Uzun süreli ve güvenli bir bağ içerisinde olduğunuz bir ilişkinizin olmasını istiyorsanız, ilişkilerin bitmesine neden olan bazı davranış kalıplarından uzak durmakta fayda vardır.
İlk davranış kalıbı, çiftlerin hiç tartışmayacaklarına ilişkin birbirlerinden bekledikleri olağandışı çaba. Olağan dışı diyorum çünkü çiftler tartışabilirler, bazen büyük sebeplerden de tartışabilirler ama bu bazı kişiler için ilişkiye tehdit gibi algılanabilir. İlk tartışmadan ilişkiyi bitirmek isteyebilirler. Ya da her tartışmada “bitsin o zaman” sözleri ile restler çekebilirler. Ayrılıp barışma ile giden dönemlerle kopuk ilişki sürdürebilirler. Oluştururlarsa istikrarlı bir ilişkide tartışsalar bile birbirlerine güven içerisinde devam edebilirler. İlk tartışmadan ilişkiyi bitirmek, yada karşı tarafı yeteri kadar tanımadan önyargı ile davranabilmek bir zaman sonra çiftleri yalnızlığa sürükleyecektir.
Diğer ilişkiyi bitiren maddelerden biri de kıskançlıktır. Kıskanmak doğal bir duygudur. Kadın ve erkek iki cinste kıskançlık yaşarlar.
Sürekli çalan telefonlar, cevaplanması gereken mailler, hazırlanması gereken dosyalar, toplantılar ve yetiştirilmesi gereken işler derken ofisteki stres, insan psikolojisini etkiliyor. Yoğun tempoda çalışan insanların gününün çoğu iş yerinde geçiyor ve insanlar iş yerinde stresle etkili bir şekilde baş edemediklerinde tükenmişlik sendromları yaşayabiliyor.
Tükenmişlik sendromu ilk etapta çalışanların tahammül düzeylerine ve motivasyonlarına yansıyor. Yıpranan kişilerde artık eskisi gibi tahammül gösterememe, daha çabuk öfkelenme gibi durumlar görülebiliyor. İlerleyen zamanlarda gerginlik beden duruşuna yansıyor. Beyin, bedene sanki her an tehlike gelecekmiş gibi tetikte olmayı gerektiren sinyaller gönderiyor ve gergin duruşlarla fiziksel ağrılar başlıyor. Strese bağlı ağrılar, bazen boğulmuşluk hisleri, panik ataklar görülebiliyor. Daha sonra da çalışanların fiziksel olarak uyku ve yeme düzenleri bozulabiliyor. Uzun süre bu yıpranmışlık hali kabul edilmeyip mevcut enerjiden kullanıldığında da depresyon gibi psikiyatrik durumlara yol
Verdiğim seminerlerden bir tanesinde dinleyicilerimden bazı sorular geldi. Genellikle çocuk sahibi kadınların buluştuğu bir seminerimde çok hoş bir kadın bana “Hem işte çalışıyorum, hem evde, hem de çocuğuma en iyi şekilde bakmaya çalışıyorum ve ayrıca iyi bir eş, partner olmak içinde çabalıyorum, bunların hepsini en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum, nasıl daha az yorularak yapabilirim ve nasıl mükemmel olabilirim” diye sormuştu. Bende ona “Aslında bunun cevabı senin duymak istediğin şey değil biliyorum” diye cevap vermiştim. Çünkü o benden nasıl mükemmel olması gerektiği ile ilgili bir formül istiyordu, kendisini daha fazla yıpratacağını göremeden. Oysa mükemmel olmak zorunda değildi bu düşünce de nereden çıkmıştı? Ayrıca mükemmel diye bir şey var mıydı? Kime göre ve neye göreydi bu mükemmellik, sadece yaptıklarından, başardıklarından kendisinin tatmin olması yetmez miydi, başkalarını memnun etme isteği hayatının ilk kuralı mıydı?
Aklımdan bu sorular geçerken konuşmama devam ettim “Etrafımızdaki herkes, sosyal
Son zamanlarda insanlar çok fazla alışveriş yaptıklarından ve kendilerini bir türlü bu konu hakkında kontrol edemediklerinden yakınır oldular. Ben de etraftan çok fazla bu konuda geri bildirimler alıyorum. Acaba nedir bu alışveriş yapma, satın alma ve tüketim isteği birlikte inceleyelim. Özellikle sanal alışverişin yaygınlaştığı bir dönemde reklam ve pazarlama tekniklerinin oldukça geliştiğini söyleyebiliriz.
Alışveriş yapma nedenlerinden bir tanesi satın almayı teşvik eden pazarlama yöntemleridir. Bu pazarlama yöntemleri aslında kişinin hayal kurmasını teşvik eder. Satın alınacak üründen çok satın aldıktan sonra ne olacağı ile merak uyandırır. Ürünü kullandıktan sonra nasıl bir kimlik içerisinde olacağını hayal ettirir. Mesela bir mobilya reklamı daha sıcak bir aile ortamı sunarak, satın alındığında daha mutlu bir aile ortamı algısı yaratır. Yada bir krem, kozmetik ürünü daha genç, güzel ve çekici olacağınız, bir araba prestijli ve güçlü olacağınız, bir elbise zevkli olduğunuz algısı yaratır. İşte burada yaratılan algılara topluluk
Bazı insanlar iyi niyetinizi suistimal eder, zamanınızı çalar, sizi sevdiğinize, değer verdiğinize pişman eder. Evet, Bir zamanlar çok sevmiştiniz. Her şey yolundaydı ilişkinizde. Onun için birçok fedakarlık yaptınız, zaman harcadınız, değer ve emek verdiniz. O zamanlar gözünüz yaptığınız fedakarlıkları görmüyordu bile. Kendinizden daha çok veriyor, daha azını karşı taraftan alıyordunuz. Bir gün ilişkiniz bitti ve siz yaptığınız onca fedakarlığı sorgulamaya başladınız. “Keşke o kadar değer vermeseydim, hak etmemiş” dediniz.
