Eylemsizlik sürecine son vermesiyle birlikte karayollarında patlayıcı düzeneklerini veya bomba yüklü araçları infilak ettirerek eylemlerini sürdüren PKK, yeni dönemde YDG-H gruplarının organizesinde kent ve ilçe merkezlerini hedefine aldı.
Kandil’den gelerek teslim olan PKK’lıların da içinde yer aldığı ve 2013’ten itibaren yavaş yavaş örgüt faaliyetlerinin bünyesine alınan YDG-H gruplarının amaçları, Devrimci Halk Savaşı çerçevesinde “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki ilçelerde ‘halk ayaklanmasıyla kurtarılmış bölge’ yaratmak” olarak tanımlanıyor.
Varto, Silvan, Yüksekova ve en son Cizre kırsal kadrolarıyla bağlantılı YDG-H gruplarının, halk ayaklanmasını hazırlayıp uygulamaya koymak istediği ilçeler oldu. Örgütün yeni stratejisi kapsamındaki Devrimci Halk Savaşı’nın hedefi sadece bu yerleşim merkezleri değil... Başka ilçeler de sırada bekliyor.
Final yılında başarısızlık
Bu noktada, “1990’lı yıllarda kırsalda baskınlar yaparak etkinliğini genişletmek isteyen PKK’nın, şimdi neden şehirleri hedef aldığı” sorusu önemli hale geldi.
Süreci biraz geriye aldığımızda, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çözümlemelerinde, Demokratik Özerklik’in gerçekleştirilememesi sonucunda yeni
7 Haziran seçimlerinin ardından yükselişe geçen terör olaylarının gölgesinde gerçekleşen Ak Parti 5. Olağan Kongresi, beklendiği gibi sonuçlandı.
Arka arkaya yaşanan PKK merkezli terör eylemleri nedeniyle kongrenin organizasyon içeriği Genel Başkan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun talimatı sonrasında değiştirildi. Daha önce kullanılması planlanan bazı slogan ve şarkılar bu gerekçeyle çalınmadı.
Kongreye hitap eden Davutoğlu’nun konuşması sık sık, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez”, “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganları ve Samanyolu şarkısıyla kesilirken, tribünlerden sıkça tekbir getirildi. Davutoğlu’nun, liste tartışmalarının öne çıktığı kongredeki konuşmasında, sık sık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın adından söz etmesi dikkati çekti. Davutoğlu, Ak Parti’nin 13 yıllık sürecinden örnekler verdiği konuşmasının önemli bölümünü “birlik-beraberlik” mesajları vermeye ayırdı.
1 Kasım seçimlerine hazırlık kapsamında Ak Parti kadrolarına konuşan Davutoğlu’nun, “Hem demokrasi, hem kamu düzeni”, “Hem özgürlük, hem güvenlik” ve “Türkiye’nin her köşesine meşruiyet hâkim olacak” sözleri dikkati çeken değerlendirmeleri arasındaydı.
Davutoğlu, son olarak Cizre’de yaşananları isim vermeden
Yeniden yoğunlaş-tırdığı eylemlerinde “strateji ve taktik” değişikliğe giden PKK’nın, güvenlik güçlerinin kullandığı güzergâhlara yerleştirdiği yüklü patlayıcıları infilak ettirmesiyle başlayan eylem süreci, yeni değerlendirmelerin yapılmasını zorunlu hale getirdi.
PKK’nın yeni süreçte “basit ve risksiz olması” nedeniyle tercih ettiği yola patlayıcı döşeme taktiğinde örgütün kullandığı el yapımı patlayıcılar, C-4 plastik patlayıcıyla güçlendirilen amonyum nitrat ve fosfat-potasyum karışımından imal ediliyor.
400 kat etki
Biraz daha açmak gerekirse, çiftçi gübresi ya da şeker gübresi olarak bilinen ve özellikle bir dönem El Kaide’nin eylemlerinde kullandığı fosfat-potasyum karışımını amonyum nitratla karıştıran PKK bombacıları, bu karışım içine yaklaşık 300 gram ağırlığında C-4 plastik patlayıcıyı yerleştiriyor.
Düzenekteki fünyenin patlattığı C-4’ün hareketlendirdiği gübre ve nitrat karışımı yaklaşık 400 kata varan bir etki gücüne sahip oluyor. Böyle bir düzenek, tonlarca ağırlıktaki bir tankı havaya kaldırma gücü yaratıyor. Hele ki bomba düzeneği karayolunun altındaki bir menfeze yerleştirildiğinde etkisi daha da katlanıyor. Menfeze veya yol kenarına yerleştirilen
Yeniden aktif eylem sürecine dönüş yapan PKK, bu kez farklı eylem türleriyle karşımıza çıktı.
