Bu maçta bir defa daha gördük ki Fenerbahçe’nin sorunu futbol aklının çok zayıf kalmasıdır.
Ne demek bu?
Sanmayın ki klasik anlamda bir 10 numara eksikliğinden söz ediyorum; günümüz futbolunda futbol aklı takımın sahada yaptığı işi belli bir oyun planına göre oynamasıdır. Öyle Şenol Güneş’in söz ettiği gibi büyük takımlar büyük futbolcularla oynar klişesi geride kalmıştır. Bulursan elbette oynatırsın, yoksa dövünmeye gerek yoktur!
Futbol aklı da kenardaki teknik direktörün kafasındaki oyun zekası ve planıyla uygulanır hale gelebilir.
Yıllardır Fenerbahçe ile ilgili konularda hep iyi tarafını bulup oradan bakmayı denemişimdir. Hatta okuyucularımdan bu durumla ilgili geçtiğimiz senelerde eleştirel geri dönüşler de aldım. Ancak bu sezon, özellikle de dün akşam Trabzon’daki Fenerbahçe ile ilgili neresinden bakacağımı bilemediğim bir yerdeyim.
Daha kötüsü olur mu diye haftalar geçiyor. Başlarda ligdeki pozisyonun geçici olduğu ile bir süre avunuldu ama Trabzonspor karşısındaki Fenerbahçe puan tablosunda tam da olması gereken sırada bulunuyor. Hatta rahatlıkla ifade edebiliriz onun altındaki ne Akhisarspor, ne Kayserispor ne de Rizespor böylesine kötü ve aciz futbol oynuyor.
Biraz daha ileri gideceğim, klişe olan bu kalıbı kullanmayı hiç de sevmem ancak ortada bir gerçek var; yarım asırlık ömrümde bu kadar kötü, vizyonsuz bir Fenerbahçe görmedim! Bir daha da göreceğimi sanmıyorum.
Fenerbahçe yönetimi her tarafa gülücükler dağıtıp, dostluk eli uzatırken Fenerbahçe’nin bu haline şahit olmak kuşkusuz nasıl bir Fenerbahçe hayali kurulduğuna yönelik de endişelenmemiz için bize yeterince sebep veriyor.
Fenerbahçe için futbol konuşacak günlerin gelmesi çok güzel.
Maça çıkmadan önce tarihinin en kötü pozisyonuna kadar inmiş, 16. sırada yer bulmuş Fenerbahçe için Alanyaspor karşılaşması kadro, teknik, taktik tartışmalarının çok daha ötesindeydi. Bazen sahaya forma ve arma çıkar, içindeki futbolcunun kim olduğuna bakmaksızın ona yapması gerekeni gösterir.
İlk yarı böyle bir Fenerbahçe izledik.
Hani hattı müdafaa yoktur, sattı müdafaa vardır; o satıh tüm vatandır diyen o yüce emir var ya sanki Fenerbahçe için müdafaa alanı tüm saha olan şekle dönüşmüş gibiydi.
Futbolcular iki kişiymiş gibi Alanyasporlu oyunculara basıyor, top kapıyorlar, çok hızlı oynayarak rakip kaleye iniyorlardı.
Ölümden başkası yalan!
Karşılaşma başlamadan, derbiyi göremeden, heyecanıyla kalbine yenik düşerek aramızdan ayrılan Koray Şener kardeşimizin toprağı bol olsun!
Twitter hesabına iki sene önce sabitlediği Orhan Veli’ye ait “ölünce biz de iyi adam oluruz” sözü herkesin yüzüne çarpacak bir gerçekti.
Küçük yaşımdan itibaren her derbi maçından önce “ya izleyemezsem” kaygısını içimde taşırım. Bu bir gün gerçek olacak, tıpkı Koray Şener’in başına geldiği gibi…
Bir kere daha hatırladım, içim titredi, ürperdi, acıdı…
Tıpkı onunla beraber otobüslerle stadyuma giden arkadaşları gibi…
Onlar “omuz omuza” demenin anlamını bilen Fenerbahçeli taraftarlardı ve bir omuz eksildiğinde atılacak bir golün, kazanılacak maçın bir anlam ifade etmediğinin farkındaydı…
İkinci devre başlamadan sessizce tribünleri boşaltırken kendini bilmez bir grubun nasıl bir anlayışla bestelendiği meçhul “seni sevmeyen ölsün” bağırışını duydular.
Fenerbahçe’nin sorunu geçen senelerde de yönetim değildi, bugün de yönetimdir diyemem. Ancak son yedi sene Fenerbahçe kendi içine doğru çöktü, çökertildi ve buna en büyük katkıyı yine Fenerbahçe’nin, Fenerbahçeli’nin kendisi verdi.
Yönetici Semih Özsoy ilk söylemesi gereken şeyi “bu arada tarzımız değil ama…” diyerek en sonda ifade ediyor; neymiş? Hakem Hüseyin Göcek maçın kaderiyle oynamış!
Geçen sene Fenerbahçe her şeyi bir kenara bırakıp seçimle ilgilendi ve şampiyon olması gereken ve biraz destekle neler yapabileceğinin görüldüğü sezonu ikinci tamamladı.
Fenerbahçe’nin maç kaybetmesine sevinenler gördük, son maçta stadyumda takım aleyhine bağıranları da…
Slimani ve Benzia’nın yokluğunda Cocu sahaya Soldado ve İsmail çıkmayı tercih etti. Her iki oyuncu da ellerinden geleni ortaya koymak için çaba gösterdiler. Maç Kadıköy’de oynansaydı İsmail ile başlayabilir miydi emin değilim.
Ancak eğer bir teknik adam plan dahilinde hareket ediyor, hazır da ligle ilgisi kalmamışsa ona zaman da tanınabilir diye düşünmek mümkündür.
Bu benim genel futbol anlayışım; fakat Fenerbahçe’nin sorunu artık futbol anlayışının falan çok ötesine taşınmış durumda.
Fenerbahçe yola Cocu ile devam edecek mi sorusunun cevabı nedir, bilen var mı?
Futbolun en klasik, muhafazakar ve garantili oyun düzeni 4-4-2’dir. Bir takımın iyi ya da kötü özelliklerini standart bir ortalamaya getirir.
Bir zamanların en yaygın düzeniydi. Teknik adamın işini kolaylaştırıyordu.
Zaman içinde teknik direktörler kazanmak için başka oyun düzenlerini denemeye başladılar.
3-5-2, 1980’lerin sonunda popülerleşti, 1992’de Avrupa Şampiyonu olan Danimarka 3-5-2 düzeniyle oynuyordu.
Cocu iyi oynadığına inandığı Beşiktaş maçı kadrosunu bozmayıp, Rizespor karşına çıkardı; bu olabilecek en kötü senaryoya dönüştü ve dört gündür Fenerbahçe’nin geleceğinin konuşulduğu bir ortam oluştu.
Hollandalı kaybedecek bir şeyi kalmadığı inancı ya da düşüncesiyle 11. resmî karşılaşmasına bambaşka bir dizilişle çıktı, biraz şansı, biraz rakibin yardımlarıyla maçı 2-0 kazandı.
Nasıl oynadı Fenerbahçe?
Opta’nın ortalama pozisyon yerleşim dizilişi bize şöyle bir sonuç veriyor.
Topu topu maç boyu 195 pas yapmış bir takıma karşı 5 kişilik bir savunma hattı, önlerine 6 numara özellikli orta saha oyuncusu, onların önünde üçlü hücum elemanları ve gol içinde bir santrafor.