Fenerbahçe için öncelikli hedef Avrupa değil, zaten olmamalı da ancak takım kurgusunu yerleştirebilmek için çok maç yapmak adına gidebildiği yere kadar ilerlemesinde büyük yarar olduğu da çok açık.
Maça 1-0 yenik başlayan Fenerbahçe’nin yediği golü atan oyuncusu Samatta’ydı; boş kaleye topu yuvarlayıverdi.
Oysa aynı Samatta Fenerbahçe’de oynarken futbolu bildiği bile tartışma konusuydu.
Bu durum Avrupa’dan bakılınca öyle görünmüyor; pek yerleşik ifadesiyle Türkiye’de vasat olarak anılan birçok takımda Samatta, Frey gibi oyuncular rahatlıkla top oynayabiliyorlar hatta gol kralı bile olabiliyorlar.
Peki orada olan ancak burada olmayan ne?
Fenerbahçe sezon içinde bile bazen işe neredeyse 2-3 defa sıfırdan başlıyor. Son 3 sezonunun özetinden söz ediyorum.
Bizim 39. Sırasında olduğumuz FIFA ülkeler sıralamasında birinci durumda olan Belçika’nın temsilcisi Antwerp bile bir sistem takımı; hiçbir şey ezbere yapılmıyor.
Samatta ve oyundan çıkarken Fenerbahçe tribünleri tarafından ıslıklanan Frey çalışan bu sistemin içine vasat iki oyuncu olarak giriyorlar ve iş yapıyorlar.
Büyük maçlara iyi hazırlanmak gerekiyor; her büyük maçı kazanmak şart değil, ancak büyük maçlarda karakter ortaya koyarak oynamak çok önemli.
Fenerbahçe bu özelliğini bir süredir kaybetti.
Çünkü Fenerbahçe tüm sorunlarını kendi içinde tartışan bir yapıya büründü.
Ne yaparsa yapsın, günün sonunda fatura camianın içinde birine kesiliyor.
Geçtiğimiz senelerde de sürekli bu sorunun altını çizmeye çalıştım, hatta “kitabını bile yazdım” denir ya evet bu tam anlamıyla burada karşılığını buluyor.
Türkiye’de ve Avrupa’da birçok maç izliyoruz, içinde sayısız hakem hatası oluyor, haksızlıklar vs. Ancak işin içinde büyük bir takım varsa bunun altından kalkabildiğini hatta bu haksızlıkla motive olduğunu görüyoruz.
Dün akşam Trabzon’daki Fenerbahçe kötüydü.
“Şanslı”ydı; neredeyse karşılaşmaya 1-0 galip başladı. Çok önemli bir joker hakkıydı bu. Ancak takım kurgusunda sezon başındaki o yapısal kurgudan ve düzenden başka yamalar vardı.
Fenerbahçe geçen sezon bundan çok daha iyi oynayıp kaybettiği karşılaşmaları olmuştu; hatta hafta arası oynanan ve Olympiakos’un 3-0 kazandığı maçta bile Kasımpaşa karşısında sergilediği oyundan daha fazlasını yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
İyi olmadığı, kendi oyununun çok uzağındayken sonuç almak Fenerbahçe adına bardağın dolu tarafı oluyor; çünkü sezon sonunda işler yolunda giderse “ama Kasımpaşa karşısında da çok zorlanmıştı” diye kimse hatırlamayacak.
Futbolda 3 puan tüm kilitleri açan ve nefes aldıran bir sonuçtur.
Kuşkusuz buralardan da çıkarılması gereken dersleri sorumluları kendilerine ödev olarak alıyorsa...
Fenerbahçe, Kasımpaşa karşısına diğer tüm maçlarda olduğu gibi iyi başladı. Ancak ilerleyen dakikalarda akışkanlığı, devamlılığı olmayan bir takım görüntüsü veriyordu.
