Verdiğim seminerlerden bir tanesinde dinleyicilerimden bazı sorular geldi. Genellikle çocuk sahibi kadınların buluştuğu bir seminerimde çok hoş bir kadın bana “Hem işte çalışıyorum, hem evde, hem de çocuğuma en iyi şekilde bakmaya çalışıyorum ve ayrıca iyi bir eş, partner olmak içinde çabalıyorum, bunların hepsini en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum, nasıl daha az yorularak yapabilirim ve nasıl mükemmel olabilirim” diye sormuştu. Bende ona “Aslında bunun cevabı senin duymak istediğin şey değil biliyorum” diye cevap vermiştim. Çünkü o benden nasıl mükemmel olması gerektiği ile ilgili bir formül istiyordu, kendisini daha fazla yıpratacağını göremeden. Oysa mükemmel olmak zorunda değildi bu düşünce de nereden çıkmıştı? Ayrıca mükemmel diye bir şey var mıydı? Kime göre ve neye göreydi bu mükemmellik, sadece yaptıklarından, başardıklarından kendisinin tatmin olması yetmez miydi, başkalarını memnun etme isteği hayatının ilk kuralı mıydı?
Aklımdan bu sorular geçerken konuşmama devam ettim “Etrafımızdaki herkes, sosyal medya, televizyon, günlük yaşamın rutin akışı, her şey bizden mükemmel olmamızı bekliyor, güzel bir fiziğe sahip olmamızı, tamamen fit görünürken aynı zamanda da kaç doğum yapmış olmamızı, çocuğumuz olsa bile fiziğimizin bozulmamasını, çocuklar büyürken eşlerimizi ihmal etmememizi, bir yandan da kariyerli bir kadın olabilmemizi, misafir ağırlarken çeşit çeşit yemekleri sofraya döktürebilmemizi bekliyor. Yaşamın her anında başarılı ve mükemmel olmamızı istiyor. Kaçımız bu mükemmel olabilme telaşına kendimizi kaptırmadan anda kalıp mutlu olabilmeyi başarıyoruz? Kendimize merhametli davranıyoruz? Kaçımız biraz daha özgürce yemek yediği zaman ‘eyvah rejimim bozuldu’ demeden aldığı kilolardan pişman olmadan fiziği ile barışık? Peki kaçımız bu seferde işler yolunda gitmedi ve ben evde her şeye yetişemedim ve bu seferde her şeyi aynı anda düzene koyamadım diye kendisine şefkatle yaklaşıyor acımasızca kendini yargılamıyor eleştirmiyor?”
Bir düzen takıntısı içerisinde her şeye hemen yetişmeye çalışan bu yüzden bir süre sonra yıpranmış yorulmuş kadınlarla çalışıyorum. Bu takıntı içerisinde ne yazık ki kadınlar gerçekten mükemmel olmak zorunda olmadıklarını anlayamıyorlar. Gerçekten bazı seferler evlerinin yeterince temiz olmamasının bir sorun olmadığını bunun yerine mutlu bir anne olmaları gerektiğini fark ettiklerinde de iş işten geçiyor ve yaşananlar kendilerini yıpratmış oluyor.
Kendinize her zaman şefkatle davranabilirsiniz. En yakın arkadaşınız size hayatta çok yorulduğunu söylediğinde ona nasihatler verirken bulursunuz kendinizi. Dersiniz ki bence kendini çok yoruyorsun her şeyde yeterince iyisin, evin gerçekten temiz, iyi bir annesin ve işinde başarılısın” gibi cümlelerle arkadaşınıza moral vermeye çalışırsınız. Onu motive edersiniz. İşin gerçeğinde de gerçekten onun başarılı olduğunu düşünürsünüz. Onu eleştirmez ve acımasız davranmazsınız. Olduğu gibi kabullenirsiniz. Hataları ve eksiklikleri ile… Oysa bu cümlelerin hiç birini kendinize kurmazsınız. Acımasızca kendinizi eleştirir yeterli olamadığınıza inanırsınız. Hep kendinizden daha iyisini beklersiniz.
Kendinizden en iyisini beklerken düzeninizin bozulduğu zamanlarda öfkelenebilirsiniz. Öfke ile çocuğunuza ve eşinize katı kurallar ile davranabilirsiniz. Katı davrandıkça mutluluğunuz azalır ve mutluluğunuz azaldıkça mükemmel olabilmek için kendinizi daha çok yorar çabalarsınız. Çaba kaygı uyandırır. Kaygı ile döngüyü yeniden başlatırsınız. Bu kısır döngüyü kırmak sizin elinizdedir. Her şeyin düzende kalmasını beklemek mantıklı değildir. Yaşam içerisinde bazen düzene koyamadığınız şeyler olduğunda da mutlu ve huzurlu olmanız gerekir. Her şeyin düzene girmesini bekleyip mutluluklarınızı ertelerseniz hiçbir zaman gerçekten mutlu olmazsınız. O yüzden unutmayın, “Mutlu olabilmek şu anın meselesi, yarına bırakmayın. Mükemmel olmadığınızda da mutlu olun. Hatta yaşam siz gerçekleştirdikçe karşınıza yeni hedefler çıkartacaktır. İşte bu yüzden hiçbir zaman mükemmel olamayacaksınız, siz siz olun şimdiden mutlu olun, başardıklarınızdan tatmin olun.”