Boyunu aşan savaş çığırtkanlığı, sahte kabadayılık yapan Yunanistan’ı kim kışkırtıyor, arkasında kim var derken, eş zamanlı bir provokasyonla aynı kafa ve yoldaki Ermenistan da Azerbaycan’a saldırarak bu kirli oyuna girdi, daha doğrusu, dâhil edildi. Tıpkı Temmuz 2020’de Türkiye ile Yunanistan’ın yine çatışmanın eşiğine geldiği bir dönemde Ermenistan’ın Azerbaycan sınırındaki Tovuz şehrine saldırması gibi. Yani tarih boyunca ABD ve Batı tarafından kullanılan iki aparat yine aynı senaryonun figüranları konumunda. Hem de o senaryonun kendileri açısından nasıl hezimetle sonlandığı, sonlanacağı gerçeği ortadayken. Malum, Miçotakis hâlâ yüzyıl önceki travmanın etkisiyle stres bozukluğu içinde. Diğeri, Paşinyan da daha iki yıl önce yenilgiyi tatmış, gücünün yetmediğini gören, ülkesinin içinde bulunduğu ekonomik çöküntüyü bilen, geleceğini, önünü göremeyen, fark edemeyen bir pozisyonda. Ancak Paşinyan açısından Azerbaycan ile Ermenistan arasında barış umutlarının gündemde olduğu
6’lı masanın adayını hâlâ açıklamama gerekçesinin yıpranma falan değil, doğrudan masanın denge sorunuyla bağlantılı olduğu açık ve net. Çünkü artık adaylık belirleme noktasına doğru hızlı bir gidiş var, bu anlamda da CHP ile İYİ Parti arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. CHP kendi adayını Kılıçdaroğlu olarak belirledi ve dayatıyor; İYİ Parti ise o adayı kabul etmemek için çeşitli atraksiyonlar yapıyor. Her fırsatta Mansur Yavaş’ın isminin zikredilmesi Ekrem İmamoğlu ile hâlâ sıcak temasın devam etmesi ya da HDP odaklı gerilimlerin pik yapması gibi. Dahası, İYİ Parti kurmayları Kılıçdaroğlu’nun adaylık konusu gündeme geldiğinde sürekli “kazanacak aday” vurgusuyla pek sıcak bakmadıklarını ortaya koyuyorlar. Ki bunu Meral Akşener de bir televizyon programında “Bu seçimi tehlikeye atamayız. 2018’deki heyecanı ve telaşı yapmamamız gerekiyor” diye bir kez daha, yeni dile getirdi. Dolayısıyla, yapılan açıklamalarda her ne kadar masa muhabbetinde sorun yok, çatlak falan söz konusu değil denilse de geçen
Türkiye’nin Suriye’de tavrı çok net. Sınırında terör ordusu, terör yapılanması, yani PKK/PYD/YPG’yi istemiyor. Bu bağlamda bugüne dek de masada ve sahada “mıntıka temizliğine” dönük son derece kritik hamleler yaptı. Bir yenisi de her an olası. Bu kararlılığın farkında olan ABD’de sözüm ona bunu engellemek ya da Türkiye’ye “sakın ha” gibisinden aklınca göz dağı vermek adına teröristlerle ortak tatbikat yaptı. Pervasızca bölgedeki ağır silahlarla ilgili görüntüleri de servis etti. Çok aşağılık ve tahrik edici bir durum ama şaşırtıcı mı? Hem evet hem hayır. Çünkü ABD’li komutanlar, askerler teröristlerle ortak devriye atma, Amerikan bayrağı altında kol kola, yanak yanağa fotoğraflar verme konusunda çok istekli ve meraklılar. Bu anlamda da geçmişte fazlasıyla örnek var. Yani ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) ile terör örgütü PKK/YPG/PYD’nin “aile fotoğraf albümleri” epey yüklü. Hatta bu fotoğraflar arasında daha önce Deyrizor’u
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Ankara-Atina gerilimine ilişkin “Yunanistan’ın adalar üzerindeki egemenliği sorgulanamaz” açıklaması tam anlamıyla organize bir entrikada işlerine gelen eşkıyalığı meşru gösterme çabası, daha doğrusu kepazeliğin doruk noktası. Çünkü tüm uluslararası antlaşmaları, hukuku yok sayan Yunanistan hem işgal ettiği hem de gayrı askeri olmak kaydıyla sadece kullanım hakkı verilen adaları silahlandırdı ve hepsini kendi toprağı sanıyor. “Adaları niye silahlandırdın?” diye sorulduğunda da “Meşru müdafaa hakkımı kullandım” diyor. Meşru müdafaa hakkını kullanmak için Türkiye’nin ona saldırması lazım. Saldırıyor mu? Hayır. Sen Türkiye’ye saldırmışsın, toprağını işgal etmişsin. Şu anda Yunanistan bizim adalarımızda işgalci konumunda. Çık kardeşim deme hakkı var. 1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşmaları ortada, hükümleri de açık ve net. Ama bunlara rağmen Yunanistan adalar üzerinden tahriklerine hadsizce devam ediyor. Haklı olarak Türkiye “Bak akıllı ol, yoksa tepelerim” dediğinde de yavuz hırsız
