İkili ilişkilerde "tavşan kaç, tazı tut" tarzı model çoğu kişi için tanıdıktır! Bu başlangıç cümlemi "kaçan kovalanır" şeklinde tanımlanan ilişkideki oyunun, başka versiyonlarına gönderme yapmak için kullandım.
Çok öfkeli evli kadınlarla çalıştım. Bu çok öfkeli kadınların karşısında mesafeyi gittikçe artırmış, soğukkanlı ve içine kapanmış erkekler gördüm. Kadının defalarca ilişkileri ile ilgili sorunlar konusunda dikkat çekmeye çalıştığı, suçlamalarda bulunduğu, düzelmesini beklediği konularda çözüm bulmak şöyle dursun bir tarafın tükendiği, öbür tarafın tamamen kendisini korumaya almak içim zırhlarını kalınlaştırdığına tanıklık ettim, etmekteyim.
Bazen evlilik terapilerinde kadın yaşadığı sorunları, hayal kırıklıklarını eşine karşı öfke dolu bir biçimde dile getirirken, eşinin sessiz ve soğuk bir şekilde kendisine anlamayan gözlerle baktığını gördüğümde;"adamın öfkesi nerede?" diye düşünürüm ve cevap açıktır; "kadın, ikisinin de öfkesini taşıyordur".
Dr Harriet Lerner "Öfke dansı" isimli kitabında genellikle kadının 'duygusal takipçi', ekeğin de 'mesafe koyucu' rollerinden bahseder ve şöyle der; "Duygusal takipçiler, duygularını paylaşarak ya da yakın duygusal bağlar kurmaya
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yapılan derlemeye göre, 2012 yılında boşanan çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 2.7 artmış. Yapılan istatistiklerde boşanma nedeni arasında şiddetli geçimsizlik birinci sırada yer alıyor.
Boşanan çiftlerin sayısı 123 bin 325’e yükselmiş.
"Şiddetli geçimsizlik" başlığı halk arasında bilinen en yaygın boşanma nedeni.
Sizce de bu sayı bir yıl için oldukça fazla değil mi?
Boşanmaların yüzde 40' a yakını evliliğin ilk 5 yılında olduğuna göre, evlilik eskidiği için olmuyor çoğu boşanma. Evlenen çiftler neyi gözden kaçırıyor da bütün o şahşahalı ve hummalı hazırlıklar sonrasında, balon sönüyor.
Niye hayal kırıklıkları bu kadar büyük oluyor ve karşılıklı onarılamıyor?
Evlilikteki beklentiler karşılıklı olarak karşılanmayınca hayal kırıklıkları gerginliğe, gerginlik çatışmalara ve eşler arasında etki tepki ilişkisine dönüşüyor ve ilişki yıpranıyor.
Evlilik terapisine başvuran çiftlerle çalışırken, kadın ve erkek her ikisinin kendi psikolojik gelişimlerinin nerede olduğu konusunun birinci derecede önemli olduğunu izlemekteyim. Kendileri ile ilgili sorunlarının farkında olmayan kadın ya da erkeğin birbirlerinin ihtiyaç, istek ve tepkilerini anla
Çiftler evlilik terapistlerine, evliliklerinde kendilerini mutsuz eden sorunlarını anlama, çözüm yolları bulma ve ilişki kalitelerini artırmak amacıyla başvururlar. Evlilik terapisi ile ilgili birtakım yanlış inançlar vardır ve bu inançlar sebebiyle yardım almaktan kaçınan çiftler olduğu gibi, yardım almaya gelen bazı çiftlerde de aşılması gereken dirençler oluşabilmektedir. Aşağıda çift terapisi ile ilgili yanlış inançlar anlatılmaktadır.
Terapist bir yargıç değildİr
Evliliklerinde hatayı sürekli karşı tarafta arama ve evliliklerindeki hoşnutsuzluk ile ilgili en fazla kabahatli tarafı araştırma ile meşgul olan çiftler, terapisti 'yargıç' olarak en fazla düşünenlerdir. Terapistin fonksiyonunun, ilişkilerinin varolan durumundan hangisinin sorumlu olduğunu yargılamak olduğuna inanabilirler. İlişkilerindeki çatışmalardan bireysel anlamda kendi rollerini görmek ile hiç ilgileri yoktur.
