Suriye sahasında etkisini kaybeden İran’ın Türkiye’ye karşı terör örgütü PKK/YPG üzerinden İsrail ve ABD ile kucaklaşma, iş birliği arayışı, tam anlamıyla katiline, celladına aşık olmak sendromu... Ya da Tahran’ı yöneten Mollaların ifadesiyle “Büyük Şeytan ABD” ve “Küçük Şeytan İsrail” gibi “Şeytanlaşma” hamlesi, bir “Şeytanlar buluşması” çabası… Dini lider Hamaney’e yakın kendini bilmez bir Molla’nın Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’e dil uzatması da İran’ın “Şeytani yüzünün” çok net bir başka tezahürü. Belli ki Esad’ın devrilmesiyle Suriye’deki kazanımlarını kaybeden İran hepten şuursuzlarmış durumda. 1979 Devrimi’nden bu yana belki en zor günlerini yaşıyor, ülkesi içerde kaynıyor, dışarıda da yemediği tokat kalmadı ama İran hâlâ, komşularına, başka ülkelere dönük istikrarsızlaştırma ve provokasyon alçaklığına devam ediyor. Suriye’deki gelişmelere bakışı,
DEM Parti heyetinin İmralı’ya yaptığı ziyaret sonrasında TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerle görüşme turu tamamlandı... Tüm taraflardan yansıyanlar, görüşmelerin olumlu geçtiği şeklinde... Ama teröristbaşının ağzından aktarılan “gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım” mesajı üzerine, henüz ete kemiğe bürünmüş somut bir gelişme, eylem söz konusu değil. Bunun nedeni ve yapacak mı konusunun merak edilip görüşmelerde ne ölçüde sorgulandığı da flu... Sadece bilinen DEM Partili Ahmet Türk’ün “iki veya üçüncü İmralı ziyaretinde silah bırakma çağrısı gelebilir” sözleri. Dolayısıyla ekranlardaki tartışmalar şimdi de başvurusu yapılan ikinci İmralı ziyaretinde bu çağrının gelme olasılığına odaklanmış durumda.
O da olmazsa belki üçüncüsünde!..
Bu arada DEM Parti İmralı heyeti Edirne Cezaevi’ndeki Selahattin Demirtaş ve Kandıra Cezaevi’ndeki Figen Yüksekdağ’ı da ziyaret edecek. Ardından da DEM Parti’nin ittifak
Suriye topraklarındaki son Amerikan hareketliliği ve Aynel Arap’a üs kurma iddialarına Pentagon’dan gelen yalanlama malum. İnanırsan tabii... Zira... Pentagon’un terör örgütü PKK/YPG sevdası ve teröstleri koruyup, kollamaya dönük sabıkası o kadar kabarık ki… Pervasızca silahlandırdıkları teröristlerle ABD’li generaller, komutanların, terör örgütü karargâhında, mevzilerde kol kola, yanak yanağa fotoğrafları var. Şimdilerde Suriye Milli Ordusu’nun kontrolünde olan Münbiç’te bir zamanlar PKK/YPG’li teröristlerle birlikte şov yapan bir ABD’li general “Türkiye bizi vurursa agresif karşılık veririz” küstahlığında dahi bulunmuştu. Koskoca ABD, terör örgütü PKK/YPG ya da SDG neyse Suriye’deki elebaşı Ferhat Abdi Şahin’e “General” payesi verdi utanmadan. Başkanlık koltuğunda sayılı günleri kalan Biden döneminde de KYB Başkanı Bafıl Talabani ile görüşmek için Süleymaniye’ye giden, birlikte fotoğraflar veren o teröriste Amerikan
Peş peşe gelen saldırılarla ABD terör şokunda...Hem kamuoyunda yarattığı panik hem de istihbarat ve güvenlik kademelerindeki kargaşa, kaotik ortam anlamında... Yaşanan kanlı saldırılar sonrası dünyanın gözü ABD’ye çevrilirken olaylarda DAEŞ parmağının olduğuna dair işaretlerin ortaya çıkmasıyla tartışılan iddialar, komplo teorilerinin başında da “ABD, Suriye’den çıkmamak için DAEŞ’ı yeniden sahaya sürdü” var. Buna Pentagon’dan 20 ocakta ABD Başkanlık koltuğuna oturacak Trump’a “Suriye’de kal PKK/YPG’yi koru” mesajı şeklindeki yorumlar da ağırlıkta… Yani ABD’nin çok iyi bildiği ve dünyanın bir çok yerinde defalarca uyguladığı bir “organize işler” kurgusu, tezgahı kokuyor bu iş... Ama bu noktada işin bu kez sadece ABD derin devleti kaynaklı değil, İsrail, MOSSAD imzalı olabileceği şeklinde iddialar da söz konusu… Buna göre de Suriye’de köşeye sıkışan terör örgütü PKK/YPG İsrail’den yardım dilenip, “ABD bize eskisi kadar yakınlık göstermiyor”
