S-400 ve F-35 krizinden sonra F-16 konusundaki gelişmeler ABD açısından turnusol testiydi aslında. Özellikle de ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Kongre’ye Türkiye’ye F-16 satılması için gönderilen tavsiye mektubundan sonra. Çünkü Türkiye’nin geçtiğimiz yıl ekim ayında 40 adet F-16 savaş uçağı ve F-16’lar için 80 adet modernizasyon kiti satın almak için yaptığı talebi ağırdan alan Biden yönetimi nisan ayında ABD medyasına yansıyan o mektubunda şöyle diyordu:
“F-16 satışı, ABD çıkarlarıyla uyumlu ve NATO’nun uzun vadeli planlarına hizmet edecektir.”
Dolayısıyla o günlerde Biden yönetiminin hafiften “u dönüşü” diye de nitelendirilen F-16 mektubu, “Rusya-Ukrayna savaşında gelişmeleri öngöremeyen ABD nihayet Türkiye’nin önemini, değerini gördü” anlamında olumlu ve ilişkileri geliştirme açısından umut verici ancak samimiyet bağlamında bir o kadar da düşündürücüydü. Hele de Kongre’nin onayı olmadan uçakların
Putin’in yapmış olduğu işgal ve ilhakın uluslararası hukukta hiçbir karşılığı yok. BM Antlaşması’nın 2. maddesine göre de kuvvet kullanarak toprak ilhakı yasak. Yani oralarda Rus vatandaşları var, ben onların haklarını korumak için müdahale etmek zorunda kaldım deyip egemen bir ülkenin topraklarını işgal etmek, sonra da referandum yutturmacasıyla oldubittiye getirip artık oralar benim toprağım duyurusuyla çökmek yok hükmünde... Açıkçası Putin’in yaptığı zorbalık, hukuk tanımazlık ve asla kabul edilemez bir durum. Nitekim dünyanın her yerinden de anında tepki ve kınama mesajları geldi zaten. En başta da ABD Başkanı Biden’den. O da oldukça sert bir çıkışla dedi ki:
“Rusya uluslararası hukuku ihlal ediyor, dünya bu yasa dışı ilhak girişimini reddetmeli. ABD, Rusya’nın egemen Ukrayna topraklarını hileli bir şekilde ilhak etme girişimini kınıyor. Rusya uluslararası hukuku ihlal etti ve Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesini “ayaklar altında ezdi, Şüphesiz ki bu eylemlerin hiçbir meşruluğu yoktur.”
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Rusya&r
6’lı masanın yarınki ikinci tur ilk buluşması arifesinde CHP ile İYİ parti arasındaki görüntü tam anlamıyla tahterevalli siyaseti. Her iki partinin de önde gelen yetkilileri kendileri ve yakınları üzerinden diğer tarafa nasıl baskı kurmaya çalışabiliriz diye acayip bir pres yapıyor. Liderler de sözüm ona çaktırmadan hem ağır basan taraf olmak hem de “Aman masanın dengesi bozulmasın” diye yoğun bir mesai içinde. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu ile Akşener’in son buluşmasına hasar tespit ve pansuman toplantısı da denilebilir. Tabii samimiyet dozajıyla bağlantılı olarak. Evet, iki liderin buluşma sahnesi ve vedalaşma karelerindeki sıcaklığa bakıldığında her şey normal, karşılıklı nezaket ve siyasi üslup, muhabbet açısından herhangi bir sıkıntı söz konusu değil, zaten bugüne kadar da iki lider arasında güven durumunu sarsacak bir olumsuzluk falan yaşanmadı ama baş başa kaldıklarında gerçek düşüncelerini tüm çıplaklığıyla ve içtenlikle birbirlerinin yüzlerine söyleyip söylemedikleri ya da ne kadar söyledikleri koca bir soru
Rusya lideri Vladimir Putin, Ukrayna’yı işgale başlarken 21 Şubat 2022’de yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında tarihte olup bitenlerden yola çıkarak, hatta tarihi çarpıtarak saldırgan tavrına haklı gerekçeler ortaya koymaya çalışmıştı. Hem de oldukça sert ve tehditkâr bir dille, tüm dünyaya meydan okuyarak. Sonrasında da Ukrayna’nın topraklarını koruma kararlılığı ve azmi karşısında Rus ordusunun duvara toslama durumu malum. Dolayısıyla, Rusya’nın 9 Mayıs’taki Zafer Günü konuşmasında ise farklı bir Putin görüntüsü ve söylem dozajı söz konusuydu. Konuşma genellikle Rusya’yı, Rus halkını konsolide etmek üzerine kurguluydu. Putin “Bizim topraklarımızı korumak için önleyici taarruz yaptık. Biz buna mecburduk” diyerek hem işgali “haklı savaş” çerçevesine oturtmaya hem de verdikleri ağır kayıpların, zayiatın mantalitesini anlatmaya çalıştı halkına. Yine başta ABD ve NATO olmak üzere dışarıya dönük mesajlar da vardı ama ondan ziyade iç kamuoyuna verdiği ikna amaçlı mesajlar
Kılıçdaroğlu’nun İzmir’deki “Benimle misiniz, artık karar verin” çıkışını çok samimi, içten bir sitem, serzeniş diye yorumlayan da oldu, sabır taşı çatladı diyen de... Tabii bunu zorlama, adaylık dayatması olarak görenler de var. Çünkü Kılıçdaroğlu bu sözlerin benzerlerini Meclis’te partisinin 26 Nisan’daki grup toplantısında da dile getirdi. Yol arkadaşlarının yüzlerine açık ve net olarak ‘Ya bana katılın ya şimdi şu anda yolumdan çekilin” dedi. Hem de genelde bir saat süren konuşmasını 13 dakikada tamamlayarak ve oldukça öfkeli bir şekilde. O günden İzmir’deki son çıkışına geçen sürede CHP’nin genel görüntüsü ise malum. Kurmayları Kılıçdaroğlu’nun adaylığına tam destek havasındaydı ama bazı vekiller ve örgütten 6’lı masanın “kazanacak aday” vurgusu paralelinde sesler de geliyordu. Hatta Kılıçdaroğlu’nun kamuoyu araştırmalarına bakarak kendisinin bile bir başka isim lehine fedakarlıkta bulunabileceği söyleniyordu.
