Bayram, badem şekeri, İstanbul

24 Temmuz 2014

Modern zamanlarda bayramların yaşanma biçimi de farklılaştı. Bayram tatillerini fırsat bilen birçok kişi bayramı tatil beldelerinde geçirmeyi tercih ediyor artık. Önümüz bayram ve yine çoğunluk tatile gitmeye hazırlanıyor. Tatil beldelerinde doluluk oranı tam, yer kalmamış birçok otelde. Uçak ve otobüsler de keza öyle. Tatile gidenlere sözümüz yok ancak İstanbul' da kalanların İstanbul' un tadını doya doya çıkaracaklarından eminim.

3 yıl önce bir bayram öncesi yazmışım aşağıdaki yazıyı... Tekrar yayınlamak istedim. Herkese iyi bayramlar diliyorum.

Bu ilişkiyi kaç kere bitirmeyi düşündük

Lamba düştü "İS" yaptı, tabak düştü "TAN" dedi, küçük kızın bebeği kayboldu; annesine "BUL" dedi. Bu garip tekerleme daracık sokaklarında koşturduğumuz Mecidiyeköy' deki mahallemizde, çocukluk arkadaşlarımla birbirimize sorduğumuz bir bilmece. Anılarıma yer etmiş ki, İstanbul ile ilgili yazıyı yazmayı düşündüğümde aklıma geliverdi.

Bu küçücük bilmece, belki de İstanbul'un isi, pası, gürültüsü, kaybolan hayalleri, hayatları vb. ni metafor olarak içinde saklıyor.

İstanbul bu bayram gerçekten boştu. Kendim ve kalanlar adına ben çok mutlu oldum. Trafik kabusu yok, otoparklar boş, nereye gitsen hizmet o

Yazının Devamı

Kıymetlimsin "zaman"

18 Temmuz 2014

Bob Dylan' ın bir şarkısı vardır: "The times they are a-changin" isimli. "Zaman akıyor" diye çağrıda bulunur yazarlara, politikacılara, annelere, babalara. "Eger zamaniniz sizce biraz degerli ise, yüzmeye başlasiniz iyi olur, yoksa bir taş gibi dibe cokeceksiniz, çünkü zaman degişiyor". diye seslenmektedir.

Zaman, en kıymetli şey desem, kaç kişi karşı çıkar? Zaman geri getirilebilir, telafi edilebilir birşey midir? Zaman ekmek, su gibi harcadıklarımızdan mıdır, harcamadıklarımızdan mıdır?

Ya "O" 10 dakikanın neredeyse 10 yıla bedel olduğu eşsiz anlar var mıdır hayatınızda?

Ya da aslında tam da kıymetini bilmeniz gereken o anları, hay huy içinde kaçırdınız mı?

Bir daha yaşanması mümkün olamayacak deneyimlere kendinizi kapattığınız veya korkup kaçtığınız oldu mu? Geri getirebilir misiniz onları? Şimdi olsa öyle davranır mıydınız?

Anı yaşamak nasıl bir duygudur? Herkes anı yaşamaktan sözeder de, iş kendini ana bırakmaya geldiğinde, bunu ne kadar gerçekleştirebilir?

Anı yaşamak üst düzey bir varoluş biçimidir. Otantik yani sahici, olduğu gibi yaşanan deneyimler ana kendini bırakma durumudur. "Carpe diem"; "anı yaşa" anlamı nedeniyle dillere pelesenk olmuş, pek çok mekana da isim olarak

Yazının Devamı

Psikopatik kişilik - Antisosyal kişilik bozukluğu

10 Temmuz 2014

Şu günlerde, Kevin Dutton' ın Cem Duran' ın çevirisi ile Domingo yayınlarından çıkan "Olağan Psikopatlar" adlı kitabını okuyorum.

Oxford Üniversitesi' den Prof. Kevin Duton psikopatik eğilimlerin insanın doğasında olduğunu ve gerçek hayatta da cerrahlar, avukatlar, gazeteciler, üst düzey yöneticiler ve politikacılar arasında psikopatik kişiliklerin hiç de azımsanmayacak kadar yaygın olduğuna gönderme yapıyor.

"Psikopatların ortak bir özelliği varsa, o da paravanlarının arkasında acımasız bir yırtıcının buz gibi soğuk kalbi çarpıyor olmasına rağmen, kendilerine sıradan insan havası verme konusundaki dört dörtlük becerileridir" diyen Dutton aynı zamanda psikopatların, başta kişisel cazibe ve kimliğini saklamak olmak üzere çok çeşitli becerileri oluğunu ileri sürmektedir. "Bunlar nasıl kullanılacakları ve dizginlenecekleri öğrenildikten sonra, sırf iş hayatında değil, günlük hayatta da ciddi yarar sağlayabilirler" görüşünü de belirtmektedir.

