Paris' te Louvre müzesine gittiyseniz, yan tarafta resmini koyduğum heykel mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Aslında bu sayfaya iki tane resim koymak istedim ama teknik olarak olmuyor herhalde ki beceremedim ama milliyet blog sayfamda dileyen görebilir, orada galeriler kısmına burada bahsedeceğim diğer resmi koydum.
Resimdeki heykellerin ikisi de Eros ile ilgili. Eros bildiğiniz üzere aşk tanrısı. Kanatları olan Eros yanından ayırmadığı yay ve oklarıyla tanrıları ve insanları yaralarmış. Aşık olmasını istediklerini altın uçlu, nefret duymasını istediklerini ise kurşun uçlu bir okla vururmuş.
Yanda gördüğünüz resimdeki heykelde psykhe depresyondayken, Eros ona okunu atıp, öperek depresyondan kurtarıyor, şöyle ki:
Prenses Psykhe öyle güzelmiş ki, herkes onu aşk tanrıçası Venüs sanıyormuş. Buna çok öfkelenen Venüs, oğlu aşk tanrısı Eros'a haber yollamış. Venüs oğlundan Psykhe'yi çirkin, huysuz bir adama aşık etmesini istemiş. Oysa Eros görür görmez Psykhe'ye gönül vermiş. Onu alıp güzel bir saraya götürmüş. Yalnızca geceleri geliyor ve kendisini görmesine kesinlikle izin vermiyormuş. Psykhe'nin kıskanç kız kardeşleri, uyurken bir fenerle Eros'a bakması için Psykhe'yi kandırmışlar. Ne var ki, Psykhe bunu yaparken Eros uyanmış ve uçup gitmiş. Kalbi kırılan Psykhe onu aramaya çıkmış. Sonunda Venüs'e başvurarak Eros'un nerede olduğunu sormuş. Venüs, Eros'u yeniden görebilmesi için Psykhe'ye altından kalkılamayacak zor işler vermiş..Bunlardan sonuncusu ölüler dünyasından büyülü merhem kutusunu getirmekmiş. Psykhe kutuyu getireyim derken neredeyse ölüyormuş, ama Eros onun imdadına yetişmiş. Eros daha sonra Psykhe'yi tanrıça yapması için Zeus'u razı etmiş. Eros ile Psykhe sonsuza kadar mutluluğu paylaşmışlar.
Bu mitolojik hikayenin başka bir kurgusunda ise, Psykhe Eros' un yüzünü gördükten sonra Eros ortadan kaybolmuş ve Psykhe bir daha onu görememiş. Efsaneye göre hala aramaya devam ediyormuş.
Aşk, hep bulduğumuzu sandığımız andan itibaren kaybetme korkusuyla yaşadığımız birşeydir ya, ya da kaybedildiği için adı "aşk" olur.
Aşıklar sonsuza kadar mutlu yaşarlar mı? Aşk aslında hep bir huzursuzluğu ve eksiği barındırır mı siz verin cevabını.
Louvre' da aynı salonda gördüğüm bir diğer heykel ise, bir kadın sırtında Eros'un küçük eli idi. Resmi gösterdiğim arkadaşlarımdan kimisi "Eros aşkı kadına yüklemiş, kadına el vermiş derken", bazıları da Eros' un elinin sanki kadının sırtında "yara", "çıban" gibi durduğunu söylediler.
Kimbilir belki her iki söylem de kadını ve aşkı anlatıyor. Aşk, kadının her daim gündeminde, içinde, tasarımında olan bir olgu. Aşkı kadına mitoloji de, edebiyat da, resim de, müzik de, sinema da her fırsatta yakıştırır. Kadınlar aşkla güzelleşirler. Kendilerini aşkın nesnesi olarak gördükleri sürece yaşama coşkusunu fazlasıyla hissederler. Zaten kadın-erkek ilişkisinde kadının en büyük arzusunun, erkeğin "arzu nesnesi" olmak olduğunu psikanaliz literatürü de söyler.
Kadının sırtındaki Eros' un elinin "yara" gibi algılanmasına gelince; Eros' un oklarıyla yaralamadığı aşık var mıdır? Aşık olup da yaralanmayan aşık var mıdır? Aşktan kanadığını bile bile, aşkla kalmak ise insana dair içkin bir durumdur.
Kadının aşktan yara aldığı zaman , bu yarasını erkekten daha çabuk sardığı ve aşk acısıyla daha kolay başettiği de bir gerçek. Erkek aşıkken ayrıldığında, yas tutmayı sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmekte daha çok zorlanıyor.
Herşeye rağmen çok şükür ki "aşk" ta ısrar eden canlılar olarak bize aşktan artakalan ise, şair Birhan Keskin' in nefis şiiri ve bugün vefat eden değerli sanatçımız Müslüm Gürses' in yorumuyla "Artakalan" şarkısındaki gibi: "İki kışın arasında şu kopkoyu haziran", dinlemenizi şiddetle öneririm.