Dünya kaos içinde. ABD, Rusya ile soğuk savaşın bitmesinin ardından elde ettiği büyük gücü, koruyamadı. Dünya ülkelerindeki milliyetçi akımlar, küreselleşmeye karşı beklenenin üstünde direnç gösterdi. Avrupa, kültürel gücünü, sevimliliğini, güvenilirliğini kaybetti. Obama, kendisinin de itiraf ettiği gibi, Suriye sorununu halletmekte beceriksizlik gösterdi. Yeni ABD Başkanı Trump ise, her şeyin pazarlık teknikleri ile halledilebileceğini; ülke yönetimlerinin rasyonel davranacaklarını sanıyor.
Orta ve alt sınıfların, üst sınıflara ve kurulu düzene ayaklandığı bir dünyada yaşıyoruz. Türkiye’de AK Parti’nin iktidara gelmesi; İngiltere’nin orta ve alt sınıf halk oylarıyla Avrupa Birliği’nden çıkması; ABD’de beklenmedik biçimde oldukça radikal sayılan Trump’ın Başkan seçilmesi; bunca tedbire ve teknolojik yeniliğe rağmen, terörün her ülkeye ulaşabilmesi ve hatta ülkelerin kendi içinde filizlenmesi, bu savı ispat ediyor.
Çözüm var mı?
Çözüm olasılığı, aşağıdaki üç prensipte yatıyor. Aksi halde, üçüncü bir dünya savaşı dahi gündeme gelebilecek.
1) Bölgesel sorunların bir an önce çözülmesi. En önemli iki bölgesel sorun, Orta Doğu’da ve Güney Çin Denizi’nde bulunuyor.
2) Dünyadaki gelir
The Atlantic dergisi yazarı James Fallows, Çin’i karanlık bir geleceğin beklediğini savunuyor. Aynı dergide, eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger da ABD’nin Çin ile savaşa tutuşmaması için tarafların neler yapması gerektiğinden söz ediyor.
Gerçekten de Çin ile ABD’nin arası ciddi biçimde bozuk. Çin’in Güney Çin Denizi’ni ele geçirme çabaları ABD’yi endişelendiriyor. ABD Başkanı Trump da Amerikan sermayesinin Çin’den çekilmesini istiyor. Sorunların önemli bir bölümü kapitalist sistemle uyum sağlayamayan Çin’in yönetim biçiminden kaynaklanıyor.
Yaşanan sıkıntılar
Çin’in yönetim biçiminde, Batılıların kabul edemedikleri aşağıdakilere benzer bir sürü sıkıntı var:
Çin 10 yıl öncesine göre daha az şeffaf ve daha az özgür bir ülke haline dönüştü. Bu konuda, her gün sert tedbirlerle bastırılan protestolar var.
Çin ekonomisi artık yeterli büyüme sağlayamıyor.
Ekonomik ve sosyal hayattaki reform planları uygulanamıyor.
Demokratik uygulamalar git gide zora giriyor; hatta kalkıyor.
Bir sağlık problemi için hastaneye gittiğinizde iyileşmek yerine, virüs ve mikropların neden olduğu ölüme kadar giden hastalıklara yakalanabilirsiniz. Günlük hayatımızda karşılaştığımız virüs ve mikroplar, steril hastane ortamında daha da güçlenerek yaşamlarına devam ediyorlar.
Hastanelerin bekleme odaları, hasta odaları, koridorları, ameliyathaneleri, hareketli ekipmanları, endoskopi ve radyoaktivite bölümleri, çok iyi ve özel maddelerle temizlenmedikçe, virüs ve mikropları yaşatıyorlar. Özellikle hasta yatakları, dezenfekte edilebilir ve yıkanabilir olanlar seçilmedikçe enfeksiyon taşıyorlar.
Sorun büyük
Hastane mikrobu ve bunların neden olduğu hastalıklar bizde olduğu kadar dünyanın her ülkesinde bir sorun. Gelişmiş ülkelerde sağlık bakanlıkları hastanelerin bu konuda almaları gereken tedbirleri en detaylı biçimde bildiriyor ve sıkı kontrol ediyorlar. Üstelik hastanelerde her yıl ortaya çıkan ‘hastane mikrobuna bağlı hastalıklar’ derecelendirilip hastanelere bu konuda not veriliyor ve bu listeler kamuya açıklanıyor. Bu sayede son 10 yılda gelişmiş ülkelerde ‘hastane mikrobuna bağlı hastalıklar’ yarı yarıya azaldı.
