Netanyahu gibi ABD’nin de Gazze’de ateşkes falan istemediği, akan kanı önemsemediği açık ve net... Her ikisi de siyasi ikbal, koltuk hesabında… Tek farkları Netanyahu pervasızca katliama devam diyor, kendi ülkesi dahil dünyanın birçok yerinden gelen tepkiler ve başkanlık seçimi gerçekliğinde sıkışan ABD ise sandığa dönük hesaplarla ateşkes için çabalıyor havası veriyor. Seçime kadar bu anlaşmanın imzalanmasını istiyor, bekliyor ama diğer taraflarda adım atmak istemiyor hatta ABD’yi de sürekli yalanlıyor boşa çıkarıyorlar... Gazze’de cesetleri bulunan 6 rehineden biri Amerikan vatandaşı, daha doğrusu çifte tabiiyeti çıkınca bu ateşkes oyunu hepten alevlenmiş durumda... Zira ABD’de sandığa daha iki ay var denilse de birkaç gün sonra 10 Eylülde yapılacağı açıklanan Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump ile Demokratların adayı ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris buluşması bu anlamda kritik bir viraj... O nedenle bir ateşkes değilse bile kısa bir duraksama, o da olmazsa nasıl çaba gösterildiği ve olumlu
Ana muhalefet Partisi CHP’nin haftalardır konuşulan tartışılan olağanüstü tüzük kurultayı Sivas’taki sembolik açılışla start aldı. Bugün de Ankara’da 81 ilden temsilciler, Meclis grubundan ve genel merkezden yetkililer ile hukukçuların yer alacağı tüzük komisyonu, son toplantısını yapacak. Toplantının sonunda hazırlanacak rapor, yarınki kurultaya sunulacak… Asıl hikâye Cuma günü yani. Malum CHP’deki 4 farklı güç dinamiği var, her birinin siyasi hedefleri anlamında öngörülen bazı değişiklikler avantaj ya da dezavantaj gel-gitlerine neden olabilir… Cumhurbaşkanı adayını belirleme yöntemi ya da parti içindeki ağırlığını iyice hissettiren Kılıçdaroğlu ekibinin güç dengesini nasıl etkileyeceği gibi. Zira herkes en demokrat, en katılımcı tüzük olacağından söz ediyor ama değişikliklerin kime nasıl yarayacağı hesapları yapılıyor bir yandan da... CHP’deki dört aktörün tüzük kurultayı öncesinde aynı masada 4’lü olarak değil de farklı zemin ve zamanlarda ayrı masalarda
İsrail, Gazze’de uyguladığı sistematik vahşeti Batı Şeria’ya da taşıdı. İsrail ordusu Filistinlilerin sığındığı, kampları, hastaneleri bombalıyor. İnsanları, masum sivilleri öldürüyor ve bulundukları yerlerden toplu göçe zorluyor.. Bu eşkıyalığına bir de güvenlik gerekçesi ya da meşru müdafaa diye abuk bir gerekçe uyduruyor. Netanyahu pervasızca bunu deklare etti, hatta bazı bölgeleri Yahudi yerleşimciler için ayrılmış yer olarak ilan etti. Bu ne demek?Filistin halkı burayı terk etsin, etmezse de ölmeye hazır olsunlar… Yani Filistinlilere ait topraklara çökmek için yıllardır uyguladığı zorbalığın yeni bir evresini ya da Gazze’de 11 aydır yaptığı katliamın, vahşetin ön hazırlıklarını yapıyor İsrail...Tüm uluslararası antlaşmaları, hukuku yok sayan bu kepazeliklerle ilgili olarak da ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü de ne diyor? “Batı Şeria’daki Filistinlilerin kitlesel olarak yerlerinden edilmesi fikrini reddediyoruz ancak hassas terörle mücadele operasyonları sırasında sivillerin hayatını korumak için bazı durumlarda
CHP’de yine herkes “değişim” diyor. Aslında bu CHP’de genel başkanlık koltuğunun tartışıldığı her dönemde ya da her kurultay öncesinde tabana, teşkilata heyecan vermek amacıyla parti içinde dillendirilen “O gitsin, ben geleyim” ritüeli. Yani CHP’nin değişmeyen değişim klasiği. Birkaç gün sonraki tüzük kurultayına dönük çok konuşulan böyle bir deneme olasılığı da hepten sonlanmış değil nitekim. Olur olmaz göreceğiz ama parti içi dört kutuplu dinamikler arasındaki güç dengesi anlamında bir yarış, çekişme olduğu da aleni zaten... Hem “u dönüşü” birliktelikler hem oynak ve güven vermeyen saflaşmalar anlamında… Dolayısıyla parti tüzüğünde öngörülen köklü değişiklikler ya da yeni hazırlanacak parti programı detaylarından ziyade biri eski 2 Genel Başkan ve 2 Büyükşehir Belediye Başkanı’nın isimlerine odaklı gelişmeler, yeni arayış iddiaları daha ön planda… Tabii yine “ değişim” çıkışlarıyla... Mesela Cumhurbaşkanlığı
