riskimiz yılbaşına göre daha yükselmiş durumda. Yani, Hazinemiz yurtdışından borç almak istediğinde, LİBOR’un üzerine % 2.60 daha fazla faiz verecek; en azından, şu anda serbest piyasada satılan Hazine tahvillerimize % 2.60 ek piyasa faizi ödeniyor. İşte bu nedenle, Merkez Bankamız, dahili faizi rahatça düşüremiyor.
Kolay anlaşılacak bir örnek
Bir eğlence programı katılımcısına, iki kapı gösterilse, birinin arkasında 1.000 lira, diğerinde 0 lira olsa; katılımcıya, “Hiçbir kapıyı açmazsanız elinizde 500 lira var, alıp gidebilirsiniz” dense; katılımcı risk alırsa 500 lirasını 1.000 lira yapabilecek ya da parasının hepsini
Fiber, ülkelerin her geçen gün artan geniş bant internet ihtiyacını karşılayabilecek tek çözüm ve geleceğin akıllı şehirlerinin temelini oluşturacak ana teknoloji olarak gösteriliyor. Günümüzde, geniş bant hizmetlerindeki her yüzde 10’luk artış, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik kalkınmasını yüzde 1.3 oranında yükseltiyor. Yani, bir ülkenin gelişmesi ve rekabet gücünün artması isteniyorsa, ulusal çapta fiber şebeke kurulumunun gerçekleştirilmesi ve şebekeye erişimin sağlanması gerekiyor.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından yapılan araştırmaya göre, sabit geniş bant yatırımında geri kalmış fakat rekabet gücü yüksek bir ülke örneğine rastlamak mümkün değil. Bu araştırmaya göre, Kore, Almanya, Japonya gibi altyapısı gelişmiş ülkelerde rekabet indeksi 5.6 ile 5.8 arasında olurken; Türkiye, 4.45 ile rekabet gücü bakımından neredeyse skalanın en sonunda yer alıyor.
Fiber ağlar, sağlık, finans, eğitim, tarım, ticaret, kamu gibi birçok sektörde bilgiye anında erişim, verimlilik, rekabetçilik, kârlılık ve tasarruf avantajları sunuyor. Fiber teknolojisiyle daha fazla birey ve kurum daha fazla içeriğe daha yüksek hız ve kalitede ulaşabildiğinden; bu dijital dönüşüm, toplumun
Yurtdışında bir üretim tesisi kurmak, ortaklık yapmak, ya da onlara mal ve hizmet satmak sanıldığı kadar kolay değil. Bu konuda, gelişmiş ülkelerde, özel dersler verildiği gibi; üniversitelerde kürsüler bile açılmış durumda. Bizdeki eğitim ise, henüz istenilen seviyede değil.
Başka ülkelerde iş yapmak ve başarılı olmak için aşağıdaki kuralların göz önünde bulundurulması gerekiyor:
- Gideceğiniz ülkenin özelliklerini, o ülkede iş yapış biçimini ve ülkenin geleneklerini öncelikle öğrenmelisiniz. Bunun için, gideceğiniz ülkenin elçiliğini ve/veya Dışişleri Bakanlığı’mız ile Hazine Müsteşarlığı’mızı ziyaret ederek, bilgi alabilirsiniz.
- Gideceğiniz ülkedeki lisan sorununu, nasıl halledebileceğinizi öğrenmeli; gerekirse, tercüman tutmalısınız.
- Gideceğiniz ülkede salgın hastalık olma olasılığı varsa, mutlaka aşı olun ve gerekli tedbirleri alın. Yine, ülkede politik kaos çıkma olasılığı varsa, buna hazırlıklı olun.
- Gideceğiniz ülkenin siyasi tarihini, dini yapısını, hükümet biçimini öğrenin.
- Ülkenin tatil günlerini araştırın ve ülkenin dilinde size lazım olacak birkaç kelime ve cümleyi ezberleyin. Ülkenin parasından yeterli miktarda yanınızda bulundurun. Vize
Moody’s siyasi belirsizlik ortadan kalkıncaya kadar Türkiye’nin mevcut ekonomik kırılganlığının düzelemeye-ceğini söyledi. Bu açıklama üzerine,
cuma günü döviz kurları yükselişe geçti, doların değeri
2.16’yı aştı.
Görüştüğüm yabancı yatırımcı ve otoriteler, Türkiye’nin bundan sonraki iç ve dış politikasının nasıl şekilleneceği ile ekonomi yönetiminin kimlere teslim edileceği konularındaki belirsizlik üzerinde özellikle duruyorlardı. Moody’s’in açıklaması, yabancıların görüşlerini yansıtıyor.
Yabancıların beklentisi Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile ekonomiden sorumlu bakan Ali Babacan’ın görevlerine devam etmesi yönünde. Yabancılar bu iki bakanın kararlarına güvendikleri gibi onlardan rahatça bilgi alabildiklerini belirtiyorlar.
Liderliğimiz istenmiyor
Dünyada yüzyıllar boyunca süregelen mal ve hizmet üretimi, aşağıda görülen tabloda açıkça görülüyor. İş Yatırım’ın bir çalışmasından alınan tablodan anlaşıldığı üzere, Birinci Dünya Savaşı öncesinde en yüksek noktaya tırmanmış olan ve dünya üretiminin
% 47’sini kontrol eden Avrupa ülkelerinin dünya üretimindeki payı, günümüzde % 25’ler mertebesine inmiş bulunuyor. ABD’nin payı ise, İkinci Dünya Savaşı sonrasında en üst seviyeye ulaşmış ve % 28’e yaklaşan gücünü hâlâ devam ettiriyor.
Asya ülkeleri, 1950’lerden itibaren dünya üretiminden aldıkları payı gittikçe artırırlarken; Afrika ülkeleri hâlâ hiçbir varlık gösteremiyorlar. Çizelge, aynı zamanda Afrika’nın gelecek yıllarda ciddi bir gelişme geçirmek zorunda olduğunun da bir göstergesi. Sonraki tablodan da inceleneceği gibi, bu yönde Afrika’da oluşan nüfus baskısı da gittikçe büyüyor.
Nüfus değişimi
Alttaki tablo, yüzyıllar boyunca dünya nüfusundaki değişimleri gösteriyor. Bu tabloya göre, Birinci Dünya Savaşı’ndan beri Amerika kıtalarının dünya nüfusuna olan oranı fazla değişmezken; Avrupa’nın nüfusu oransal olarak azalıyor. Birinci Dünya Savaşı öncesi dünya nüfusunun % 26’sını barındıran Avrupa’nın, dünya