Putin’in kısmi seferberlik kararı sonrasındaki Rusya’dan kaçış ve toplu protestolar, gözaltı görüntüleriyle birlikte “isyan, darbe” iddiaları, tartışmaları da pik yaptı. Yani Ukrayna hesabı tutmayınca hüsrana uğrayan Putin, çıkarlarını ve hedeflerini koruma gayretiyle yaptığı yeni vites yükseltme hamlesinde de sıkıntılı bir süreç yaşıyor. ABD ve Batı istemeden savaşın bitmeyeceği dikkate alındığında da uzun süreli ekonomik ambargo, kısıtlamalar ve bir silahlanma yarışının Rusya’yı zaman içinde daha fazla yıpratacağı, buna bağlı olarak da ülke içinde ekonomik, siyasi, sosyal sorunların tetikleneceği açık. Böyle bir ortamda da zaten var olan istihbarat savaşlarının hepten ivme kazanma durumu da söz konusu. Malum, yaptırımlarla Rusya’yı yıpratmaya ve içeriden vurmaya çalışan ABD’nin hedefinde siyaseten Putin’i çökertmek, bitirmek de var, onun için de her yolu deniyor. Açıkçası, Biden Putin’siz bir Rusya istiyor. Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte başta ABD olmak
Bir konunun, olayın net anlaşılması, doğru yönetilmesi ya da planlanması için 5N 1K, yani ne, nerede, neden nasıl, ne zaman, kim sorularının yanıtlanması gerektiği herkesçe malum. Bu anlamda siyasette çok konuşulan, tartışılan 6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayı konusundaki anlaşılmaz durum ve sıkıntılar da açık. Öncelikle en kritik detay 1K’nın, “kim” sorusunun yanıtı hâlâ yok. Evet, ortada dillendirilen pek çok isim var ama niyetini ve kararlılığını açık eden tek kişi CHP lideri Kılıçdaroğlu. Hatta partisinin adayı olduğu kesin gibi. Ancak diğerlerinin de hâlâ potada olması ve Kılıçdaroğlu’na karşı renk vermeyip sürekli “kazanacak aday” vurgusu yapan diğer paydaşlar nedeniyle masa zeminindeki oynamalar, yaşanan gerilim ile sonrasındaki teşkilatlara “Kimse konuşmasın, yorum yapmasın” talimatından kaynaklı kafa karışıklığı da pik yapmış durumda. Dahası, her ne kadar son masa muhabbetinden kuvvetli bir ortak aday vurgusu çıksa da çoklu aday seçeneğinin tamamen yok olmadığı ve bunun emarelerinin yüksekliği de
Ülkede hemen herkesin adını, sanını merak edip konuştuğu 6’lı masadan çıkacak Cumhurbaşkanı adayının kimliği konusunda Kılıçdaroğlu dışında renk vermeyen diğer paydaşlar sürekli “kazanacak aday” vurgusu yapıyor. Dolayısıyla masa zeminindeki oynamalar ve yukarıya dönük baskılarla yaşanan gerilim de malum. Tabii bunun masada oturanlardan tabana yönelik “kimse konuşmasın, yorum yapmasın” gibisinden talimatlarla yatışmayacağı da... Ya da kısa bir süre belki ama kalıcı olma durumu zor. Hem artık gün yüzüne çıkan “lokomotif parti olma” çekişmesi hem de “kazanacak aday” tanımının kime neye göre şekilleneceğinin fluluğu açısından. Çünkü henüz masada hiç isim falan konuşmadık diyen ama kamuoyunda dillendirilen isimlerden kimine yan çizen kimine de göz kırpan liderler “tek seçici biziz, 6 lider oturup karar vereceğiz” havasındalar. Ancak buna karşı iyi de bu çok eleştirdiğiniz ‘tek adamlık’ anlamına gelmiyor mu gibisinden tepkiler olduğunda da hafiften tornistan durumuyla