Geçen hafta yazmıştım, büyük maçlar teknik adamların değil futbolcuların katkılarıyla kazanılır, diye. Ancak normal lig karşılaşmalarında takımlar oyunları, taktik kurguları, sahada gösterdikleriyle kazanırlar; bunun için de kuşkusuz aranan akıl kenarda oturan kişidir.
Fenerbahçe’yi uzun yıllardır hiç bu kadar aciz, ne yaptığı takip edilemeyen, yenilgiyi kabullenen, tepkisiz bir takım şeklinde görmemiştik.
Bunun çok “bilindik, tanıdık nedenleri” var; zaten temel mesele de bu.
Neden, bilindik, tanıdık?
Çünkü geride bıraktığımız yıllarda benzerleri sıklıkla yapılmıştı. Hatta daha üç yıl öncesinde eski yönetim tarafından denenmişti.
Kaybettik; üzüldük.
Şimdi külahı önümüze alıp düşünme zamanı; bizim aslında hiç sevmediğimiz detay ama deneyelim.
Geçtiğimiz senelerde Twitter’da bir anket düzenlemiştim. Aklıma gelmişken bunu tekrarlayayım; sonuçlarını da yazının sonunda paylaşırım.
Soru şuydu; Türkiye’de taraftarı olduğunuz takımın maçı hariç kaç futbol karşılaşması izliyorsunuz?
Cevabının benim takipçilerimin dışında da aranması gerektiğini düşünmekle birlikte sonuçların bir fikir verdiğine inanıyorum.
Sorun şu ki genel olarak taraftarı olduğumuz takımın maçlarındaki dışında muhtemelen ezeli rakip ya da rakiplerimizin karşılaşmalarını ya izliyoruz ya da sonucuna bakıp faslı kapatıyoruz.
Hiç izlemeyen sayısının %30’dan yüksek çıkması ise düşündürücü bir sonuç olarak önümüze düşüyor.
Aynı soruyu Türkiye dışından kaç maç izliyorsunuz diye sorsak, muhtemelen hiç izlemeyenin oranı daha düşük çıkar. Çünkü İngiltere, Almanya ve İspanya Ligleri hem daha yakından takip hem de merak ediliyor.
Kazanması gereken ve çok da rahat kazanabileceği bir karşılaşmayı güçlükle berabere bitirdi Fenerbahçe.
Babel’in olağanüstü derecede güzel golünü çıkardığınızda Beşiktaş’ta ne vardı?
O pozisyona gelinceye kadar Beşiktaş’ın gol atabileceğini kim aklından geçiriyordu?
Evet, futbol böyle bir şey ancak hala Türkiye standartlarında böyle bir şey; İngiltere’de, Almanya’da, İspanya’da böyle sonuçlara çok az rastlıyorsunuz.
İyi olan kazanıyor.
Ülkemizde tesadüfler hep ön plana geçiyor. Dün gece Beşiktaş maçı kazanmış olsaydı futbol adına fazlasıyla adaletsiz bir durum olacaktı; en azından ilk yarı için bunu söylemeliyiz.
Düşünün ki Fenerbahçe’nin sol beki karşılaşmayı 4 şut, iki şut asisti, bir de gol asistiyle tamamladı. Çektiği şutlardan biri direkte patladı, diğerlerini kaleci kurtardı.
Bu arada Hasan Ali çok iyi oynadı. Geri dönüşü muhteşem oldu. Hasan Ali için özellikle Fenerbahçe taraftarı büyük haksızlık yapıyor. Dün gece bir kere daha gösterdi Hasan Ali Türkiye’nin en yararlı ve en iyi sol bekidir.
Derbiler sonucu en fazla merak edilen karşılaşmalardır. Son yıllarda özellikle Fenerbahçe’nin iç saha performansının sürprize yer vermeyecek derecede başarılı olurken rakiplerine karşı büyük bir üstünlük kurdu.