Yeni yılda da siyasetin odağında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin teröristbaşı Abdullah Öcalan’a terör örgütüne silah bıraktırma ve PKK’nın tasfiyesi çağrısı var. Eski yıldan kalan gelişmeler DEM Parti heyetinin İmralı’ya yaptığı ziyaret ve teröristbaşının ağzından aktarılan “gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım” mesajı malum... Ama bu anlamda henüz ete kemiğe bürünmüş somut bir eylem söz konusu değil. Hatta başta DEM Partililer ve bazı kesimlerce öncekinin benzeri “yeni bir çözüm süreci” algısı yaratılmaya çalışılıyor sanki. Günlerdir de bu ekranlarda tartışıldı, sosyal medya platformlarında da polemik konusu oldu. Hala da öyle... Oysa gerek AKP gerekse MHP’de geçmişte başarısızlıkla sonuçlanan eskideki “çözüm süreci” ifadesi kullanılmıyor ve denenmiş yöntemlerle çözüm arayışı olmadığı ısrarla vurgulanıyor. “Bu süreçte bir pazarlık, arka planda bir masa kurulması falan söz konusu değil. Al-ver
Esad’ın devrilmesiyle Suriye’deki 40 yıllık yatırımlarını, kazanımlarını 13 günde kaybeden İran’ın kimyası bozuldu... Uzun süredir kendilerini bölgede, Suriye’de her şeyden haberdar, her şeyi kontrol eden bir güç olarak lanse eden İran,1979 Devrimi’nden bu yana belki en zor günlerini yaşıyor. Suriye üzerindeki siyasi, ekonomik hegomonyası sonlandı, sahadaki milisleri çıktı, çok güvendiği vekil güçleri üzerindeki etkisi sarsıldı.. Dolayısıyla Suriye’deki gelişmelere bakışı, büyük bir yenilgiye uğramış olmanın yarattığı öfke, şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile şekilleniyor... Hazımsızlıktan kaynaklı karışıklık yaratmak, kaosu tetiklemek, körüklemek için şuursuz çıkışlar yapıyor... Hem de en üst düzeyden ve pervasızca. Mesela İran dini lideri Hamaney ne dedi? “Suriyeli gençlerin kaybedecek hiçbir şeyi yok; okullar, evler, sokaklar, hayatlar güvensiz. Yeni süreci, güvensizliği tasarlayanlar ve uygulayanlara karşı kararlı bir şekilde durmaları gerekiyor ve onları da yenecekler.” Bu ne demek?
Suriye’deki gelişmeler, Türkiye’deki sığınmacılarda dönüş hareketliliği, enflasyon, asgari ücret, etiket dalgalanmalarına bağlı olarak yapılan kamuoyu araştırmalarıyla iktidar ve muhalefet dengesi üzerinden seçim odaklı tartışmalar, niyet okumalar sürekli gündemde... Konjonktüre göre nabız yoklamaları hep vardı ama özellikle son 31 Mart yerel seçimlerinde iktidar-ana muhalefet arasındaki oy oranlarının değişmesi, sıralamanın farklılaşmasından, AKP’nin ilk kez total oyda CHP’nin gerisine düşmesinden kaynaklı olarak hemen her ay bir çok araştırma şirketi tarafından yinelenen araştırmalarla “Kim birinci parti” tartışmaları, muhabbeti başladı bir de... Bu bağlamda da olası bir zamanından önce ya da zamanında, 2028’de yapılacak seçim sonuçlarına dönük oldukça iddialı söylemler tahminler havada uçuşuyor… Üstelik adayların kim olacağı da belli değilken, yine tahminler üzerine kurguluyken… Yani daha zamanı bile değişmesi muhtemel, adayların netleşmediği, hatta bu anlamda özellikle ana muhalefet
Suriye’de yeni yönetimin izleyeceği stratejinin yanı sıra Rusya’ya kaçan devrik lider Esad’ın işlediği insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarından yargılanıp yargılanmayacağı da en merak edilenler arasında.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Esad ve ciddi suçlar işlemiş olabilecek herkesin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde hesap vermesi gerektiğini bildirdi... BM Raportörü Edward, “Esad’ın adaletle yüzleşmesinin zamanı geldi ve onun yargılanacağı en uygun yer UCM’dir” dedi. Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) da “Esad ve tüm yüksek rütbeli subaylar, Suriye’de kurulacak ulusal bir mahkemede hesap vermeli. Aksi takdirde, Esad rejiminin kurbanlarının aileleri arasında öfke büyür ve milyonlarca Suriyeli intikam almaya çalışabilir” diye yeni yönetimi uyardı. Dolayısıyla Esad’ın yargılanması için hem yerel hem de uluslararası mahkeme olasılığı söz konusu... Bunun içinde işkenceler, tutuklamalar, toplu mezarlar gibi fazlasıyla kanıt mevcut... Cezaevleri en önemli sembollerden birisi