Biçare Fatih Terim

14 Ekim 2014

2016 eleme grubunda bilindiği gibi üçüncü bile olsanız turnuvaya gitmek için play off oynama şansınız oluyor. İkinciler direkt katılıyor.

Kısaca Avrupa Şampiyonasına gitmeyeni dövüyorlar!

Kuralar çekildiğinde İzlanda, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, Letonya ve Kazakistan ülkeleriyle aynı gruba düşünce Hollanda'nın ardından "en kötü ihtimalle ikinci olmayı" defterimize yazmıştık.

Ancak grupta üçüncü maçların sonunda öyle bir tablo oluştu ki İzlanda iç, Çek Cumhuriyeti de dış sahada bu performansı segilemeyi sürdürürlerse görünen Türkiye Hollanda ile üçüncülük mücadelesi yapacak; tabii Letonya ve Kazakistan'ı geçebilirse...

Son 20 yıllık eleme grupları mücadelesinin en sıkıntılı ve sorunlu dönemini yaşıyoruz.

Üstelik sportif sorunların ötesinde bir de ortada Fatih Terim fenomeni var.

Öyle bir hal aldı ki Milli Takımı nasıl, ne şekilde destekleyeceğimiz, bunu yaparken aynı zamanda nelere katlanacağımız birbirinin içine girdi.

Fatih Terim bir taraftan her fırsatta yüzümüze ülkemizdeki bütün başarıların gerisinde kendi naçizane varlığı olduğunu vururken; diğer taraftan başarı için herkesin elini taşın altına atmaya çağırarak ilginç bir korporatizm uyguluyor.

Yazının Devamı

Anlayamıyor!

11 Ekim 2014

Fatih Terim hastası olduğumuzu iddia ettiği basın toplantısında araya bir şey daha sıkıştırmıştı. Türkiye'de futbol adına ne başarı varsa onun zamanında yaşandığı, bütün kerametin kendisinde olduğunun mesajını vermişti.

Kimse bunun aksini iddia edemese de en önemli başarısızlıklar ve skorların arkasında da kendisinin olduğunu hep unutuyor.

Sanmayın ki sorunu Fatih Terim yaratıyor ya da bunu onun kişiliği üzerinden konuşmalıyız.

Mesele Fatih Terim değildir, ancak Fatih Terim kişiye bağlı bir sistem ve başarı modelini sunduğu, Türkiye'de de bu makbul gördüğü, oyunun tuhaf bir takım irrasyonel şeylere bağlandığı nedenselliklerle tanımlandığı için onu konuşuyoruz.

Takım Real Madrid'de 6-0 yenilmiş, teknik direktörü çıkıyor 90 saniye ile sınırlandırılmış bir röportajı 15 dakikaya çıkarıp ilk 30 dakika ne muhteşem bir futbol oynadıklarını, Real Madrid'e ancak bu kadarının yapılabileceğini, ancak sonra ne olduysa her şeyin tersine döndüğünü anlatmaya çalışıyor.

Anlayamıyor!

Kendisi söylüyor, ben yazmıyorum.

Yazının Devamı

Hastasıyız!

10 Ekim 2014

Ayhan Sicimoğlu, gittiği, gördüğü ve belgeselleştirdiği yerlerde eğer çok keyif aldığı bir şey olursa sözü şöyle bağlamayı sever.

"Hastasıyız!"

Bu ne demektir?

"Sen öylesine mükemmel ve kusursuzsun ki sana hasta oluyorum, 'senin hastan' oluyorum ve bundan da hiç rahatsızlık duymuyorum, gönüllüyüm, bağımlıyım, sensiz olamıyorum."

Hayranlık böyle bir şeydir. Tutkunu olduğumuz şeye karşı hastalık derecesinde bağlılık duyarız.

Tuttuğumuz takıma karşı olduğu gibi...

Tedavi olmak aklımıza gelmediğinden "hastasıyız" demeye de devam ederiz.

***

Yazının Devamı

Oyundan çıkan soluğu soyunma odasında alıyor!

29 Eylül 2014

Dün İsmail Kartal’ın yerinde olsam, evet belki yine aynı kadro ile çıkardım sahaya; hatta ikinci devreye de böyle devam ederdim. Kim bilir bakarsın ben de Alves’i kenara alırdım.

Ancak…

Yapmayacağım, göz yummayacağım bir şey olurdu; o da Alves soyunma odasına giderken ne yapar eder, peşinden koridora koşar, yardımcılarımı gönderir oyuncuyu tekrar yedek kulübesinde oturmasını sağlardım.

Anlaşılır gibi değil; oyundan çıkan futbolcu soluğu soyunma odasında alıyor.

Tavır kime?

Kendi futboluna mı?

Teknik direktörüne mi?

Takım arkadaşlarına mı?

Yazının Devamı

Galatasaray can havliyle...

27 Eylül 2014

Galatasaray için neresinden bakarsanız bakın bir çeşit rehabilitasyon, şifa arayışı karşılaşmasıydı Sivasspor eşleşmesi.

Takım bir bütün halinde hırslı, dikkatli, arzulu ve kazanma azmiyle doluyken tribünlerdeki az sayıdaki taraftar oyuncuların bu duruşuna destek vererek arka çıkıyordu.