Oysa, kimse ilişkide 'günah keçisi' değildir. Terapide 'suç' ve 'suçlu' aranmaz. Terapistin rolü yargıçlık, hakemlik, aracılık, avukatlık değil, çiftlerden her ikisinin ihtiyaçlarını ve pozisyonlarını psikolojik olarak anlayan kişidir.
Tanı ölümcül mü?
Genellikle çiftler terapiye, bir doktora gidip, amansız
Karısının her isteğini yapmaya çalışan erkekler vardır. Çevrenizde böyle davranan erkekler de olabilir, gözlemlemişsinizdir. Bu erkekler sürekli olarak eşini memnun etmeye çalışır. Kendilerini dünyanın en düşünceli erkeği olarak da görebilirsiniz.
Aslında bu gördüğünüz resmin arka planında anneyi memnun etmeye çalışan bir erkek çocuğu vardır. Kendi annesiyle de benzer bir ilişkisi olan erkek çocuğun, şimdilerde benzer bir rolü karısıyla oynadığı görülür.
Fiziksel bir problemi olmadığı halde cinsel işlev bozukluğu problemi yaşayan erkeklerin bu sorunu hissetmelerinde anneleriyle aralarındaki güçlü bağın etkisi vardır. Anne ve oğul arasındaki güçlü bağ bilinçli olarak değil, bilinçdışı süreçlerde yaşanmaktadır.
Kişilik gelişiminin 3-5 yaş dönemi Freud tarafından fallik dönem olarak adlandırılır. Freud, bu yaş döneminde erkek çocuğun annesine karşı duyduğu aşk nedeniyle babası tarafından cezalandırılıp kısırlaştırılacağı korkusu sonucu yaşanan karmaşaya Oedipus kompleksi adını vermiştir. Erkek çocuk, cezalandırılma (iğdiş) korkusuyla annesinden vazgeçmek zorunda kalır; bu vazgeçiş sırasında cinsel dürtülerini yoğun bir şekilde bastırarak gizlilik evresine girer. Annnesine olan ilgisi
Evliliklerde çiftlerin önemli sorunlarından birisinin, cinsel yaşamlarına ilişkin olduğunu biliyoruz. Bu sorunlardan birisi de çiftlerden birisinin sevişme konusundaki isteksizliğidir.
Eskiden beri yaygın olarak bilinen durum, bu konuda kadınların daha nazlı oldukları, erkeğin sevişme talebine karşı kadının fıkra ve karikatürlere konu olan meşhur "Başım ağrıyor" bahanesinin oldukça yaygın olduğu durumudur.
Peki ya erkek sevişmek konusunda isteksizse ve kadın "Eşimle ayda 1, bazen 3-4 ayda bir sevişebiliyoruz, ben istemezsem benimle sevişmiyor, ya da sevişme taleplerimi reddediyor." derse bu size suyun tersi tarafa akması gibi gelir mi?
Bu konudan müzdarip kadın sayısı da az değil. Ne oluyor da kadın erkeğin 'arzu nesnesi' olmaktan çıkıyor. Erkeğin kadını arzulaması ile ilgili bir zorluk olduğu açık bir durum olan bu problem, evlilikte çok ciddi çatışmalara yol açabiliyor. Çünkü daha önceki yıllarda kocasının onunla sevişeceği zamanı bekleyen kadın, günümüzde kendi bedeninin ve ihtiyaçlarının daha farkında olması ve bunlara sahip çıkması nedeniyle evliliğini sorgulamayı ve çözümü için ses çıkarmayı tercih ediyor.
DSM-IV tanı kriterlerine göre 'Cinsel istek bozukluğu',
Histriyonik kişilikten söz edilmediği dönemlerde, isterik kişilikten sözediliyordu. İsterik sözcüğünün etimolojik kaynağı, yunanca 'husteros' tur ve kadının başlıca özgül organı rahim anlamına gelir. Eski Yunanlılar gerçekten de kendilerini aşırı ve gürültülü ifade biçimlerinin rahimin iç hareketliliğinden kaynaklandığını düşünüyorlardı. Hekimler hiçbir bedensel hastalığa bağlı olmayan felç, kasılma, kriz ve unutma gibi aniden başlayan ve sona eren bozukluklara rastlıyorlardı. XIX. yüzyıla kadar bu bozukluklar hala "rahimsel çılgınlık" adıyla anılıyordu.
