İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB)’nin kuruluşu ve ilk işlemin yapılışının 25. yılı nedeniyle, önceki İMKB Başkanları bir araya geldi. Başkan Hüseyin Erkan’ın, İMKB’ye sınıf atlatmak üzere yola çıkmış olduğunu gördüm; mutlu oldum. Eski Başkanlar Muharrem Karslı, Osman Birsen ve ben, Hüseyin Erkan sayesinde ilk kez bir araya geldik.
İMKB Başkanları başından beri aşağıdaki prensipleri uygulaya geldiler:
* İMKB’nin her şeyi ile dünyanın en iyi borsası olması için çalıştılar.
* Yalnız en iyi değil, geleceğin de alt yapısı ile dünyanın en iyi borsalarından biri olması için çalıştılar. Bu amaçla, dünya borsalarının gideceği yeri tahmin etmeye çalışarak, sistemleri buna göre kurmaya gayret ettiler.
* Tüm yönleri ile kurumsal ve özerk kimliği olan bir borsa oluşturmayı amaçladılar.
* Bilgili borsa, banka ve aracı kurum çalışanı yetişmesi için seminerler, kurslar düzenlediler.
Yeni bir moda başladı. Bu yıl, % 25 ila 50 arasında kâr yapmayı düşünenler, kıymetli madenlere ve hammadde özelliği taşıyan mallara yatırım yapacaklar. Yatırım yapılacak mallar arasında altın, gümüş, bakır, petrol, buğday, şeker, pamuk gibi her türlü mal var.
Emtia yatırımı yapanların artması, emtia fiyatlarını olması gerekenden hızlı arttırıyor ve emtiayı bizzat üretmeyen ama diğer malları üretirken kullanan mamul madde üreticilerini bir darboğaza sokmuş bulunuyor. Hammadde fiyatlarının artacağını düşünen mamul mal üreticileri, kullanacakları hammaddeyi hemen satın almak veya vadeli piyasada alım emri vermek zorunda kalıyorlar. Bu durum, fiyatları daha da yükseltecek gibi görünüyor. Çin gibi dünyadaki hammaddenin önemli bölümünü mamul madde üretimleri sırasında kullanmak durumunda olan ülkeler de devreye girmek durumunda olduklarından, bu yıl emtia fiyatlarında bir bölümü spekülatif de olsa ciddi artışlar bekleniyor.
Emtiaya yatırım kolay mı?
Bankalarımız, emtiaya yatırım yapmak isteyenlerin paralarını toplamak amacıyla, müşterilerine çeşitli olanaklar sunmaya başladılar. Bu konuda en önemli bilgi, nereye ve kime yatırım yapacağınızı bilmeniz. Çünkü, 3 çeşit yatırım
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), bütün hesap ve projelerini kamuoyunun bilgisine sundu. Buna göre, İBB’nin 14.09.2010 itibariyle faizle birlikte 2.9 milyar dolar borcu bulunuyor. İBB’nin kontrolündeki İETT ve İSKİ gibi kuruluşların borçları da bu rakama eklenince, borç 31.08.2010 itibariyle faiziyle birlikte 5 milyar 555 milyon dolara çıkıyor. Dış borçlanma temel olarak, metro inşaatı ve feribot-deniz otobüsü alımı için kullanılmış. Belediye Kanunu’na uygun olarak, faiz dahil toplam borç, bir önceki yılki gelir gerçekleşmelerinin 1.5 katını aşmıyor. İBB ve bağlı şirketlerinin konsolide bütçesi 2010 yılında 17 milyar 905 milyon lirayı buldu. Bu bütçenin yüzde 40’ını temsil eden 7 milyar 110 milyon lira, yatırıma ayrıldı.