İnsan "Seninle ağlarım, seninle gülerim, söyle senden başka kimim var benim?" dediği takımına nasıl küzebilir, kızabilir ve hatta yuhalayabilir ki?

Artık neredeyse işin işten geçeceği günler yaşanıyor sarı kırmızılı camiada ve böylesi dönemlerde taraftarların rolü büyüktür. Kuşkusuz bilmiyoruz Sivasspor son dakikalarda kaçırdığı mutlak pozisyonu gole çevirmiş olsa taraftar ne şekilde tepki gösterirdi? Ancak doğru tavır maçın bitiş düdüğüyle birlikte bir maç önce kalplerini kırdığı oyuncuların gönüllerini almaktır!

Galatasaray iyi mi?

Bu sorunun cevabını geçtiğimiz sezon başından beri arıyor herkes ve bulamıyor. Daha doğrusu öyle bir zaman yaşanıyor ki "kral çıplak" demek de cesaret istiyor.

Sivasspor çok daha yerleşik ve ne istediğini bilen ve yapan bir takım görünümündeydi.

Yazının Devamı

Ünal Aysal'ın zeitnot'u ve oyunun sonu

25 Eylül 2014

Satrançta oyunun kurallarından biri ilk 40 hamleyi 2 saat içinde yapma zorunluluğudur. Pozisyonunuz hangi durumda olursa olsun devam eden bir oyunda bu kurala uymazsanız maçı kaybedebilirsiniz.

Genellikle oyunun son bölümlerinde yaşanan bu duruma zaman sıkışması, zeitnot deniyor.

Ünal Aysal'ın son bir kaç aylık dönemine bakarsanız, peş peşe yaptığı hamlelerin bir çeşit zeitnot olduğunu görürsünüz.

Bu aynı zamanda oyunun sonu oldu.

***

Takip eden okuyucularımız bilirler zaman zaman “Ünal Aysal Projesi” vurgusu altında yazılar yazdım.

Ülkemizde en riskli şey proje üretmektir. Çünkü hiçbir zaman düşündüğünüz ve tasarladığınızla hayata geçen şey aynı olmaz. Arzular şelale gibi akar, ütopyaların sonu gelmez, ancak bir de ortada gerçekler vardır.

Hele

Yazının Devamı

Maçı penaltı üzerinde tartışmak ne kolay değil mi?

22 Eylül 2014

Ligin kadro kalitesi olarak da oyun yapısı, tercihlerini kullanması bakımından da açık ara önde olan Fenerbahçe'nin Gaziantepspor ile oynadığı karşılaşmanın sonucunu penaltı belirlemiş olması şanssızlıktır.

Türkiye'de sorduğunuz ilk soru peşinden gelen bütün süreçleri belirlediği için öncesinin, gerisinin, ötesinin hiçbir önemi kalmıyor.

Futbol dünyamıza 20-30-40-50 yıllarını vermiş çeşitli kademelerdeki spor adamları dünkü karşılaşmayı penaltı üzerinden konuşmayı, tartışmayı tercih edince işin futbol boyutu elbette arada kaynadı gitti.

Oysa Fenerbahçe'nin sağdan soldan ve orta alandan taşıyarak geliştirdiği dengeli, arzulu, sonucu değiştirmek üzerine kurulmuş oyun anlayışı en azından futbol açısından bir tebriki hak ediyordu.

Kuşkusuz takımınızda Gökhan Gönül ve Caner Erkin gibi iki kanat oyuncunuz olursa işiniz kolaylaşıyor.

Hele Kuyt gibi her maç en az iki kişilik mücadele eden bir profesyonel takımı sahada bir kişi fazla oynuyormuş duygusu yaratıyor.

Mehmet Topal'ın her geçen gün orta alanda artan etkinliği, futbolunu çok daha geniş alanlara taşıması bu bölgede Fenerbahçe'nin bütün açıklarını kapatan önemli bir faydaya dönüşüyor.

Bu ismini saydığım oyunc

Yazının Devamı

Kimse yapamazsa Galatasaray golü kendi kalesine atar!

21 Eylül 2014

Dünkü maçın taktik yönünden incelenmesi her halde olabilecek en zor işlerden biridir. Çünkü Galatasaray’ın içindekinden dışındakine kadar herkes durumun kadro kalitesi, teknik adam veya rakipten kaynaklanmadığını çok iyi biliyor.

Detayları hafta ortasına erteleyerek sahada olan bitenle ilgili birkaç şey yazalım.

***

En son hangi versiyonunu oynadığımı hatırlamıyorum, 2000/01 olabilir Football Manager oyununda her zaman tercihim Liverpool olurdu. Yılda 10 ay durmaksızın lig, iki-üç yerel kupa, Avrupa kupaları ve milli maçlar nedeniyle toplamda en az 60-70 maç oynardı futbolcular. Öyle olunca da performansları giderek düşerdi. %100 ile oynayan az oyuncu olurdu.

Ne yapmanız gerekirdi?

Kadroda sürekli revizyonlarla ortalama bir performans yüzdesini tutmaya çalışırdınız. Son on yılda oyunda neler oldu bilmiyorum.

İyi giden takımın taktik yapısıyla oynamadan, sadece bir iki oyuncu değişikliği ile bile oyun düzeni, istikrarı bozulurdu.

***

Yazının Devamı