CIA’nın yeni stratejisini açıklayan Başkan Gina Haspel, ABD’ye rakip ulus devletlere karşı casusluk faaliyetlerine odaklanacaklarını, özellikle Arapça, Çince, Farsça ve Türkçe konuşan ajanlar çalıştıracaklarını söyledi. Meali net. Dünyanın dört bir köşesindeki tüm karışıklıklarda, kirli tezgâhlarda doğrudan parmağı olan CIA, özellikle Ortadoğu politikasında planladığı hedefe ulaşamadı, yani kendisi açısından işi beceremedi. Rusya Ortadoğu’ya, doğu Akdeniz’e yerleşti. Ortadoğu’da İran’ın gücü arttı. Türkiye’nin FETÖ’ye karşı yürüttüğü mücadele nedeniyle de “koca kulakta” ciddi tıkanıklıklar oldu. Dolayısıyla da CIA yeni bir arayış içinde. O da bölgeyi daha da fazla karıştırmak amacıyla öncelikle hedef ülkelerin insanlarından devşirilecek “proje ajan” takviyeleri üzerine kurgulu. Nasılını Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
“CIA’nın özelliği, sahada çalıştırdığı adamları sahadan alması. Örneğin, Afganistan’daki adamları almış, kendine entegre etmiş, ABD vatandaşı ve CIA ajanı yapmış. Diğer ülkeler için de aynı şekilde. Yani o ülkenin özelliklerini taşıyan, vatandaşı olan insanları alır, ABD vatandaşı yapar. Ve bunları ajan olarak
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı harekâtları ve İdlib hamleleriyle hiçbir koşulda sınırının herhangi bir noktasında teröre izin vermeyeceğini çok net ortaya koyan Türkiye Fırat’ın doğusunu da temizleme konusunda kararlı. Bunu da defalarca deklare etti, ediyor. Tıpkı harekete geçmeden önce diğerlerinde yaptığı gibi. Yani bir kez daha uyarı aşamasında sabırlar tükenmek üzere, nitekim olası operasyona dönük sinyaller de geliyor. Tabii çok fazla soru işaretiyle de birlikte. Çünkü sorun bölgedeki PYD/PKK’lıları temizlemek değil, Türkiye’nin ısrarlı uyarılarına rağmen teröristlere hamilik yapan ABD’nin varlığı. Ki o ABD daha geçtiğimiz günlerde Trump’ın imzaladığı strateji belgesiyle Suriye’den çıkmayacağını, yani kalıcı olduğunu açıkladı. Menbiç için verdiği sözlere rağmen sürekli kıvırmalarıyla da bunu çok net ortaya koydu, koyuyor. Açıkçası, ABD’nin kendi elleriyle besleyip eğittiği ve silahlandırdığı, Fırat’ın doğusundaki PYD/PKK oluşumundan vazgeçmesi zor. Dahası, bölgedeki terörist yapılanmasında İngiltere ve Fransa’nın da parmağı var. Dolayısıyla da en kritik soru şu:
Türkiye Fırat’ın doğusuna ABD’ye rağmen operasyon yapar mı ya da nasıl yapar?