İBB ve bağlı şirketlerinin gerçekleştirdiği(konsolide) yatırım, Nurettin Sözen döneminde 1 milyar 550 milyon dolar, Tayyip Erdoğan döneminde 3 milyar 395 milyon dolar iken, Kadir Topbaş döneminde 20 milyar 559 milyon dolara ulaştı. Yatırımların son 5 yılda yarattığı istihdam, 90.230 kişi idi. Kişi başına en yüksek yatırım 16.174 lira ile Şile’ye, sonra 7.938 lira ile Adalar’a yapıldı. Mayıs 2010 itibariyle irdelenen kişi başı yatırımlarda en düşük payı, 531
Hayırseverlik kavramı zaman içinde gelişti, değişti. Önceki hafta, Sabancı Vakfı’nın düzenlediği seminerde bu konuyu The Economist dergisinin Amerikan İş Dünyası Editörü Matthew Bishop ile Belçika’da yerleşik King Baudouin Vakfı Direktörü Luc Tayart De Borms tartıştılar. Rahmetli Sakıp Sabancı, vefatından birkaç ay önce “toplum için daha neler yapabilirim, bir düşün bana fikirlerini getir” demişti. İşte o zamandan beri, hayırseverlik konusu beni her zaman heyecanlandırmıştır.
Bishop, “girişimci hayırseverler daha mükemmeline ulaş ilkesine göre çalışmalarını sürdürmeliler” derken, Borms “hayırsever kurumlar etki yaratmak için işbirliği yapmak zorundadırlar” diyor. Güler Sabancı’nın dediği gibi, günümüzde, sivil toplum kuruluşlarının, sosyal adaletin sağlanması, küresel fakirlikle mücadele, eğitim, sağlık ve diğer toplumsal sorunlara çözüm üretmenin yanında, bu sorunların dünya gündemine taşınması ve karar alma mekanizmalarının etkilenmesi gibi önemli sorumlulukları da bulunuyor.
Bishop ve Borms’un konuşmalarından, dünyanın en yardımsever kişilerinin Microsoft’un sahibi Bill Gates ile Berkshire Hathaway şirketinin sahibi Warren Buffet olduğunu öğrendim. Bu kişilerin her biri,
Son alınan bankacılık kararları, sıranın bankalara ve bankalara yatırım yapan yabancılara geldiğini gösteriyor. Ekonomi yönetimi, yıllardır devam eden sıcak para akışının hıncını bankalardan çıkarmaya kararlı. Bankaların kârları azaltılırsa, sıcak para girişinin de azalacağı görüşü hakim. Ekonomiyi yönetenler, ‘nerede kâr varsa orada bir haksızlık vardır’ düşüncesine kapılmışlar. Oysa, ‘nerede kâr varsa orada bir haklılık vardır’.
Ekonomi konusu, mevcut iktidarın en başarılı olduğu konu oldu ve gücünü bu başarıdan aldı. Ekonomideki başarı, olan bitene hiç müdahale edilmemesi ve bu iktidardan önce yapılanların miras olarak kullanılması sayesinde mümkün olabilmişti. Şimdi hükümet, iktidara geldiğinden beri ilk kez ekonomi konusunda karar alıyor ve sıcak paranın önlenmesi adına bankalara yükleniyor.
Bindiğimiz dalı kesiyoruz
Böyle kritik durumlarda yapılan müdahaleler, çoğu kez istikrarı bozar ve ‘bindiğiniz dalı kesmeniz’ sonucunu doğurur.
- Hükümet, işsizliği azaltmak istiyor ama alınan bu tedbirlerle, krediler ve üretim azalacak, işsizlik daha da artacak. İşsizliğin artmasıyla, yoksulluk ve çaresizlik artacak; önümüzdeki seçimlerde oylar, olması beklenen seviyenin altına
Dirksen’in politika hakkındaki 3 kuralı: “Seçimi kazan. Seçimi tekrar kazan. Buna rağmen kendini kaybetme” şeklindedir. Jean Racine, “Politikacılar, iki seçim kazandıktan sonra genellikle seçimi ilk kazandıkları zamanki hoşgörülerini kaybederler” demiştir.