Birleşmiş Milletler (BM) Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), İsrail ordusunun saldırılarını sürdürdüğü Gazze Şeridi’nde “güvenli bir yer yok, insanlar sanki ölümü bekliyor gibi” diye uyarırken ABD ise utanmadan hala ateşkes müzakerelerinde herhangi bir “çöküntü” olmadığını, aksine tarafların belirli bir ilerleme kaydettiğini söylüyor… Taş üstünde taş kalmayan, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 40 binin üzerinde masum insanın katledildiği, İsrail ordusunun tahliye emri verdiği ve saldırmaya hazırlandığı, bazı bölgelerde BM faaliyetlerinin de askıya alındığı bir yerde hangi ilerlemeden söz ediyorlarsa... Dolayısıyla bu insanlık ayıbına Netanyahu gibi bir katile arka çıkarak, cesaretlendiren başta ABD, Batılı ülkeler de ortaklar. Her ne kadar arada bir Gazze’de yaptıklarından dolayı Netanyahu’yu sanki eleştiriyormuş havası takınsalar da hepsinin elleri kanlı. Bundan da hiç pişmanlık duymuyor, aksine Netanyahu’nun kendi koltuğunu korumak
CHP’de tüzük kurultayına giderken parti içersindeki farklı düşünceler farklı sesler iyiden iyiye görünür hale geldi.. Dört ayrı kutupta bir Genel Başkanlık artı Cumhurbaşkanlığı adaylığı çekişmesi var. Hem de oldukça yüksek ivmeli ve taraflar arası bol zikzaklı. Dolayısıyla yıllar sonra gelen bir seçim başarısından sonra partiyi daha nasıl geliştirmek, kitlelere ulaşmak ve vatandaşa güven vermek adına ne yapılması gerektiğini tartışmaktan ziyade ‘delegeler nasıl ele geçirilecek?’, ‘Parti Meclisi nasıl oluşursa hangi Genel Başkanla ben Cumhurbaşkanı adayı olabilirim?’ hesapları daha ön planda. Yani kurultayda seçilmiş yeni bir Genel Başkan, seçim başarısı ve kamuoyunda yükselen başarı ivmesine rağmen CHP kenetlenme, sokağa odaklanma görüntüsü değil, dört bir taraftan çekilen bir parti havasında.. Biri eski 2 Genel Başkan ve 2 Büyükşehir Belediye Başkanı dört isim değişik taktiklerle bir yere doğru gidiyorlar, kiminin aklında Genel Başkanlık kiminin aklında Cumhurbaşkanlığı adaylığı
Netanyahu’nun Gazze’de ateşkes düşünmediği açık, rehinelerin hayatları, kendi vatandaşları falan da hiç umurunda değil. Hem de ta en başından beri... Rehine yakınlarıyla 7 Ekim’den ancak 1,5 ay sonra görüştü, vakit ayırabildi! Onda da sadece “kalbimiz sizinle” diyerek sanki dalga geçermiş gibi bir hava takındı… İsrailli bakanlar arasında “Rehineleri öyle fazla düşünmemeli, olabildiğince acımasız davranmalıyız” diyenlerin varlığı da bu akıldışı, kan ve ölüm kokan havayı daha da tetikledi… Yoksa gerçekten rehineler düşünülseydi, öyle bir niyet olsaydı daha farklı bir siyaset uygulanırdı. Halen devam eden ise rehineleri önceleyen onları kurtarmaya yönelik bir operasyon asla değil. Netanyahu’nun derdi Gazze’yi Filistinsizleştirmek, insansızlaştırmak… Bilerek isteyerek çocukları kadınları hedef seçerek sivillere korku ve sistematik öldürme siyaseti uyguluyor...Vatanlarını, topraklarını terk etsinler diye... Hatta bu aşağılık taktikle Hamas’ı tahrik ederek elindeki rehineleri
Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan sıkıntı doğrudan terör örgütleriyle bağlantılı. Daha doğrusu, sözde dost ve müttefik (!) ABD’nin teröristlerle olan anlaşılmaz ilişkilerine odaklı. Özellikle de terör örgütü PKK/YPG’ye olan sevdası ve bu bağlamdaki aleni faaliyetlerine... ABD’nin Ortadoğu politikasını şekillendiren isimlerden Mc. Gurk’un Suriye’de parçalanmış bir yönetim yapısı için çalıştığını herkes biliyor... Adamın teröristbaşlarından farkı yok… Oralarda hep onlarla iç içe, birlikte yatıp kalkıyorlar... Sık sık da PKK/YPG elebaşlarıyla poz verip terör örgütünü cesaretlendiriyor. PKK/YPG’ye Suriye Demokratik Güçleri adını verip aklınca terör örgütü kimliğini perdeleyebileceğini ve bunu yutturabileceğini sanan zeka küpü(!) de bizzat o zaten... Terör örgütünde ABD adına bir temsilcisi gibi hareket ediyor adam... ABD de devletten ziyade, PKK ile el ele vermiş, terör örgütünün paydaşı bir ülke