Fenerbahçe’nin Avrupa Kupasında aldığı ağır yenilgi takım, teknik direktör, oyuncuların ne yaptıkları üzerine büyük bir merak ve endişe yarattı. Bu incelemenin bir kaç yolu var. Ya izlediğiniz maçlar üzerinde bir yorum, değerlendirme yapacak ya da sayısal verileri kullanacaksınız. Maç yazılarımızda yorumlara yeterince yer verdiğimize göre sayıların verdiği mesaja da bakmak yararlı olabilir.
Fenerbahçe öyle bir süreçten geçiyor ki bunun nümerik verilerinin tam olarak gerçeği yansıtıp yansıtmadığından bile emin olabilmek gerçekten zor.
Geride kalan beş haftada, Avrupa maçlarını bir kenara bırakırsak, hem kadro hem taktiksel diziliş bakımından sürekli değişen bir takım gördük. Ancak bu görüntünün içinde iki oyuncu hiç değişmedi.
Skrtel ve Roman…
Fenerbahçe’nin oyun planı ve düzeninde mutlaka bir karşılığı olan ve çok da önemli bir pozisyonda tandem oynayan bu iki oyuncunun sayısal verileri belki de en istikrarlı değerleri sunuyorlar.
Fenerbahçe sezona geriden pasla çıkarak oynamaya başlamış, ancak bu her hafta biraz daha düşmüş.
Veriyi kalecilerin topla buluşma sayılarıyla bir araya getirdiğimizde bu biraz daha anlamlı hale geliyor.
Son iki maçta kaleyi koruyan Harun eşit sayıda topla buluşurken ya da oynarken önündeki oyuncuları tercih etmeyip, daha uzun oynamasını görebiliyoruz.
Nasıl olduğunu biliyoruz ama neden olduğu için daha fazla kafa yormak gerekiyor.
Peki, devam edelim; bu oyunun geneline nasıl yansımış?
Beş maçlık serinin bile kendi içinde 2+3 şeklinde değiştiğini görebiliyoruz.
Yeni Malatya karşısında 503 başarılı pas bağlantısı kuran takımın Konya’da bunu 347’e kadar düşürmesi de önemli bir veri olarak duruyor. Bu durum otomatik olarak rakip ceza sahasındaki topla oynamaya da yansıyor.
Fenerbahçe sezona çok iyi verilerle başlayıp, giderek baş aşağı inen bir sürece girmiş; burada takımdan ayrılan ve yeni katılan oyuncuların çok büyük etkisi olduğu gibi mutlak surette oyun anlayışının belirleyici olduğu da ortadadır. İlk beş hafta verilerinin Fenerbahçe özelinde yanıltıcı olabileceğini baştan not olarak eklemiştik, bir kere daha hatırlatalım.
Modern futbolun önemli ayrıntılarından birinin “geçiş oyunu” olduğu sıklıkla dile getiriliyor. Her oyunun, anlayışın kendi içinde alt bileşenleri, tarifleri olabilir elbette. Ancak en basit yorum oyunun en geriden ileriye doğru saha içinde kurulan istasyonlarla rakip kaleye doğru götürülmesi, olabilir.
Fenerbahçe geçen sezon bunu yapıyordu.
Bol pas, belki insanın içini bayıltacak kadar aynı oyun anlayışının tekrarı, geriye dönüşler, yan paslar, bir türlü dikine oynayamama, kanat değişiklikleri vs…
Aslında bu geliştirilebilir, daha kontrol edilebilir hale gelmişti. Fenerbahçe ligin özellikle ikinci yarısını bu futbolla dengelemiştir diyebiliyoruz.
Ancak Fenerbahçe başka bir şey denemeyi seçti. Şimdi biz bunun ne olduğunu ya da neye dönüştüğünü arıyoruz.
Bu tabloya baktığımızda ve önceki verilerle birleştirdiğimizde Fenerbahçe’nin hızla pas oyunundan uzaklaştığını görüyoruz.
Şimdi burada iki ismi görüp, buradan pas oyunu söz etmek de nedir, diyecekler olacaktır.
Avrupa’nın başka ülkelerinde bir Topal-Souza tartışması yaşanmış mıdır bilemiyorum ancak benzerleri bir çok takımda olmasına ve kimseyi rahatsız etmemesine karşın konu Fenerbahçe’nin başarısızlığında bu ikilide toplandı.
Futbolu bu kadar futbolcular ayrıntısında tartışmaya başladığınızda aslında bütünden uzaklaşıyorsunuz.
Futbol bir takım oyunudur ve her oyuncunun bir kelebek etkisi vardır. Hele takımın merkezinde oynuyorsa…
İlerleyen haftalarda bu sayısal verileri birbiriyle daha fazla ilişkilendireceğiz elbette ancak son tablo bize Fenerbahçe’nin geçiş oyununda artık orta alandaki bu bölgeyi daha az kullanıyor olduğunu da gösteriyor.
Peki kanatlarda ve 3. bölgede neler oluyor?
Sezona sağ ve sol kanat savunmacılarının ağırlıklı oyunuyla başlayan takımın ilerleyen haftalarda başka bir şey oynadığının yine verisini aşağıdaki tabloda izleyebiliyoruz.
Nasıl evren boşluğu sevmezse futbolda da bir takım eksilmelerin başka şekillerde doldurulması gibi bir sonuç olmalıdır. Son tablo bize Fenerbahçe’nin geçiş oyununu genel olarak sağ kanat üzerinden uygulamaya çalıştığını anlatıyor ki son Konyaspor maçı bunu bize net olarak gösteriyor.
Fenerbahçe’nin sahaya yansıttığı bu dizilim aslında ne kadar dengesiz yerleştiğinin ve doğaçlama, belki de çaresizce oynuyor olduğunun da bir işaretidir. Ayrıca Dinamo Zagreb gibi Konyaspor’un da genel eğiliminin Fenerbahçe’nin soluna doğru ağırlık vermesi de dikkat çekici bir görsellik.
Skrtel’in İsmail’e yakın ancak Roman tandemini bozarak duruşunu da iyi okumak gerekiyor.
Aynı duruşun 3-2 kaybedilen Kayserispor maçında da olduğunu görüyoruz. Bu Skrtel’i neredeyse 1980’lerdeki Alparslan-Abdülkerim benzeri liberoya dönüştüren bir durum yaratır mı bilemiyorum; ancak Skrtel’in son maçlarda oldukça efor sarfettiği de bir başka gerçekliktir.
Skrtel Perşembe gecesi Zagreb’te olsaydı sonuç aynı olur muydu diye insan kendi kendine sormadan edemiyor.
Sadece fikir vermesi ve Pazartesi günü Fenerbahçe’nin Beşiktaş ile maçı olması bakımından, Beşiktaş-Yeni Malatya maçının ortalama pozisyonuna bakarak bir karşılaştırma yapabiliriz.
Bu veriler kalıcı mıdır yoksa değişikliğin haberci midir, takım yerli yerine oturduğunda belli bir düzen içine girecek midir, bir kaç hafta sonra daha iyi gözlemleme şansımız olacaktır.
Her şey bir yana sayılar bazen de bize İsmail Köybaşı’nın Dinamo Zagreb maçında topla en fazla buluşan (97) ve 58/66’lık pas oranıyla oynayan bir oyuncu olduğunu, kaleye çekilen şutta 1/1 ile %100 isabet tutturduğunu da gösteriyor.
Derbi günü başka sayılarla da karşılaştırmalı derbiyi konuşacağız.
Veriler http://tr.matchstudy.com sitesinden düzenlemiştir.