Ülkede hemen herkes 6’lı masadan çıkacak Cumhurbaşkanı adayının adını sanını merak edip konuşuyor. Hatta son masa muhabbetinden her ne kadar kuvvetli bir ortak aday vurgusu çıksa da çoklu aday seçeneğinin tamamen yok olmadığı ve bunun emarelerinin yüksekliği de tartışılıyor. Buna karşılık, 6’lı masanın havası ve suskunluğu ise malum. “Henüz hiç konuşmadık bunu” diyorlar. Yani olası adaylara ve kazanma şanslarına odaklı kamuoyu araştırmaları havada uçuşuyor. Bu isimler arasından CHP lideri Kılıçdaroğlu son iki ayki hamleleri ve açıklamalarıyla adaylık konusunda ne kadar istekli ve kararlı olduğunu ifade ediyor olsa da fazla renk vermeyen 6’lı masa daha çok “Kör, sağır, dilsiz” veya “Yorum yok” görüntüsüyle tam anlamıyla üç maymunu oynuyor. Tabii yersen çünkü masanın görünmeyen desteği HDP’nin adı, durumu herhangi bir şekilde dillendirildiğinde masanın suskunluğu bozuluyor ve karşılıklı kör atışlarla birlikte masanın aday odaklı denge sorununa yönelik tartışmalar da
Elysee Sarayı’nda Fransız büyükelçilere hitaben yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin dünyada Rusya ile görüşmeye devam eden tek güç olmasını kim ister?” diyen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron itiraf niteliğindeki bu sözleriyle uzun zamandır ilk kez doğru ve net bir tespitte bulundu aynı zamanda. Çünkü ta başından beri buna tahammülü yoktu ama yekten söylemek yerine hep kıvırıyor, hatta Türkiye’yi takdir eder havasında görünüp alttan alttan bozmaya yönelik sinsice tezgahlar peşindeydi...
Niyesi malum. Macron,24 Şubat’ta Rusya Ukrayna’yı işgal etmeden önce savaşa engel olmak için Kiev ve Moskova arasında mekik diplomasisi yürütmüştü. Ama çabaları sonuçsuz kaldı, hatta fiyaskoyla bitti. Putin’in 5 metrelik masada Macron ile yaptığı görüşme sosyal medyada ve Fransız basınında alay konusu oldu. “Dev masa” tanımlamasıyla eğlenceli videolar, yorumlar paylaşıldı.
Bir kullanıcı Macron’u megafonla konuşturdu, bir diğeri ise masayı devasa bir tahterevalliye dön&
Seçim havası esintilerinin başladığı siyasette tam anlamıyla ideolojik körlük durumu var. Birinin ak dediğine diğeri hiç sorgulamadan, soruşturmadan anında “Hayır, o kara” yanıtını veriyor. Ya da biri siyaseten yanlış yaptığında, hiç kimse bunun doğruluğuna, yanlışlığına bakmadan, “Tezgâhtır” diyerek savunmaya geçiyor, hatta umursamadan “Ama öteki de şunu yaptı” diye pozisyon alıp olayın gazını almaya çalışıyor. Yani siyasiler, kişi ve kurumlar olayları değerlendirirken nesnel gerçekliği aramak yerine daha çok kimliklerinin, ön yargılarının, duygularının, psikolojik ve sosyal benliklerinin etkisiyle hareket ediyor. Evet, bu geçmişte de vardı ama insanlar bugünkü kadar körü körüne savunma noktasında değillerdi. En azından arada bir de olsa “Eleştiriler doğru mu, haklı mı acaba?” diye merak ederlerdi. Şimdilerde ise doğruluğuna, yanlışlığına bakılmaksızın anında yalanlama geliyor. Ve hem siyasi taraflar, sözcüler arasında hem de sosyal medya platformlarında karşılıklı karalama ve kusur arama bombardımanı yaşanıyor.
ABD’nin kurguladığı kirli oyunun bir parçası olma sıfatıyla son zamanlarda havalanan Yunanistan yine hayal peşinde. Son günlerdeki NATO görevinde Türk F-16’larına kilit atma, bunu yaparken de Rus hava savunma sistemi S-300’leri kullanma gibi herkese meydan okuyan pervasızlıkları, sinsi planları ve savaş kışkırtmalarıyla da iyiden iyiye saçmalıyor. Hatta bu anlamda ciddi zekâ sorunu emareleri de var. Mesela Yunan Hükümet sözcüsü ne diyor? “Türkiye’ye karşı müttefiklerimizi harekete geçirebiliriz”. Kim o müttefikler? NATO üyeleri ABD ve Fransa başta olmak üzere AB’nin bazı ülkeleri. Yani kışkırtmalara, saldırılara karşı olası bir meşru müdafaa durumunda Yunanistan ‘Türkiye bizi vuruyor’ diyecek ve ABD ile ikili savunma anlaşmasının olduğu Fransa yardıma koşacak! NATO müttefiki ülkeler birbirlerine resmen silah doğrultacaklar açıkçası. Evet, ABD’nin bugüne dek tavrı, yaptıkları, özellikle de terör örgütü PKK/YPG/PYD’ye aleni desteği ve Yunanistan’daki