İlişkiler bittikten sonra verilen değerden pişman olma eğilimi vardır. Birçok insan ilişki yaşarken verdiklerini, o kişi için yaptıklarını görmez ama ilişki bittikten sonra bunu sorgulamaya başlar. Hatta sonunda da verdiği değerden pişman olur. İlişki bittikten sonra verdiğiniz değeri sorgulamak sizi daha kötü hissettirmekten başka bir işe yaramaz. Sizi hırslandırır. Zaten değer vermişsiniz hala bunu sorgulayarak üzülmeniz yerine geçmişte olanları kabul edip yolunuza devam etmeniz, yaşanılanlardan dersler çıkarmanız, bir sonraki
İlişkilerimizi yaşarken farkında olmadan yaptığımız bir takım hatalar vardır. Bu hatalardan bir tanesi günümüz jargonuyla kesinlikle ve kesinlikle “trip atmak”tır. Trip atmak işleri zorlaştırır. Nasıl zorlaştırdığına gelin birlikte bakalım;
Bir kadın ve bir erkek ilk görüşme için, telefonda konuşarak, buluşma planı yaparlar. Erkek kadını bir balık restoranına davet eder. Aslında kadın balık yemekten hiç hoşlanmamaktadır ama karşısındakini kırmamak için istemeyerek soğuk bir şekilde “PEKİ” der.
Erkek ise hafta içi akşam dışarı çıkma konusunda problem yaşamaktadır. Hafta sonu çıkmak ister. Kadın ise hafta sonu için haftalar öncesinden söz verdiği kız arkadaşları ile görüşecektir. Bu konuda da erkeğe bir şey söylemez. Arkadaşlarını ekeceğini düşünür içinden. Yine soğuk bir “PEKİ” ile geçiştirir.
Hafta sonu buluşacakları mekana kadın önce gider. Erkek telefon açar ve trafik dolayısıyla gecikeceğini söyler. Kadın yine ses çıkarmaz ve beklemeye başlar. Beklerken kız arkadaşlarının kalbini ne kadar
Geçtiğimiz günlerde bir danışanım seansta flört seviyesini bir türlü atlayamıyorum, oyunda daha henüz sevgili olamadan hep kaybediyorum diye şakayla karışık yaşadığı sıkıntılardan bahsetti. Belki de bu problemi yaşayan birçok insan için yazdıklarım bu noktada yararlı olacak.
Öncelikle ilişkideki tanımları netleştirelim. Flört ne demek, sevgili olabilmek ne demektir? Flört çok yakın duygusal arkadaşlık demektir, sevgililik ise sevgi duyulan aşık olunan kişi ile yaşanan ilişkidir. Yani sevgililik ilişkinin isminin konmuş halidir. Günümüzde de bu konu ile ilgili birçok şey yazılmıştır ve insanlar birbirlerine kendi deneyimlerini aktarmaktadır. Diğer bir deyişle taktik vermektedir. Bu tarz taktiklerden uzak durmak atılması gereken en önemli adımlardandır. Bazen insanlar birileri ile birlikte olabilmek için etraftan duydukları tavsiyelerle hareket etmek isterler. Kendilerinden daha tecrübeli bir arkadaş yada ilişki deneyimleri olan akranların hareketleri ile karar verirler. Bazen de içlerinden gelen şeyi yaparlar. Bu da dışarıdan bakıldığında tutarsız görünür.
Tüketim çağı içerisindeyken artık ilişkiler de çabucak tükenmeye başladı. Dikkat ederseniz etrafınızdaki herkes ilişkilere dair bir söylenme, hoşnutsuzluk hali içerisinde. Çok duyarsınız etrafınızdan artık düzgün ilişkilerin kalmadığına dair yakınmaları. Uzun yıllardır evlilik ve çift terapileri yaptığımdan mıdır bilemiyorum ama artık çok nadir rastlar oldum “ben sevgilimle, eşimle mutluyum iyi ki birlikteyim” diyen birilerine. Evliler evlilikten şikayetçi, bekarlar bekar olmaktan, yalnızlıktan. Peki ama neden bu kadar hoşnutsuz insanlar? İlişkilerin hepsi mi kötü gidiyor, yanlış insanlarla birliktelik mi yaşıyorlar yoksa ilişki kurmayı mı bilmiyorlar? Evlilik ve çift terapisi tecrübelerimden gördüm ki ilişkilerin mutsuz olmasının sebebi insanların ilişki kurmayı bilmemesinden kaynaklanıyor. Aslında iyi bir ilişki nasıl olur bilemedikleri için ilişkilerinde mutlu mu, mutsuz mu olduklarını da bilemiyorlar.
İnsanların çoğu ilişkiye duygusal yatırım yapmaktan kaçtığı için yalnızlıkla boğuşuyor. Duygusal yatırım yapmaya hazırlanmış