Bunun en önemli sebebinin orta saha olduğu çok açık.
Olympiakos, Perşembe akşamı orta alanı kapattığından başta Gustavo olmak üzere pas istasyonunu kuramamıştı.
Cihat Arslan da aynı taktiği devam ettirdi, diyebiliriz. Kasımpaşa orta alana yığınak yapıp, pas bağlantısını kesmeye çalıştı.
Fenerbahçe için en başından sonuna kadar talihsiz, bir dizi hatalarla dolu akşam oldu. Böyle zamanlarda en iyisi ders çıkarabilmeyi başarmak ve mümkün olduğunca da çabuk unutabilmek.
Şunu aklımızın bir köşesinde tutmamız gerekiyor; Fenerbahçe yeni bir takım kurgusunu oluşturmaya ve oturtmaya çalışıyor ve bu sürecin içinde iniş çıkışlar, beklenmedik kayıplar olacaktır. Öncelikli hedef takımın ezbere oynayacağı oyunun ana omurgasını oturtmaktır.
Artık kimsenin sabrının kalmadığı bir sürecin içinden geçiliyor olsa da istikrarı bozacak her panik hamlenin nasıl zarar verdiğini ayırt edebilmek önemli bir bilinç aşaması oluyor.
Dün bir dizi hatalar vardı, diyerek başlamıştık.
Kuşkusuz en belirgini bu maça hiç hazır olmayan bir takımı vardı sahada. Fenerbahçe ne kadar hazır değilse, rakibi o kadar konsantrasyonu yüksek bir mücadele örneği gösterdi.
Orta alanı tam anlamıyla çıkışa kapattı dersek yanlış bir cümle yazmış olmayız.
Daha ilk oyun kurma denemesinde Attila’yı hataya zorlayan bu kurgunun geri planında dersini çok iyi çalışmış bir teknik ekip olduğunun hakkını da teslim etmeliyiz.
Orta alanda ne Mert Hakan ne Gustavo oyunu yönlendirecek bir aksiyon gösterebildiler.
80’li ve 90’lı yıllarda takımlarımızın Avrupa Kupası maçlarını izlemiş olanlar çok iyi hatırlayacaktır; bazı karşılaşmaların sonunda gazetelerde şöyle manşetler görürdük; “yenildik ama ezilmedik!”
Tamamen avuntudan ibaretti, çünkü her seferinde takımlarımız yenilir; kazandığımızda da olay olurdu.
Rakiplerimiz Avrupa’nın önemli büyük takımlarıydı ve ne yaparsak, ne kadar mücadele edersek edelim, bu takımları alt etmek mümkün olurdu. Onların kendine güvenen, ne yapacağını, nasıl gol atacağını bilen havaları sahaya çıkarken zaten bizim kaderimizi çizerdi sanki.
Dün Hatayspor karşısındaki Fenerbahçe büyük bir takım olduğu havasını hissettirdi.
Takımın özgüveni yüksekti, ön alanda Hatayspor’un oyun kurmasına izin vermeyecek şekilde baskı kurdu, savunmada rakibine belli bir oyun alanı bıraktı ve oralarda top doşaltırmasına izin verdi ancak ceza sahasına hiç sokmadı. Kısa sürede kaptığı toplarla alanı genişleterek hücuma çıktı ve bunların birinde de gol buldu.
İkinci yarı 49. Dakikada Mert Hakan, 51. Dakikada Rossi, 54. Dakikada yine Mert Hakan, 57. Dakikada Valencia ile çok önemli 4 boş pozisyonu harcadı ki işte buralarda çok daha dikkatli ve buraya kadar anlatmaya
Son yıllarda Fenerbahçe açısından sezonun en zor haftası ve galibiyeti olduğunu söylersek sanırım hiç de abartılı bir yorum yapmış olmayız.