“Normal şartlarda yapamaz ama Türkiye böyle
Fetullahçı Terör Örgütü’ne yönelik yürütülen soruşturmalar ile açılan davalar sebebiyle yurt dışına kaçan ve haklarında yakalama kararı olan çok sayıda kişi var. Bunların hepsi de Türkiye aleyhine faaliyetlere, onlara kucak açan ülkeler de hamiliğe devam ediyorlar. Hem de Türkiye tarafından ısrarla yinelenen iade edilme taleplerine rağmen. O nedenle de sınır ötesi operasyonlara odaklanan MİT bugüne kadar 18 ülkeden 100 civarında FETÖ’cüyü paketleyip Türkiye’ye getirdi. Dolayısıyla da firardaki tüm hainler korku ve panik içinde. Çünkü MİT FETÖ’cülerin yerini tespit ediyor, aylarca takibe alıyor ve dışarı bilgi sızmıyor. Yani TSK, Emniyet ve yargının yanı sıra FETÖ’cülerin en fazla sızdığı kurumlar arasında yer alan MİT’teki hainlerin temizlenmesiyle önceden bilgi uçurma ya da yanlış yönlendirmeyi önlemek açısından epey yol alınmış durumda. Epey diyoruz zira daha tam anlamıyla arınma sağlanmış değil. Nitekim daha birkaç gün önce MİT Sinyal İstihbarat Dairesi bünyesindeki 15 astsubayın FETÖ’yle bağlantısı saptandı. İşte bu noktada akla gelen soru da şu:
Dünyanın bir çok noktasındaki hainleri bulan, hatta Pensilvanya’daki elebaşının da ensesinde olan MİT, nasıl oluyor da darbe
Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan gerilim doğrudan terör örgütleriyle bağlantılı. Daha doğrusu, ezeli dost ve müttefik(!) ABD’nin teröristlerle olan anlaşılmaz ilişkilerine odaklı. Yani lafa geldiğinde “teröre ve teröriste” karşı olduğunu söyleyen ABD samimi olsa sorunlar aşılacak. Ama ABD ne yapıyor? Hem PKK/PYD’ye hem de FETÖ’ye açıkça ve ısrarla kol kanat geriyor. Bunun son örneği de ABD Dışişleri Bakanlığı’nın her yıl yayımladığı Terörizm Ülkeler Raporu’nun 2017 versiyonundaki PKK’nın Suriye uzantısı YPG’nin terör örgütü sayılmaması ve Fetullah’ın da terörist başı değil, din adamı olduğu gibisinden skandal tespitler. Dahası, aynı raporda “Türkiye’nin terörle mücadele çabaları FETÖ’ye yönelik soruşturma sebebiyle etkilendi” ve “Türkiye’nin sıklıkla sağlam olmayan delillere dayanarak ‘FETÖ’ ya da terör bağlantılı oldukları iddiasıyla kasım ayından bu yana 150 bin kamu çalışanının görevine son verildi” şeklinde garip saptamalar da var. Yani Türkiye’nin ısrarlı iade talepleri ve girişimlerine sessiz kalan ABD, şimdi de FETÖ’ye karşı yürütülen mücadeleye kafayı takmış durumda. Utanmasa FETÖ, PKK adına suç işlemek ve casusluktan yargılanan rahip Brunson’ı salıverin dediği gibi, FETÖ’
Soçi zirvesi ve kararları İdlib’e dönük, sadece Suriye rejimi ile Rusya’nın değil, ABD, İngiltere ve Fransa’nın da saldırı olasılığını kaldırdı. Yani ABD’nin Türkiye ile Rusya’yı, İran’ı karşı karşıya getirmek ve Astana sürecini bozmak, bunlar olurken de Türkiye’yi Fırat’ın doğusundaki PYD/PKK devletçiğine razı etmek tezgâhı da bozuldu. Dolayısıyla da ABD sözcülerinin “Suriye’de şiddeti azaltacak her samimi çabayı memnuniyetle karşılıyoruz. Umarız (İdlib’deki) çatışmasızlık kalıcı olur” şeklindeki açıklaması kulağa hoş gelse de inandırıcı değil. Aynen Menbiç’ten YPG’nin çıkarılmasına ilişkin süreç ve silahların toplanmasına dönük verdiği sözler gibi... Çünkü orada da ABD çözümden yanaymış görüntüsü verdi ancak bunlar sadece lafta kaldı...
