Yeni doğan bebeğin anne memesi ile ilk buluşmasına tanıklık ettiniz mi? Dünyaya geldiği ilk andan itibaren memeyi nasıl güçlü bir refleksle yakaladığını görünce, insan hayrete düşüyor. Freud' un 'oral dönem' dediği yaşamın ilk yıllarında hem karın doyuran, hem ruhu doyuran 'meme ve bebek ilişkisi' sağlıklı bir şekilde tamamlanırsa, 'temel güven' oluşuyor.
Memeyle beslenme ile birlikte yakınlığı, şefkati, istikrarlı ilişkiyi, sevgiyi ve güveni de beraberinde alan çocuğun beslenme alışkanlığı ve yeme davranışı, sonraki yıllarda da yine aile içinde oluşuyor.
Annenin veya bakıcının çocuğun ağzına sürekli yemek tıkmasından tutun da, birlikte yenilen yemekler, yemek sohbetleri ya da tam tersi düzensiz yemek yemeler, yemekteki sessizlikler hepsi yemekle ilişkiyi ve yemekle ilişkili olan ilişki örüntülerini belirler.
Ağız aynı zamanda haz organı olduğu için yemeğin verdiği haz, insan psikolojisi için de önemli bir yere sahiptir. Lezzetli yiyeceklerin aynı zamanda mutluluk verici gücü vardır. İnsanın ne zaman canı sıkılsa, tatlıya saldırması ondandır! Çikolatanın serotonini artırdığı bile bulgulanmıştır.
Yemek ve duyguların ilişkisi özellikle kilo almaya
Biz terapistlerin terapi odalarında tanıklık ettiği insanın acıları, yalnızlıkları, kaygıları ve öfkelerine dair ne çok şey var. Çiftlerle de çalışan bir terapist olarak, çiftlerin birbirlerine olan öfkelerinin şiddetine tanık olmaktayım sıklıkla.
Surviving Picasso (Picasso ile yaşamak) filmini izlediniz mi? 1996 yapımı Antony Hopkins, Natascha McElhone, Julian Moore' un başrolünü oynadığı filmde, ağırlıklı olarak Picasso' nun yaşamına giren kadınlarla olan ilişkileri anlatılır. Bu kadınlardan Françoise Gilot ile olan ilişkisi ise filmin ana konusunu oluşturuyor.
Bu film niye çağrışım yaptı bende? Çiftlerle çalışırken, ilişkilerinin kriz dönemlerinde veya ayrılık aşamasına geldiklerinde, öfkenin ne kadar yıkıcı olduğunu ve birbirlerini durmaksızın suçladıklarını göruyorum.
İlişki normal seyrinde ilerlerken, en mahrem alanlar birbirine açılır, bir yastığa baş konur, birbirlerinin sıcaklığında kaybolur, huzur bulur, biri diğerini kucaklarken, öteki uykuya daha rahat teslim olur.
Birlikte planlar yapılır, yeni dünyalara açılınır. Kendi birikimleri ne ise, biri ötekine yepyeni katkılar sağlar, ufuklar açar. Biri öbüründen beslenir, büyür ve başkalaşır. Koca koca deneyimler yumağı oluşur.
S
Vizyonda bir film var: "Fifty Shades Of Grey-Grinin Elli Tonu". Film, kitaptan uyarlandı biliyorsunuz...
Kendi çalışma pratiğimde, bundan daha birkaç yıl öncesine kadar kadın danışanlarımın büyük çoğunluğu ile pornografi üzerine konuşmakta bir hayli zorlanıyorduk. Eşlerinin pornografi izlediğini anlayan veya yakalayan danışanlarım müthiş bir öfke ile bunu seansa getiriyorlardı.
Ya da eşleri, birlikte porno film izleme teklifinde bulunduğunda buna şiddetle karşı çıkıyorlardı. İğrenç buluyor, bakamadıklarını söylüyor, utanıyor, konuşmaya bile tahammül gösteremiyorlardı.
Son birkaç yılda ne değişti de, terapi seanslarında çiftler birlikte pornografik filmler izleme konusunda daha yumuşak tepkiler vermeye, yurtdışı gezilerinde seks dükkanlarından fantezi oyuncakları aldıklarını daha kolay söylemeye başladılar.
Derken, son zamanlarda erotik kitap furyasının tüm dünyada dikkati çekecek şekilde ilgi gördüğünü, satış rekorları kırdığını ve ülkemizde de benzer bir durumun yaşandığını izler olduk. Kitaplardaki ana temalar arzu, aşk ve ağırlıklı olarak seks.
Ancak bir tanesi var ki çıktığı günden beri daha önce benzer içerikte yayımlanan kitaplara açık ara fark atıp, dünyadaki kadın popülasyonunu
Yalnızca evet diyemediği için değil hayır da diyemediği için felç olan kişiler...
Karar, dilemek ile eyleme geçmek arasındaki köprüdür. Karar vermek , kendini bir eylemin akışına adamak demektir. "Eğer ardından hiçbir eylem gelmiyorsa gerçek bir karar olmadığına, bunun kararla flört etmek olduğuna, başarısız bir karar olduğuna inanıyorum ben." der psikanalist Irvın Yalom.
Samuel Beckett' in "Godot' yu Beklerken" i yarıda kesilen kararlar abidesidir. Karakterler düşünür, plan yapar, bunu kesinleştirir, fakat karar veremezler. Oyun şu konuşmayla sona erer.
Vladimir: Gidelim mi?
Esragon : Hadi gidelim.