1980 yılında, "isterik kişilik" deyimi, psikolojik bozuklukların Amerikan sınıflandırmasından (DSM-III) çıkarıldı. İsterik denilen kişiliklerin heyecanlarını aşırı ve abartmalı bir şekilde ifade etmeleri, kişiliklerinin oldukça değişmez bir özelliği olarak görülüyordu.
İşte bu nedenle, Latince histrio sözcüğünden gelen ve flüt sesiyle pandomim yapan oyuncuyu çağrıştıran "histriyonik" teriminin kullanılmasına karar verildi.
İsterik kelimesinin günlük dilde onur kırıcı bir anlamı da vardı; değişimin bir sebebi de bu idi.
Histriyonik belirtiler genellikle yatkın bir nörotik kişilikte görülür. Histriyonik kişiliğin özellikleri hakkında
Karar vermek bazı kişiler için neden zordur? Yalnızca evet diyemediği için değil hayır da diyemediği için felç olan kişiler.
Karar, dilemek ile eyleme geçmek arasındaki köprüdür. Karar vermek , kendini bir eylemin akışına adamak demektir. "Eğer ardından hiçbir eylem gelmiyorsa gerçek bir karar olmadığına, bunun kararla flört etmek olduğuna , başarısız bir karar olduğuna inanıyorum ben." der psikanalist Irvın Yalom.
Samuel Beckett' in "Godot' yu Beklerken" i yarıda kesilen kararlar abidesidir. Karakterler düşünür, plan yapar, bunu kesinleştirir, fakat karar veremezler. Oyun şu konuşmayla sona erer.
Vladimir: Gidelim mi?
Esragon : Hadi gidelim.
[Sahneleme talimatı]:] Kimse kıpırdamaz.
Bazı danışanlar bir karar sancısı yaşamaları yüzünden terapiye girerler. Bu karar genellikle de bir ilişki veya meslekle ilgilidir. Terapist danışanın kararla ilgili kaygısının bilinçdışı anlamını kavramasına yardımcı olur. Geçmişteki kararlara yönelik krizleri tarar ve tedavi hedefi özellikle hastanın belirli bir kararı vermesine yardım etmek de olabilir, hastanın o kararı ve ilişkili olanları uyuma yönelik bir biçimde vermesini sağlamak için çatışmalı alanları çözmek de.
Çok az sayıda karar tam olarak bilinç
Geçenlerde hayatı hiç de boşa harcamamış, demlenmiş, dünyanın en cennet beldelerinden birinde yaşayan, çelebi ruhlu, elinden kitabı eksik olmayan bir insanla sohbet ederken "Adamlık zor zanaat" dedim, "Fakat çok zevkli" dedi. Yüzüme bir gülümseme yayıldı, çok etkileyici bir cevaptı. Adamlık yani insanlık, adam olmak, yani insan olmak...
Yazar Reynolds ve Press "Seks İsyanları" adlı kitaplarında Fransız edebiyat kuramcısı ve yazar Blanchot' nun "Başkalarının en büyük ıstırapları benim duyduğum hazdan daha önemsizdir" demesinden bahsederler. Bu durumu yani Sanatçının etik/dayanışma/süperego(üstbenlik, vicdan, yasaklar) karşısında, estetik/arzu/id(altbenlik, güdüsel olan, durdurulamayan; cinsellik, saldırganlık, kin) ' i tercih etmesini sanatçı kişiliğin bir yansıması olarak görebiliriz.
Peki hazcılık veya haz düşkünlüğü olarak bilinen Hedonizm' in öğreticisi kimdir?
Sokrates' in öğrencisi Aristippos' a göre her davranışın nedeni mutlu olmak isteğidir, en üstün iyilik hazdır. Haz veren herşey iyi, acı veren herşey ise kötüdür. Epikurus' a göre Aristippos' un bedensel hazzına karşılık, en büyük haz ruh dinginliğidir. Buna da bedensel hazlar peşinde koşmakla değil, bilgelikle varılır.
Efend