80’li ve 90’lı yıllarda takımlarımızın Avrupa Kupası maçlarını izlemiş olanlar çok iyi hatırlayacaktır; bazı karşılaşmaların sonunda gazetelerde şöyle manşetler görürdük; “yenildik ama ezilmedik!”
Tamamen avuntudan ibaretti, çünkü her seferinde takımlarımız yenilir; kazandığımızda da olay olurdu.
Rakiplerimiz Avrupa’nın önemli büyük takımlarıydı ve ne yaparsak, ne kadar mücadele edersek edelim, bu takımları alt etmek mümkün olurdu. Onların kendine güvenen, ne yapacağını, nasıl gol atacağını bilen havaları sahaya çıkarken zaten bizim kaderimizi çizerdi sanki.
Dün Hatayspor karşısındaki Fenerbahçe büyük bir takım olduğu havasını hissettirdi.
Takımın özgüveni yüksekti, ön alanda Hatayspor’un oyun kurmasına izin vermeyecek şekilde baskı kurdu, savunmada rakibine belli bir oyun alanı bıraktı ve oralarda top doşaltırmasına izin verdi ancak ceza sahasına hiç sokmadı. Kısa sürede kaptığı toplarla alanı genişleterek hücuma çıktı ve bunların birinde de gol buldu.
İkinci yarı 49. Dakikada Mert Hakan, 51. Dakikada Rossi, 54. Dakikada yine Mert Hakan, 57. Dakikada Valencia ile çok önemli 4 boş pozisyonu harcadı ki işte buralarda çok daha dikkatli ve buraya kadar anlatmaya çalıştığımız o büyük takım olgusuna yakışan şekilde netice almak gerekiyordu ki olmadı.
Sonrasında düşen tempo ve yorgunluklar nedeniyle oyuncu değişiklikleri geldi ve oyun biraz değişmeye başladı.
Samuel’in çıkarken geriye doğru rakibe verdiği top golün başlangıcı oldu.
Osayi ne zaman bu şekilde Fenerbahçe’nin attığı golün asistini yapar bu hatanın sözü bile edilmez ancak o dakikaya kadar neredeyse takım halinde hatasız ve dikkatli oynarken ilk gedik rakibin umutlanmasının da kapısını aralamış oldu.
Kuşkusuz buralara kadar kalmamalıydı; Fenerbahçe farkı artıracak pozisyonları sonuçlandırmalıydı.
Dün sahada yine çok iyi mücadele eden oyuncuları vardı Fenerbahçe’nin.
2 asist yapan Valencia hücum zenginliği yaratan oyun oynamaya devam ediyor. Sonuç aldıkça daha da iştahlanıyor. 2 asistten daha fazlasını yaparım diye oynamaya devam etseydi 4 olurdu; ama gol atma arzusu her şeyin üzerine çıkınca bu sonuca da yansıdı.
Solda Muhammed, sağda Ferdi pestilleri çıkana kadar mücadele ettiler. Fenerbahçe’nin büyük takım oyununu besleyen bu genç enerjiyi iyi takip ediyor olmak gerekiyor; neyse ki Fenerbahçe’nin başında bu sezon bir teknik adam var da çevresel goy goya hiç itibar etmiyor, her iki oyuncuya da formayı ısrarla vermeyi sürdüyor.
Geri üçlüde Attila ve Kim inanılmaz işler yapmayı sürdürüyor. Ne top ne rakip rahat hareket edebiliyor. Novak ile kez sağda oynadı ve hiç aksamadı neredeyse.
Fenerbahçe’nin 3’lü savunma oyunu oyuncuların performanslarını yükseltmekle kalmadı daha önce hiç denenmeyenin de başarısına katkı sağladı.
Ve Mert Hakan... Geçen sezonki gayriciddi oyuncu grubunun bir üyesi olarak bambaşka havalardayken bu sezon takımına inanan, oyun planının içinde kendisine verilen rolü sonuna kadar yapma gayretinde bir futbolcuya dönüştü. Çok değerli ve önemli buluyorum. Bu seviyeleri korursa kadronun kilit oyuncusu olacaktır.
Küçük bir uyarı; saha içinde biraz daha sakin kalabilmeyi başarmak gerekiyor. Çevre kontrolünü aceleye getirmeden yapmak, savunmada da sarı kart görmeden müdahale gerçekleştirebilmek onun takım oyununun kesintisiz büyümesini ve gelişmesini sağlayacaktır.
Formanın adil dağıtıldığı, ana oyun planının altında alternatif taktik varyasyonlarla zengin hücum opsiyonlarının geliştirildiği, başında bir teknik direktör olduğu izleniminin her karşılaşmada güçlendiği bu sürecin içinden geçen Fenerbahçe’nin liderliğe yükselmesi tesadüf olmamalıdır.
Geçen hafta Başakşehir karşısında eli kolu bağlı bir takım vardı ancak Giresunspor ve Hatayspor maçlarında bir seviye yükseldiğini söyleyebiliriz.
Rakiplerinin inişli çıkışlı grafiği ile ilerlediği bu haftaları kayıpsız geçmenin ilerleyen dönemde oyunu daha da yerleştiğinde Fenerbahçe’ye avantaj olarak geri döneceğini öngörmemiz doğru bir perspektif olur.