Önceki yazılarında söz ettiğim “fiber ağlar” konusunda çalışan, TELKODER isimli dernek bana ulaştı. Dernek, Türkiye’de Telekom Hizmetleri Sektörü’nde tam rekabet ve serbestleşmenin gelişmesine doğrudan katkıda bulunmak, telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren işletmeciler arasında yakın dayanışma ve işbirliğini oluşturarak hizmet kalitesi ve verimliliği yükseltmek; sektörde yer alan şirketlerin güçlenerek dünyaya açılmaları ve dış pazarlarda rekabet edebilmelerini sağlamak amaçlarıyla 26 Haziran 2002 tarihinde kurulmuş. TELKODER’e (Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri), Türkiye’de yerleşik, yerli ve yabancı sermayeli, Türk yasalarına göre kurulmuş Telekomünikasyon İşletmecisi firmaların temsilcileri üye. Derneğin öncelikleri:
Fiber altyapının rekabetçi bir ortamda hızlı ve yaygın olarak tüm Türkiye’de tesis edilmesi,
AB koşullarına uyumun ve serbest rekabetin sağlanması,
Telekomünikasyon alanında yerli ve yabancı yatırımlarının artırılması,
Telekomünikasyon alanında hizmet çeşitliliğinin ve kalitenin artırılması,
Tüketicilerin uygun fiyatlarla hizmet almasının sağlanması,
Mevzuat ve düzenlemelerin etkin olarak uygulanmasının sağlanması, olarak sıralanıyor.
TELKODER’in hedefleri
TELKODER, nispeten küçük ölçekli firmaların, sektörün büyük gruplarıyla rekabet sorununu çözmek için gerek yer altı gözlerinin, gerekse baz istasyonlarının paylaşımının sağlanması için çalışıyor. “Makul fiyatlandırma yapılarak, küçük firmaların büyümesi ve yeni firmaların piyasaya girebilmesinin önü açılmalı”; “tesis paylaşımı ve geçiş hakları sorunlarının çözümü ile verimlilik sağlanmalı” diyor.
Çözüm yolları
TELKODER’e göre, sorunla ilgili bazı istekler şöyle:
Avrupa Birliği, 2020 yılına kadar evlerin yarısına 100 MB hızındaki fiber hatlarla ulaşmayı, diğer yarısına da 30 MB hızın sağlanmasını planlamış durumda. Ülkemizde de fiber şebekelerin kurulması önündeki engellerin kaldırılması ile birlikte, yerli ve yabancıların telekomünikasyon alanına ilgilerinin artması sağlanacaktır.
Yeni teknolojiler ve yenilikçilik, uygun iklimde yaratılır ve uygulanır. Facebook, Twitter, YouTube, Skype, WhatsApp, ön ödemeli mobil kartlar ve benzerleri gibi uygulamalar, rekabetçi ortama en erken geçilen, uygun altyapıya en önce sahip olan yerde, ABD’de ortaya çıktı. Hepsi de çok küçükten başlayıp büyüdüler. Biz de vakit kaybetmeden, yaygın, rekabetçi, hızlı geniş bant şebekelerini gerçekleştirmeliyiz. Yeni fiber şebekeleri yapamazsak, “yeni teknolojiler, buluşlar ve yenilikçilik” dar yollarda vakit kaybeder.
Fiber şebekesi kurmak için sadece “geçiş hakkı” izni yetmiyor; belediyelerden de izin almak gerekiyor. Dünyada yerel yönetimler hızlı internetin kendi şehirleri için hem bireysel hem de ticari alanlarda ciddi üstünlük sağlayacağını biliyorlar ve adeta yarış edercesine fiber optik şebekelerin kurulmasına destek veriyorlar. Ancak, örneğin İstanbul’da, dünyanın tam tersine bir uygulamayla işletmecilerin “fiberoptik altyapı” tesis etmelerine ve var olan altyapıları kullanmalarına İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından izin verilmiyor.
Sektörün doğrudan muhatabı konumundaki Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı’nın, aynı zamanda, sektörde altyapı ve üstyapı ağırlığı açısından tekel konumunu ağırlıkla muhafaza eden Türk Telekom’un da (özelleşmiş olmasına rağmen) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevinde olması, her türlü art niyetten vareste tutulsa bile, diğer işletmeciler açısından, bir haksız rekabet konusu olmakta devam ediyor.