Bu değişimin iki nedeni olabilir. Ya, Harry S. Truman’ın dediği gibi “Lider, kaplan süren bir adam gibidir. Kaplanın üzerinden düşünce, kaplanın onu yiyeceğini bilmektedir” ya da Carl Jung’ın dediği gibi “İşkence edenler genellikle, geçmişte başkaları tarafından işkence edilmişlerdir.”
AK Parti, “İyi dokunmuş bir örümcek ağı, güçlü bir aslanı yakalayabilir” teziyle yola çıktı. Artık, gücünü ya kendi içindeki oluşumlar sonucu ya da en az onunki kadar güçlü bir ağ yaratılabilirse kaybedebilir.
AK Parti, önceki seçim kazanan yönetimlerin de uygulamak durumunda kaldıkları aşağıdaki prensipleri de başarılı biçimde uyguluyor. Sanırım, bundan sonra da hangi parti iktidara gelirse gelsin, bu prensipleri uygulayacak:
a- Bir ülke veya tüm dünya, tanrı ve kutsal kitaplar olmadan yönetilemez (George Washington).
b- Köpeklerin arkanızdan gelmesini istiyorsanız, zaman zaman onlara yemek verin.
Demokrasi, bir maymun kafesinin içinden
Küreselleşme, tüm dünyayı etkiliyor. Haberleşme ve ulaşım olanaklarının gelişmesiyle para ve sermaye hareketleri gittikçe artıyor. Neredeyse tüm ekonomiler dışa bağımlı hale geldi.
Dünyayı saran ekonomik krizden, beklenenden yavaş olsa da çıkılıyor. Bizim gibi krizden az etkilenen ülkeler, para ve sermaye hareketlerinden öncelikle ve daha yoğun biçimde etkilenecek.
Zengin ülkelerin nüfusları azalırken, gelişmekte olan ülkelerin nüfusları artıyor.
Dünya ülkeleri, krizden kurtulmak veya az etkilenmek için, sürekli tedbir alıyorlar. Kriz baskısı altında bulunan ülkelerin Merkez Bankaları, oldukça ciddi miktarda para bastılar.
Bu değişim, dünyadaki ekonomi ve merkez bankaları yöneticilerini çok daha dikkatli olmaya zorluyor.
2011 öngörüleri
Bab-ı Âli toplantılarının 100.süne Yunanistan eski Dışişleri ve Kültür Bakanı, Atina eski Belediye Başkanı Theodora Bakoyannis katıldı. Daha birkaç hafta önce, Demokratik İttifak Hareketi’ni başlatan Bakoyannis’in, Yunanistan’ın yeni başbakanı olması olasılığı yüksek. Bakoyannis, Yunan eski Başbakanı Constantine Mitsotakis’in kızı. Mitsotakis de modern Yunanistan’ın mimarı olarak bilinen Eleftherios Venizelos’un yeğeni oluyor. Bilindiği gibi, Mitsotakis, 1967’de askeri cuntanın tutuklama emri çıkartması üzerine, Türkiye’ye kaçmıştı. Bakoyannis, parti genel başkanı olarak ilk yurtdışı gezisini
Türkiye’ye yaptı.
İlginç tespitler
Bakoyannis’in konuşmasından Yunanistan’ın hâlâ gerçekleri görmekte zorluk çektiğini hissettim. İlginç noktalar şöyleydi:
- Yunanistan’ın 1922’den beri Türkiye’den toprak isteği yok ama Türk ordusunun Kuzey Kıbrıs’tan çıkmamasını, Türkiye’nin toprak isteği olarak görüyoruz.
- Güney Kıbrıs, Yunanistan’dan bağımsız bir devlet iken, neden Kuzey Kıbrıs Türkiye’den bağımsız bir devlet değil? İki topluluk birlikte yaşayacaksa, geleceklerine kendileri karar verebilmeliler.