CHP’nin olağanüstü tüzük kurultayı denilince neler değişeceği, partiye, teşkilatlara nasıl bir ivme kazandıracağından daha çok genel başkan seçimli yarışa dönüp dönüşmeyeceği tartışılıp, konuşuluyor. Nedeni de doğrudan önceki Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun tavrı ve söylemleriyle bağlantılı malum… Siyaseti bırakmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, yekten varım, adayım demese de söylemleri ve çıkışlarıyla bunu fazlasıyla hissettiriyor. Diğer eski genel başkanlar gibi benim için o defter kapandı havası falan ya da öyle net bir ifade hiç yok. Mesela bir TV kanalının yayınına konuk olan ve “Genel başkanlığa aday olacak mısınız?” sorusuna da yanıt veren Kılıçdaroğlu yine bildik şu lafları etti:
“Parlamentoya girdiğimde de hiçbir zaman ben genel başkan olacağım diye bir düşüncem olmadı. O dönemde de delegeler, parti istediği için ben genel başkan oldum. Daha sonraki süreçlerde de hiçbir zaman ben genel başkan olacağım ey delegeler gelin bana imza verin demedim. Bugün de aynı
TBMM’de, milletvekilliği düşürülen Can Atalay için gerçekleştirilen özel oturumdaki yumruklar bizi 23 yıl öncesine, 30 Ocak 2001’e götürdü. O gün de Meclis’te kavga çıkmış, iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasında yumruklar konuşmuştu. Aldığı darbelerle de kalp krizi geçiren DYP Şanlıurfa Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu yaşamını yitirmişti. Neyse ki bu kez böyle çok acı bir son olmadı. Ama bu olmayacak anlamına gelmez, gelmemeli. Çünkü dünkü manzara hiç hoş değildi. Hatip kürsüsü önündeki merdivenlere kan aktı. Sözlerin dile getirileceği parlamento çatısı altında yumruklar havada uçuştu. Vekiller birbirine girdi, kadın vekiller arada kaldı, ağza alınmayacak sinkaflı sözler sarf edildi. Parlamento oturuma defalara ara vermek zorunda kaldı. Bu görüntülerde vatandaşın büyük beklentiler içinde olduğu Gazi Meclis’e hiç yakışmadı. O nedenle acilen Meclis’teki tansiyonu düşürmek, tekme ve yumrukların önüne geçmek şart. İyi
Türkiye tam 40 yıldır bölücü terör örgütü PKK’yla mücadele ediyor. Ülke sınırları içindeki terörist sayısı neredeyse sıfırlanan, sınır ötesinde Kuzey Irak’ta TSK’nın attığı pençelerle sızma yolları kilitlenen, inlerine girilip tepelenen PKK’lı teröristler ilk saldırısını tam 40 yıl önce bugün 15 Ağustos 1984’te Siirt’in Eruh ilçesindeki Jandarma Karakol binasına yapmış, iki askerimiz şehit olmuştu. PKK’nın yolda pusu kurarak gerçekleştirdiği ilk saldırılar ise 1984’ün ekim ayındaydı. 2 Ekim 1984’te Şemdinli’nin Yaylapınar köyü yakınlarında, 9 Ekim 1984’te de Hakkâri-Çukurca arasındaki Kızılkayalar mevkiinde yollarda kurulan tuzaklarda; çapraz ateş arasında kalan toplam 11 askerimiz şehit düşmüştü. O günlerden bu zamana devam eden süreçte de terör belası canımızı çok yaktı. Doğu ve Güneydoğu bölgemizde on binlerce insanımızın ölümüne, yaralanmasına, sakat kalmasına, binlerce ailenin yerinden, yurdundan,
Türk savunma sanayiinin geldiği nokta nedeniyle dünyanın gözü, kulağı Türkiye’de...Dünya markasına dönüşen İHA ve SİHA’larla başlayan bu süreç artık KAAN’dan TCG Anadolu’ya ve uzun menzilli füzelere kadar uzandı ve bambaşka bir noktaya evrildi. Şimdi buna çok katmanlı entegre hava savunma sistemi Çelik Kubbe de eklendi. Havada, karada, denizde sürekli yenileri geliştirilen projeler silah sanayiinde dışa bağımlığımızı azaltırken, Türkiye’yi dünya piyasalarında söz sahibi de yaptı. Tabii bu aynı zamanda bazı ülkeler açısından ciddi anlamda rahatsızlık ya da tedirginlik demek...En başta da sözde müttefikimiz, NATO’daki ortağımız ABD için… Çünkü Türkiye savunma sanayiindeki atılımlarıyla çok daha güçleniyor, güçlenecek. Bölgede daha da güçlenen bir Türkiye de ABD’nin işine gelmez, gelmiyor. O, kendisine muhtaç, kendi sözünü dinleyen, verdiği silahlarla, malzemelerle yetinen bir Türkiye istiyor. Yani “benim her