Galatasaray 1999, Beşiktaş 2005 yılından bu yana Fenerbahçe’yi ligde ve kupada olsun fark etmiyor Kadıköy’de yenemiyor.
Her karşılaşma öncesinde de “o sezon bu sezon mu?” sorusu dönüp duruyor.
Bu arada şu tespiti yapmak da gerekiyor Fenerbahçe’nin 20 yıla yaklaşan serilerinin içinde belki bir iki maçı şansa bağlamak mümkün olsa da derbilerde futbol olarak sonuç alan bir top oynadığını söylemeliyiz.
Fenerbahçe’nin Avrupa Kupasında aldığı ağır yenilgi takım, teknik direktör, oyuncuların ne yaptıkları üzerine büyük bir merak ve endişe yarattı. Bu incelemenin bir kaç yolu var. Ya izlediğiniz maçlar üzerinde bir yorum, değerlendirme yapacak ya da sayısal verileri kullanacaksınız. Maç yazılarımızda yorumlara yeterince yer verdiğimize göre sayıların verdiği mesaja da bakmak yararlı olabilir.
Fenerbahçe öyle bir süreçten geçiyor ki bunun nümerik verilerinin tam olarak gerçeği yansıtıp yansıtmadığından bile emin olabilmek gerçekten zor.
Geride kalan beş haftada, Avrupa maçlarını bir kenara bırakırsak, hem kadro hem taktiksel diziliş bakımından sürekli değişen bir takım gördük. Ancak bu görüntünün içinde iki oyuncu hiç değişmedi.
Skrtel ve Roman…
İyi futbol kaliteli oyuncularla oynanır, klişesine çok itibar eden biri değilim; takım oyununa inanmış, bunun için oynamayı bilen ortalama oyuncularla, ne yaptığını ve yapacağını bilen bir teknik adam yönetimiyle başarılı olunabileceğini düşünüyorum.
Bunu neden yazdım?
Böylesine farklı yenilmiş bir maç sonrasında genel beklenti nedir?
Futbolcuların yeteneksizliği ve kalitesizliği üzerinden ezberden bir yorum ve bunları oynatan teknik adama en yaratıcı cümlelerle bindirme…
Ligin birinci haftasında kadroda olmayan 7 futbolcu ile sahaya çıkmış bir Fenerbahçe vardı sahada; üstelik bu futbolcuların da büyük bölümü ilerleyen haftalarda takıma katılmıştı ki Benzia ve Jailson için henüz on gün oldu bile diyebiliriz.
Şu bir gerçek olabilirdi; eğer transfer sezonu kapanmamış olsa hala bir transfer daha yapabilmeyi düşünürdü.
Böyle bir takımın teknik direktörünün oyunu planı değil olsa olsa kadro veya oyuncu tercihleri konuşulabilir.
Sahadaki oyun da hiçbir şekilde teknik direktör ile ilgili değildir.
Fenerbahçe geçen sezon ilk maçında Göztepe ile berabere kaldığında ilk on birde oynayan oyunculardan çok takıma gelmiş ancak bazı nedenlerden ötürü forma giyemeyen futbolcuları göz önünde bulundurarak “belki bir daha bu oyunculardan kurulu bir kadro olmayacak” diye yorum yapmıştık.
Bu sezon Fenerbahçe’nin ilk maçında kadrodaki oyuncuların bir kısmı bir daha forma giymemek üzere takımdan ayrıldılar. En uzun gün Cuma itibarıyla da yepyeni bir kadro kuruldu.
Geride bırakılan son üç haftada Fenerbahçe sahadan boynu bükük ayrıldı. Üstelik kadro değiştikçe oynanan futbol da gerileyerek ve sahaya baktığımızda ne olduğunu anlamakta zorlandığımız bir sisteme doğru evrilerek.
Son yıllarda üst üste üç yenilgili bir sezon var mıydı hatırlamakta oldukça zorlanıyorum.