Dutton' un ileri sürdüğü şey, düşük dozdaki psikopatlığın bronzlaşmış bir kişilik gibi olduğuna ve surpriz yararlar gösterebileceğine işaret eden kanıtlar olduğunu söylemesi.

Psikopatik kişiliğin enine boyuna bilimsel gözlem ve metodlarla incelenip

Yazının Devamı

Kendinizi önemsiyor musunuz?

24 Haziran 2014

Yaşamınız boyunca kendinize nasıl davrandığınızı hiç düşündünüz mü? Başkalarının size değer verip vermediği konusu fazlasıyla sizi meşgul ederken, siz kendinize ne kadar değer veriyorsunuz? Hak ettiğiniz şeyleri, siz kendinize layık görüyor musunuz? Ekonomik ve sosyal şartlarınız elverdiği ölçüde kendi yaşam kalitenizi yükseltecek, bedeninizi ve ruhunuzu iyileştirecek şeyleri istiyor ve aynı zamanda bunları gerçekleştirmeye çalışıyor musunuz?

"Gözardı edilebilir olan önemlidir" demiş Jonathan Miller. Layık olduğunuz ve hak ettiğiniz şeyleri gözardı ediyorsanız, yeniden düşünmeniz için yazıyorum bu yazıyı...

Bana gelen danışanlarımla zaman zaman bu konu gündeme gelir ama gelme şekli, kendisi farkında olarak değildir. Herhangi bir durumdan bahsederlerken anlarım ki hakkı olan şeyleri 'hak görmüyordur'. Layık olduğu şeyleri kendisinin çok uzağında hissediyordur. "İnsanlar iyi şeylere layıktır" cümlesi onlar için geçerli değildir ama üzücü olan kendileri böyle hissediyordur, başkaları değil.

Terapilerde danışanlarımın bu tür konulara dikkatlerini çektiğim an, bu onlar için çok şaşırtıcı gelebiliyor. Çünkü daha önce bu açıdan hiç bakmadıkları ve kendilerine dair algılarının ya 'kurban'

Yazının Devamı

İlişkilerde inkar mekanizması

17 Haziran 2014

Kişilerarası ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürümesine engel olan birçok etmen bulunmaktadır. Kişilik özelliklerimiz ise en büyük belirleyicidir. İlişkilerimizde iletişim kurma biçimlerimizi önemli ölçüde etkileyen çeşitli 'savunma mekanizmaları' vardır. Egonun bu savunma mekanizmaları, bir yere kadar ego bütünlüğünün korunması için gereklidir. Ancak bu savunma mekanizmalarının kullanımının patolojik biçim aldığı durumlar sözkonusu olduğunda bunun olumsuz etkileri, kişilerde ruhsal açıdan sıkıntılar yaratmaya başlar.

Savunma mekanizmaları, bireyin başedemeyeceği bir durumla ilgili ortaya çıkabilecek kaygıdan ve bu durumun yol açacağı sonuçlardan kendisini korumak ve bunu sürdürmek için bilinçsizce geliştirdiği psikolojik stratejilerdir.

Savunma mekanizmaları, kabul edilemez dürtüler tarafından oluşturulan tehditleri azaltan bilinçsiz başa çıkma mekanizmalarıdır.

Ben bu yazımda, egonun savunma düzeneklerinden 'inkar, yadsıma' ingilizce karşılığı 'deny' olan savunma düzeneğinden söz etmek istiyorum.

Tüm ilişki biçimlerinde yaygın olarak kullanılan inkarın, ikili ilişkileri oldukça zora soktuğunu biz terapistler danışanlarımızla çalışırken gözlemleriz. İlişkilerinde inkarı sıklıkla

Yazının Devamı

Aşık olma kapasitesi (2)

9 Haziran 2014

Geçen haftaki yazımda, aşk konusunda zorluk yaşayan kişilerin kişilik yapılarından söz etmiştim. Sözü edilen gelişimsel başarısızlığı anlayabilmek için, normal gelişimin ne olduğunu da anlamamız gerekmektedir.