Koşulsuz destek verdiği İsrail’i korumak adına bölgeye uçak filoları, savaş gemileri yığan ABD, terörist dostlarını, unsurlarını, PKK/YPG’yi de İran’a karşı kullanmak istiyor. Bu bağlamda da halihazırda Suriye’nin Haseke, Rakka ve Deyrizor illerinde örgüt işgalindeki bölgelerdeki Amerikan üslerinden çok sayıda PKK/YPG’li teröristin İran destekli grupların temas hattı olan Fırat Nehri yakınındaki üslere nakline dönük haberler var.. Hem de sevkiyatların ABD helikopterleri ve zırhlı araçlarıyla gerçekleştiği şeklinde… Yani sanki savaşa karşıymış, Netanyahu’ya daha fazla çılgınlık yapıp ateşi bölgeye yayma diye uyarıyor havası veren ABD, savaşın yayılma olasılığına karşı Suriye topraklarında da Orta Doğu’daki kara gücüm dediği teröristlerle tahkimat yapıyor bir yandan da...Teröristlerle kafa kafaya verip İran’a, vekil güçlerine karşı İsrail’i korumak adına bir cephe hattı oluşturuyor hiç utanmadan. Bu aşağılık ve kirli planın bir başka yönü de buradaki olası bir çatışmayı
CHP’de görüntüde herkesin yeri konumu belli, birlik, beraberlik havası var ama dört bir yandan da güce odaklı farklı çekim gerçekliği de ortada. Mansur Yavaş cephesi ayrı, Ekrem İmamoğlu cephesi ayrı, Özgür Özel cephesi ayrı Kemal Kılıçdaroğlu cephesi ayrı olarak. Geçmişte hepsi, bir aradaydı, aynı yöndeydi. Şimdi parçalı, ortak değerler yıkıldı, incinmişlikler, ötekileştirmeler itilme, istenmeme olayları, hatta CHP’lilik tartışmaları arttı. Her ne kadar öyle değil diye arada bir birlik mesajları, görüntüleri verilse de. Mesela Özel, İmamoğlu, Yavaş’ın Paris’teki son üçlü fotoğraf karesi gibi.
CHP’liler bu gel-git’lere çok seslilik, normal diyorlar ama bazı sıra dışılıklar olduğu da açık. Özellikle de kurultayda kaybedip koltuğu bıraktıktan sonra diğer eski, önceki Genel Başkanlar gibi kenara, köşeye çekilip, CHP’nin mevcut yönetiminin tam arkasındayım demeyen ve o son fotoğraf karesinde yer almayan Kılıçdaroğlu açısından... O, değil destek aksine bir de sosyal
Orta Doğu yangın yeri… Aklını yitirmiş bir adamın güdümündeki İsrail elindeki bütün enstrümanlarla bölgeyi tamamen karıştırmak, savaşı yaymak istiyor.. Her yere saldırıyor, kafasına göre her ülkede kanlı suikastlar düzenliyor, pervasızca devamının geleceğine dönük tehditler savuruyor. Psikolojik harp, algı operasyonları gibi her yöntemi kullanıyor. Bu zor ve tehlikeli süreçte de saldırganlığa karşı caydırıcılık kritik önemde...Çünkü caydırıcı olduğunuz sürece güçlüsünüz...Türkiye de yerli ve milli teknolojiyle geliştirdiği hava savunma sistemleri, balistik füzeleri, İHA-SİHA’ları, istihbarat uyduları, modern, etkin silahlarla donanımlı kara, hava, denizdeki bütün unsurlarıyla her cepheden kaynaklanabilecek olası saldırganlığa yanıt verecek güçte, noktada. Bunu da her alanda gök vatanda, mavi vatanda, kendi kara sınırları içerisinde gerektiğinde ötesinde ortaya koyarak bölgedeki diğer ülkelere gerekli mesajları verdi, veriyor. Bu zaman zaman Yunanistan, zaman zaman Suriye,
Dünyanın gözü önünde soykırım yapan, hala da devam eden Netanyahu durmuyor. Hatta dur dedikçe daha da canileşiyor... Tam bir akıl tutulması, gözü dönmüşlük hali söz konusu. Rasyonel devlet aklıyla, mantığıyla hareket etmiyor. ABD’ye gitti, döndü bir anda Hamas’ın siyasi ve askeri liderlerine bölge ülkelerinde peşpeşe düzenlenen suikast haberleri geldi..Hizbullah liderleri de hedefte... Oysa Netanyahu ABD’ye gitmeden önce tam da şu oluyordu: Hamas, Katar, Mısır, CIA ve MOSSAD yeni bir ateşkes görüşmesi için masadaydı ve son dönemde gerçekten bir ateşkesin olmasına yönelik umut veren bir yaklaşım vardı. Çok olumlu ilerlediğine yönelik haberler geliyordu. Tabii bir anda Netanyahu bazı şartlar koyarak takoz olana dek... Bunun üzerine de Mısır ve Katar’dan “Bakın bu ateşkes görüşmelerini olumsuz etkiler, yapmayın, etmeyin “ diye İsrail’e uyarı da geldi nitekim...Ama ateşkes gibi bir niyeti asla olmadığı için Netanyahu bunları dinlemedi, umursamadı bile... Niyesi malum: Ateşkes olsaydı