[Sahneleme talimatı]:] Kimse kıpırdamaz.
Bazı danışanlar bir karar sancısı yaşamaları yüzünden terapiye girerler. Bu karar genellikle de bir ilişki veya meslekle ilgilidir. Terapist danışanın kararla ilgili kaygısının bilinçdışı anlamını kavramasına yardımcı olur. Geçmişteki kararlara yönelik krizleri tarar ve tedavi hedefi özellikle hastanın belirli bir kararı vermesine yardım etmek de olabilir, hastanın o kararı ve ilişkili olanları uyuma yönelik bir biçimde vermesini sağlamak için çatışmalı alanları çözmek de.
Çok az sayıda karar tam olarak bilinçli çabayla verilir. İnsan kararlarının büyük
Yalnız olmaktan şikayet eden, ama herkese bir kulp bulan kişiler vardır. Onlar da hep insanların 'olumsuz' olarak gördükleri yanlarına odaklanırlar.
Bir de kendileri de çok kırılgan oldukları için, karşısındakiyle ilişkinin gelişmesine izin vermeden, uzaklaşanlar da var.
Hepimiz çok farklı ailelerden, farklı kültürel etkileşimlerden geçerek bu yaşlarımıza geldik. Bu nedenle de bireysel farklılıklarımız var. Herbirimizin farklı kırılma noktaları, farklı travmaları dolayısıyla ilişkilerde de farklı algıları ve tepkileri var. Biz biriyle etkileşime geçtiğimizde, bu kişiyle ilişki kurma tarzımız mutlaka geçmiş ilişkilerimizden köken almakta.
Eğer ilişkilere biraz da böyle bakabilirsek karşımızdakini daha iyi anlayabiliriz. Mesela; "A" kişisi, bir "B" durumuna beklemediğimiz bir tepki veriyorsa, bu "B" durumunun o kişinin dünyasında neyi tetiklemiş olabileceğini bir düşünelim. Neyi tetiklediğini bilmenize imkan olmayabilir ama birşeylerin o anda sizin gördüğünüzden başka bir anlamı da olabileceğini farkedebilirsiniz.
Bu durumda, karşınızdaki kişi ile yaşadığınız ve olumsuz olarak adlandırabileceğiniz durumu; "kişiselleştirmeme" yoluyla yani sizinle ilgili bir durum olmadığını anlayıp
Bu yazımda evli çiftlere faydası dokunacağını umduğum, Amerikalı psikologlar; Dr John Gottman ve Nan Sılver'ın evlliliği sürdürmek için eşlerin birbirlerini tanımalarının ne kadar önemli olduğundan bahsettikleri görüşlerine yer vereceğim.
Eşinizi ne kadar tanıyorsunuz?
Sevgi haritalarınızı genişletin:
Eşlerin birbirlerinin yaşamındaki ayrıntılara önem vermediklerini ve büyük bir dikkatsizlik gösterdiklerini tespit eden Gottman, evdeki köpeğin adını ya da evin arka kapısını nasıl bulacağını bile bilmeyen eşlerin olduğundan sözediyor.
Çiftlerin birbirlerinin neden keyif aldıklarını, hoşlanıp hoşlanmadığı şeyleri, korkuları, stresleri hakkında bir fikre sahip olmaları çok önemli; rock müzik mi seviyor? Eğer öyleyse en sevdiği sanatçı kim?
Eşinizin işyerindeki problemlerinin ne olduğunu anımsıyor musunuz?
Duygusal zekalı çiftler birbirlerinin dünyası ile yakından ilgili oldukları için Gottman buna "Bir sevgi haritasına sahip olmak" diyor. Bu deyimi beyinlerinde, eşlerinin yaşantısı ile ilgili tüm bilgileri sakladıkları yer olarak kullanıyor. Eşler birbirlerinin geçmişindeki önemli olayları hatırlar ve eşlerinin dünyasındaki olgular ve duygular değiştikçe, bilgilerini güncellemeyi
Kişilerarası ilişkilerde kendimizi sağlıklı ve mutlu hissetmemiz için olması gereken özelliklerin başında, 'kendini korumayı bilmek' gelmektedir.
Çeşitli nedenlerle yardım almak için başvuran danışanlarım arasında azımsanmayacak sayıda kişinin, "hayır" deme konusunda güçlükleri olduğunu izlemekteyim.
Öğrenim hayatında arkadaşlarına karşı, işyerinde çalışma paylaşımı konusunda, evliyse kocası ve çocuklarına, ailesine, akrabalarına ve dostlarına "hayır" demesi gereken durumlarda bunu söyleyemeyen kişilerin ne kadar tükenmiş, yorgun ve öfkeli olduğunu gözlemlemekteyim.
En söylenmesi gereken yerde bile "hayır" diyememek, insanın iç dünyasında nasıl bir baskı oluşturur hiç düşündünüz mü? Bir türlü içinden geldiği gibi olamamak, devamlı insanın eksilmesine yol açmaz mı? Ya biriktirdiği öfkeler? Bu eşiniz ve çocuklarınız olsa bile kendinizi 'kurban' gibi hissetmenizi sağlamaz mı?
Bir kere "hayır" derseniz sanki herşey kırılıp dökülecek ve bir daha toparlanamayacak gibidir...Ve ben sorarım "ne olur hayır derseniz?" diye... Önce "Birşey olmaz, ne olacak ki?" cevabı gelir.
Ben de "Öyle olsa bunu söylersiniz zaten" derim. Sonra biraz üzerinde çalıştığımızda, daha derinlerdeki hatalı öğrenilmiş