Bu konuda ünlü psikanalist Margaret Mahler kişiliğimizin, "psikolojik doğum" adını verdiği gelişim sürecinin ürünü olduğunu söylemektedir. Mahler, meslektaşlarıyla birlikte "sıradan annelerin normal çocuklarını" doğumdan üç yaşına dek izlemiştir sonuçta:

0-36 ay arasında, otistik aşamadan(0-2 ay arası), sembiyotik aşama(2-5ay arası), anneden ayrışma ve bağımsız bir benlik geliştirme aşaması(6-36ay arası) na kadar çocuğun bu aşamalardan başarıyla geçmesi sonucu psikolojik doğum gerçekleşir.

OTİSTİK AŞAMA:

Bebeğin yaşamındaki ilk aşamadır. 0-2 ay arasıdır. Bu aşamada bebek yalnız içsel ihtiyaçlara tepki verir ve uyku süresi uyanıklık süresinden fazladır.

SEMBİYOTİK AŞAMA:

2-5 ay arasıdır. Bebeğin benliği yoktur. Bu anneyle bir olma durumu; sevme yetisi ve ilerideki aşk ilişkileri için bir temel taşıdır. Bu aşamadan başarıyla geçilmesi annenin annelik yapma becerisine, bebeğinse bunu kabul etme becerisine bağlıdır.

ANNEDEN AYRILMA VE BAĞIMSIZ BİR BENLİK GELİŞTİRME:

Yazının Devamı

Aşık olma kapasitesi (1)

1 Haziran 2014

Kimler aşık olamaz? Aşık olmak bir kapasite meselesi midir?

Neden bazı insanlar aşık olamazlar? "Ben hiç aşık olmadım diyen birilerine rastlamadınız mı?

İnsanlarla yakınlaşmaktan kaçınıyor musunuz?

Yakın ilişkileriniz samimi ve tatminkar mı?

Yoksa "Doğru düzgün kadın yok, ya da doğru düzgün adam yok" bahanesine mi sığınıyorsunuz?

Veya kadını elde edene kadar tek ayak üstünde kırk ceviz kıran, kırk takla atan, ultra düşünceli ve ilgili davranan ama kadın teslim olunca ortadan kaybolan erkeklere şahit olmadınız mı? Bu erkeklerin, kadın artık durumu kabullenmeye başlayınca, eften püften bahane söyleyip geri geldikleri ve bu durumu kadına tekrar tekrar yaşattıktan sonra, kadının ancak adamı reddettiği sürece o ilişkinin devam edeceği gerçeğini eninde sonunda kadının anladığı ilişki biçimi de bu duruma bir örnek oluşturur.

Yakınlık ve bağımsızlık! Gerilim hattında salınım. Her birimizde ve bütün romantik ilişkilerde bulunuyor. Bunların ikisi de tercih edilmiyor ve ikisi de sürekli mevcut olmuyor. Daha ziyade aralarında süregelen bir etkileşim var.

Yıllar önce süpervizyon veren hocalarımdan birisine, süpervizyon çalışması sırasında bir danışanımın (erkek, 40 yaşlarında, hiç aşık olmamış) sürekl

Yazının Devamı

"Gerçi aşkın kralını da yazsan, bu devirde para etmez" İncir reçeli

25 Mayıs 2014

Geçtiğimiz yıllarda oynayan, Amerikan televizyon dizisi 'Gossip Girl' de geçen bir cümle şöyledir: "Parayla saadet olmaz diyen kişi, nerede alışveriş yapacağını bilmiyordur". Günümüz tüketim ilşkilerini çok iyi anlatan bu cümlenin insanlığı, Walter Scott' un "Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden daha fazladır" noktasına doğru götürdüğüne şüphe yok. Ancak para icat olduğundan bu yana kanaatim odur ki, ruhlarımızın çürümesinin baş sebebi gibi.

Paranın güç ilişkileri bağlamında önemli bir araç olması sebebiyle, insanlar üzerindeki etkileri psikanalizin de konusu olmuştur.

Çevrenizdeki insanların para ile olan ilişkilerini az ya da çok gözlemlemişsinizdir. Kimisine "tutumlu", bir diğerine "eli açık", bir başkasına "cimri", ya da "parayı sever", "cebinde akrep var", "ya abi, adam aldığı borcu geri ödemez" demez misiniz? Ya da tam tersi "çok savurgan", "paranın kıymetini bilmez", "hiç para tutmaz" gibi yorumlar duymadınız mı?

Para alışverişinde bulunduğunuz, ticari ilişkiniz olan insanlarla bu konuda sıkıntı yaşadığınız oldu mu olmadı mı? Ya da çevrenizde bununla ilgili sorun yaşayan tanıdığınız kimseler yok mu?

Para birçok sembolik işlevi üstlenmiştir. İnsanların parayla

Yazının Devamı