Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Beyoğlu Buluşmaları”nda yaptığı konuşmada, “insan ve çözüm odaklı, proaktif, çok yönlü, önceliği ekonomi olan” bir dış politika izlediklerini söyledi. Dış politikamızda ne Batı ile Rusya ne de Ortadoğu ile Avrupa Birliği birbirinin alternatifidir. Mümkün olduğu kadar çok ülkeyle vizeleri kaldırmak istiyoruz.
Dünyada rakam olarak ABD’den sonra en çok, milli gelire göre ise birinci sırada insani yardım yapan ülke biz olduk.
Dış politika yoluyla dostumuzun sayısını artırmaya çalışıyoruz; her birliğe giriyoruz ve karar mekanizmalarına dahil olmaya çalışıyoruz. Örneğin, barış için arabuluculuk konusunda Finlandiya ile ortak çalışma yapıyoruz. Yunanistan ile on bir bakanın katıldığı ortak bir bakanlar kurulu toplantısı yaptık.
Dünyanın en çok konuşulan sorunları bizim bölgemizde bulunuyor. Bu sorunlar tüm dünyayı etkiliyor. Türkiye her zaman sorunların çözümü konusunda somut önerilerde bulundu. Örneğin, kara harekâtı olmadan DEAŞ ile mücadele edilemez dedik; Suriye ve Irak’ta laik devletler olmalı dedik; mezhep ve din savaşlarına karşıyız dedik.
Güven bunalımı
Avrupa Birliği(AB) ile bir güven bunalımı oluştu. AB’de ırkçılık, yabancı düşmanlığı, hoşgörüsüzlük, antisemitizm, antiislamizm, gibi görüşler ve çifte standart var. Göç ve terör sorunu sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da sorunudur. Sorunların çözülmesi için somut, popülizmden uzak, taraflar dışlanmadan, ortak çözüm üretmek gerekiyor.
AB politikacılarının darbeden sonraki ilk soruları “Darbecileri nasıl koruyacaksınız?” oldu. Biz bir türlü kendimizi AB’ye anlatamıyoruz. Bir Müslüman ülke, Türkiye aleyhine yayın yapılması için lobi şirketlerine 4 milyar dolar verdi. Bunları önleyemiyoruz. AB Komisyonu Raportörü ile iki saat konuştum. Raporunda, benimle görüşmesine bir kelime dahi yer vermedi. “Neden böyle yaptın?” dediğimde, “Sana inanmadım. Gerçeği sonradan anladım” dedi. Anlaşılıyor ki Türkiye’nin karşısında bir “anti Türkiye-anti Erdoğan” bakışı var.
Darbe girişimi sonrası
Darbe girişiminden sonra, AB ülkeleri politikacılarının çoğu bizi aramak için kırk gün bekledi. AB Yüksek Komiseri bile, ilk elden bilgi almak için beni aramadı. Bilmedikleri konusunda, aleyhte açıklama yapabildiler. AB’li politikacılar bize akıllarına gelen her şeyi söylüyorlar ama Türkiye kendilerine bir eleştiri yöneltince, “İç işlerime karışma” diye karşılık veriyorlar. Bu yaklaşım halkımızı AB’den soğutuyor. Aramızda standart farkı olabilir ama bu birimizin “birinci sınıf ülke” olduğu anlamına gelmez. Üstelik, biz art niyetli olmayan her türlü eleştiriye açığız.
Sayın Bakan özetle anlatmaya çalıştığım konularda haklıydı. Ancak, haklılığımızı dışarıda anlatmak da onun görevi.