Sırasıyla Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor’un puan kaybettiği bir seride genel teammüllere uyarak normalde Fenerbahçe de kazanamazdı. Ancak sarı lacivertliler uzun zaman sonra bu şanssızlığı kırdı; ikinci yarısında çok zorlandığı karşılaşmayı kazanarak tamamladı ve 7 puanlık bir avantaj paketinin de sahibi oldu.
Böyle haftaları kayıpsız geçmenin ne kadar önemli olduğunu geçtiğimiz sezonlardaki öğrenilmiş tecrübelerden biliyoruz.
Sezonun 6. Haftasında tüm takımların bir arayış içinde olduğu gerçeğini öncelikle zihnimizin bir yerinde tutmamız değerlendirme ölçütünün referans aralıklarını belirleme anlamında bize yararı olacaktır.
Dün Fenerbahçe’nin oyuna iyi başladığını, hemen golüne kavuştuğunu ancak özellikle Mert Hakan’ın sarı kartıyla birlikte ilk yarım saatten sonra düşüşe geçtiğini özetleyebiliriz.
Mert Hakan, Fenerbahçe’ye geldiğinden bu yana belki de en yararlı oyununu oynama gayretinde olduğu bir 30 dakika geçirdi. Çok koştu, oyunda kaldığı 45 dakika düşünülürse ortalamada en fazla topla oynayan, en yüksek pas isabeti
Dakika 8. Visca, hücum yönüne göre sağ taraftan, fazlasıyla boş durumda, çerçeveyi bulsa Altay’ı zor durumda bırakabilecek, çok sert bir şut gönderdi kaleye ancak az bir mesafeyle dışarı çıktı top.
Bir uyarıydı bu; zaten yıllardır Visca’yı burada izlememiş olanlar için kesinlikle bir sürpriz olamazdı. Herhalde futbolcunun dökümü yapılsa buna benzer en az 5 golü rahatlıkla bulunacaktır.
8 dakika sonra, Visca yine aynı yerden kaleye doğru yaklaştı; yakın sayılmayacak bir markajla takip ediliyordu Bosnalı oyuncu ve belki yine şut çekmesi bekleniyordu. Ancak şut yerine ceza sahasına orta yapmayı tercih etti bu kez.
Top ceza sahasında ofsayt çizgisinin biraz gerisinden hareketlenen Okaka ile buluştu.
İlginçtir pasın Visca’nın ayağından çıkmasından hemen sonra Okaka’ya gelirken önce Serdar Aziz’in salise farkla peşinden de Altay’ın pozisyonun takibini bırakarak kollarını bir hakem gibi yukarı kaldırdıklarını gördük.
Gol olmuş, Başakşehirli oyuncular sevinirken o sırada Serdar Aziz ve Altay’ın kolları henüz yere inmemiş, havada bekliyordu.
Pozisyonu bir kere daha izleyin, abartmadığımı göreceksiniz.
Visca’yı tutması gereken savunma oyuncusu, futbolcuya rahat orta yapma fı
Bir Avrupa Kupası macerasına nasıl başlanması gerekir sorusunun cevabı “işte böyle” olur sanırım.
Fenerbahçe hem kendi özgüvenini sağlamlaştırıyor hem de bir bakıma rakiplerine mesaj gönderiyor.
Yüksek mücadele içeren ilk yarının nasıl 1-1 sonuçlandığını anlamak için sanırım herkesin bir süre sessizce düşünmesi gerekiyordu; çünkü bu oyunun karşılığı kesinlikle beraberlik değil 3-0 olmalıydı.
Oyun!
Evet, Fenerbahçe’de yıllar sonra artık bunu konuşabilecek bir yere geldik.
Ortada bir oyun varsa bunun da gelişim sürecini anlayabiliyor, takip edebiliyor olmak gerekir; Fenerbahçe’nin teknik direktörü de bunu yapıyor.
Oyun sadakatine bağlı kalarak oyuncu performanslarının gelişimini sağlıyor.
Bu ne demek?