Açıkçası, dememiz o ki; ABD her fırsatta şiddeti azaltacak samimi girişimleri desteklediğini söylüyor ya da o havayı veriyor ama aslında samimi olmayan bizzat kendisi. Niyesi de çok açık. Rusya’nın Suriye’deki üstünlüğünden rahatsız, hele de İdlib’de Türkiye ile Rusya’nın orta yolu bulması hiç işine gelmedi, gelmiyor. O nedenle de Suriye’de iç savaşın, kaosun bitmesini istemiyor. Kışkırttığı İsrail’in Lazkiye’ye yağdırdığı füzeler ve kazaen Suriye’
Dünyanın birçok ülkesine tüyen FETÖ’cüleri tek tek paketleyen, Sincar’da PKK’nın lider kadrosundan Mam Zeki’yi(İsmail Özden)keklik gibi avlayan, Reyhanlı katliamının planlayıcısını Esad’ın kalbinden söküp alan MİT, iki askerimizi şehit eden hainleri de Afrin’de bulup getirerek bir kez daha “helal olsun” dedirtti. Yani artık yapanın yanına kar kalmıyor. Türk istihbaratı ve güvenlik güçlerinin senkronize çalışmalarıyla hainler ya oldukları yerde yok ediliyor ya da paketlenip Türkiye’ye getiriliyor. Hem de İngiliz, ABD, İsrail, Rus, Fransız, İran gizli servislerinin cirit attığı yerlerde. Üstelik son Lazkiye ve Afrin operasyonları ise doğrudan Suriye gizli servisi El Muhaberat’ı atlatıp söküp alma... Ki Lazkiye’den paketlenen terörist Muhaberat tarafından yönlendirildiğini itiraf eden bir hain. Dolayısıyla da Suriye gizli servisinin korumasında olduğu çok açık. Yani MİT, haftalarca, aylarca bu alçağı takip ediyor ve paketliyor ama Muhaberat’ın ruhu duymuyor. Nasılını ve niyesini eski Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
“Genelde bu tip faaliyetler doğrudan ilgili yerde değil üçüncü bir ülkede yapılır. Mesela İranlı bilim adamını İsrailliler
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “Seçim gecesi Genel Merkez’e davet ettik, gelmedi” iddiasını reddeden Muharrem İnce, “Bu hayatımda gördüğüm en büyük siyasi yalandır. Böyle bir davet olmadı. Bunu kim söylüyorsa yalan söylüyor” dedi. İnce ayrıca “Kemal Bey’in yerinde olsam koltuğu terk ederdim” ifadelerini kullandı.
CHP’de yerel seçimlere kadar dondurulmuş gibi görünen parti içi iktidar kavgasında görüşler ve çözüme dönük öneriler dört gün boyunca Milliyet’te detaylarıyla yer aldı. Yani bir anlamda herkes eteğindeki taşı döktü. Söz sırası 24 Haziran’da aldığı oylarla partisini sollayan ve “Genel başkanlık koltuğu benim hakkım” çıkışıyla CHP’deki tartışmanın baş aktörü olan Muharrem İnce’de... Gerçi İnce, CHP’nin başına neden talip olduğunu defalarca anlattı ama o koltuğa giden yol konusunda yaşananlar ve yapılan hamleler açısından hâlâ flu olan fazlasıyla detay var. Dahası, önceleri İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığına pek sıcak bakmayan İnce’nin şimdilerde buna yeşil ışık yakması gibi bir durum söz konusu. Dolayısıyla da biz sorduk, İnce yanıtladı. Tabii söz de öncelikle çok partili hayata geçtikten sonra doğru dürüst iktidar yüzü göremeyen 95 yaşındaki CHP’nin bugünkü
Mart 2019’daki yerel seçimlerde yasal olarak ittifak söz konusu değil ama partiler arasında iline, bölgesine göre güçlü olanı desteklemek geçerli. Dolayısıyla da hem iktidar hem de muhalefette 2014 yerel ile 24 Haziran’daki son Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçim sonuçlarına odaklı birliktelik arayışları gündemde. Özellikle de İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere büyükşehirlerde ve bıçak sırtı kaybedilen ya da kazanılan illerde... Yani siyaset cephesinde bol toplama, çıkarma içeren, kâğıt üstünde bir seçim havası var. Tabii tüm hesaplar da her iki taraf açısından kazanmak üzerine. Ama bir o kadar da yanılgı olasılığıyla. Çünkü bir taraf diyor ki şu anda CHP’li belediye başkanlarının olduğu büyükşehirlerin ve illerin birçoğunda, 2014 yerel seçim sonuçlarına göre AKP ile MHP oylarının toplamı CHP’nin aldığı oyların çok üzerinde. Evet, bugün İYİ Parti faktörü var ama buna rağmen CHP’de olan bazı illerde dengeler iktidar lehine değişebilir. Hele de CHP’deki parti içi çekişmeler ve küskünlükler dikkate alındığında...
Buna karşılık diğer taraf ise değil eldekileri kaybetmek, tersine, yenilerini, hatta İstanbul, Ankara gibi en önemli belediyeleri almak iddiasında. Buna