Buna karşın ABD’de her yıl yaklaşık 1.7 milyon kişi bu hastalıklara
Dünkü yazımda, ekono-minin yeni kurallarını “iletişim”in belirleyeceğini; geleceğin ekonomik yapısının, çok yoğun biçimde birbiri içine giren ilişki ve bağlantılar içereceğini; yeni ekonominin sürükleyici güçlerinin, küreselleşme, yeni icatlar, patent hakları ve eğlence-servis sektörü olacağını anlatmıştım.
Kevin Kelly, ekonominin yeni kurallarını inceleyen, “New Rules of the New Economy (Yeni Ekonominin Yeni Kuralları)” isimli bir kitabında, “yakın gelecekte, “chip”lerin maliyeti o denli ucuzlayacak ki bunlar rahatlıkla her mala yerleştirilebilecek ve bu “chip”ler birbirleriyle iletişim halinde bulunacaklar” diyor. Ünlü ekonomist Paul Krugman, yeni ekonomiyle birlikte artık, arzların kendi taleplerini yaratacağını söylüyor. Klasik ekonomi öğretisinde, fiyatlar arttıkça arz artarken; yeni ekonomik yapıda, fiyatlar düşse bile talep sürdükçe arz artacak. Kısacası, yeni ekonomik yapı tüm bildiklerimizi altüst edecek.
İnsanların ilgisini çekmek
Yeni ekonomide tek kıt kaynak, “insanların ilgisini çekme becerisi” olacak.
Reklam sektörü, geliştikçe gelişecek. “Teknik standartlar” yasaların kendisinden önemli olacak.
Kitlenin yerini, bilgi alacak. Örneğin, 1997’de bir otomobilin ortalama
Ekonominin yeni kurallarını ‘iletişim’ belirliyor. İletişimin engellenmediği ve hızlı biçimde sunulduğu ekonomiler diğerlerinden önce gelişecek. Geleceğin ekonomik yapısı çok yoğun biçimde birbiri içine giren ilişki ve bağlantılar içerecek. Çelik de, ahşap da bilgisayar yazılımlarının kurallarına boyun eğecek. Otomobiller yeni yazılımların yarattığı kural ve yolları takip edecek.
Bundan 40 yıl önce General Motors dünyanın en beğenilen şirketiydi. Her şirket onun gibi olmak onun yolundan gitmek isterdi. Şimdi en beğenilen ve takip edilmek istenilen şirketler Microsoft, Google, Amazon gibi yazılım şirketleri oldu.
Kevin Kelly, ekonominin yeni kurallarını inceleyen ‘New Rules of the New Economy (Yeni Ekonominin Yeni Kuralları)’ isimli bir kitap yazdı. Ona göre yakın bir gelecekte üretilen her malın içinde veya paketinde bir bilgisayar chip’i (transistör) yer alacak. Bugün dünyada her yıl 10 trilyondan fazla eşya-mal üretiliyor. Yakın gelecekte ‘chip’ lerin maliyeti o denli ucuzlayacak ki bunlar rahatlıkla her mala yerleştirilebilecek ve bu ‘chip’ler birbirleri ile iletişim halinde bulunacaklar.
Robotlar
Yakın gelecekte robotlar sadece denileni değil, kendi programladıkları görevleri de
Yaratılmaya çalışılan bir ekonomik kriz olasılığı var. Darbe girişimi sonuç vermeyince, tüm Batı ülkeleri Türkiye’yi dışlayarak, yabancı yatırımları ve turist girişlerini durdurarak, ülkemizde bir ekonomik kriz yaşanmasını gündemlerime almış görünüyorlar. Temel olarak yapılmak istenen şey, ülkede ciddi bir döviz sıkıntısı yaratmak.
Bu senaryoyu daha önce yaşamış bir kişi olarak, biliyorum ki asıl amaç, ekonomi yönetimi ve hükümeti önce yanlış demeçler vermeye, sonra da yanlış tedbirler almaya zorlamak. Eğer başarılı olurlarsa, Ak Parti’nin ve Erdoğan’ın olmadığı bir Türkiye ümit ediyorlar.
Herkes farkında
Bu senaryonun başarılı olma olasılığı çok zayıf. Çünkü, hem Cumhurbaşkanı hem hükümet ve hem de ekonomi yönetimi, yapılmak istenenin farkında. Önce darbe girişiminin denendiğini, şimdi de ekonomik kriz yaratarak sonuç alınmaya çalışıldığını, artık herkes biliyor.
Bir orta-sağ parti oluşumunu desteklemek yerine, Batı’nın neden demokratik olmayan yollar denemeye çalıştığını anlayamıyorum. Yaratılmak istenen ekonomik kriz, bizim kadar dünya ekonomisine de zarar veriyor.
Hatadan kaçınalım
Ekonomi yönetimi ve hükümetin aşağıdaki hatalardan kaçınması lazım:
“Dövizlerinizi satıp, Türk Lirası
MHP kendi varlığını koruyabilmek için ekonomimiz ve siyasetimizdeki mevcut çalkantılar yetmiyormuş gibi başkanlık sistemini gündeme getirdi. Bu konudaki asıl amacın baraj altına düşeceği artık iyice belli olan MHP’nin AKP içinde seçime girerek, seçim sonrasında yeniden yapılanmasını sağlamak olduğu anlaşılıyor.
MHP milletvekili adayları oy alacağına kesin gözü ile bakılan yerlerden AKP listesinde seçime girecek. MHP’nin başkanlık sistemini desteklemesi karşılığında kaç milletvekili istediği bilinmemekle birlikte şimdiki sayısına yakın sayıda iyi yerlere yerleştirilmiş milletvekili adayı sayısına razı olacağı anlaşılıyor.
İlk dört madde hariç
Anayasa değişikliği iki aşamalı olarak yapılacak. Hemen yapılacak Anayasa değişikliğinde ilk dört madde hariç tutularak başkanlık sisteminin getirilmesi öngörülüyor. İlk dört madde devletin cumhuriyet olduğunu, insan haklarına ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı kalınacağını, laik ve sosyal bir hukuk devleti olunacağını söylüyor. MHP ayrıca ‘Partili Cumhurbaşkanı’ görünüşüne de haklı olarak karşı çıkıyor. Ama cumhurbaşkanının aynı zamanda parti genel başkan olmaması şartıyla partili olmasını kabul ediyor.
Daha sonra ne olacak?
Cumhurbaşkanlığı
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Beyoğlu Buluşmaları”nda yaptığı konuşmada, “insan ve çözüm odaklı, proaktif, çok yönlü, önceliği ekonomi olan” bir dış politika izlediklerini söyledi. Dış politikamızda ne Batı ile Rusya ne de Ortadoğu ile Avrupa Birliği birbirinin alternatifidir. Mümkün olduğu kadar çok ülkeyle vizeleri kaldırmak istiyoruz.
Dünyada rakam olarak ABD’den sonra en çok, milli gelire göre ise birinci sırada insani yardım yapan ülke biz olduk.
Dış politika yoluyla dostumuzun sayısını artırmaya çalışıyoruz; her birliğe giriyoruz ve karar mekanizmalarına dahil olmaya çalışıyoruz. Örneğin, barış için arabuluculuk konusunda Finlandiya ile ortak çalışma yapıyoruz. Yunanistan ile on bir bakanın katıldığı ortak bir bakanlar kurulu toplantısı yaptık.
Dünyanın en çok konuşulan sorunları bizim bölgemizde bulunuyor. Bu sorunlar tüm dünyayı etkiliyor. Türkiye her zaman sorunların çözümü konusunda somut önerilerde bulundu. Örneğin, kara harekâtı olmadan DEAŞ ile mücadele edilemez dedik; Suriye ve Irak’ta laik devletler olmalı dedik; mezhep ve din savaşlarına karşıyız dedik.
Güven bunalımı
Avrupa Birliği(AB) ile bir güven bunalımı oluştu. AB’de ırkçılık, yabancı düşmanlığı,