Örgüt, 1990’lı yıllardaki kanlı köy ve mezra basma, ağır silahlarla askeri birliklere, polis binalarına saldırma eylemlerini terk etmiş gözüküyor.
Bunun yerine, askeri birlik ve üs bölgeleri ile polis binalarına karşı uzaktan taciz atışları yapmanın yanı sıra bombalı araçlarla saldıran örgüt militanları, yollara / menfezlere yüklü miktarda patlayıcı gizleyip uzaktan kumanda ile patlatarak güvenlik güçlerine ağır zayiat verdirmeyi tercih etmeye başladı.
Eylem yöntemlerindeki değişikliğin temel iki gerekçesi var.
İlki; elde çok miktarda ağır silah ve patlayıcı olmasına karşın, baskın eylemlerini gerçekleştirecek kapasitede silahlı örgüt üyelerinin yetersizliği.
Bilindiği gibi; örgütün iyi yetişmiş silahlı kadrolarının büyük bölümü halen IŞİD’e karşı Suriye’de çarpışıyor.
Eğitimli örgüt kadroları, PYD saflarında gerek doğrudan çatışmaya girme, gerekse PYD kadrolarının eğitiminde görev alıyor.
İkincisi ise yeni dönemde uygulanan eylemlerin örgüt açısından daha az riskli olması.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun erken seçim kabinesindeki en büyük sürprizlerden birisi vali kökenli İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok’un İçişleri Bakanlığı’na getirilmesiydi.
7 Haziran seçimlerinden önce İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturan Müsteşar Sebahattin Öztürk, bu kez “veto yiyerek” yerini Altınok’a bıraktı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 17-25 Aralık sürecinde İstanbul’u emanet ettiği Altınok’un İçişleri Bakanlığı’na getirilmesinin perde arkasında, “emniyet teşkilatının bu yılki terfi ve tayin sürecinde yaşanan önemli bir olayın yer aldığı” bilgisi kulislere düştü.
Büyüteç’te daha önce emniyette Gülen grubunun tasfiyesi sonrasında yeni bazı dini cemaat ve akımların hareketlenmeye başladığını aktarmıştım.
Bu yeni hareketlenmede Gülen grubu gibi Nurcu akımlardan “Okuyucular” ve “Yazıcılar” grupları ile bir dönem Gülen cemaatinin “emniyet imamı” olduğu bilinen Kemalettin Özdemir’e yakınlığıyla bilinen polislerin yeraldığı “Közcü”lerin yetki ve makam çatışmasını konu etmiştim. Özdemir’e yakın olan polisler, Osman Hilmi Özdil’in cemaatin emniyet imamı olmasının ardından tasfiye edilmişlerdi. Köz grubu, bu kez Özdil’in tasfiyesinin ardından teşkilat içinde
Çözüm Süreci’ne son verdiğini açıklayan PKK/KCK’nın; Doğu ve Güneydoğu’da başlattığı eylemler dizisi içindeki Varto ve Silvan olaylarının, örgütün içinde bulunduğu yeni dönemle ilgili önemli ipuçlarını barındırdığını söylemek yanlış olmaz.
Önce Varto’da ardından Silvan’da yaşananlar, hareketin lideri Abdullah Öcalan’ın önemsediği “örgütsel strateji”nin son noktası olarak değerlendirilebilir.
Geriye dönüp baktığımızda, örgütün kuruluşunun ardından inşa aşamasında bir dizi çözümlemeler yapan Öcalan, her örgüt yapısında olduğu gibi Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) sürecini genel anlamda; “Stratejik savunma - Aktif savunma - Stratejik denge - Stratejik saldırı - Halk ayaklanmaları / Kurtarılmış bölgeler” olarak tanımlar.
Türkiye’nin “terörle mücadelede tecrübe kazanımı” olarak tanımlanan 30 yılı aşan bu süreç; artık, Öcalan’ın çözümlemelerinde son aşamaya gelindiğini gösteriyor. Son aşamanın bir sonraki evresi ise “bir devlet kurumuna” kadar giden bir yol olarak özetlenebilir.
Çözüm Süreci’nin hem devlet hem de PKK tarafından benzer tarihlerde askıya alınmasıyla birlikte örgüt öncelikle il ve ilçe merkezlerinde büyük hareketlilik yaratmaya başladı.
İlk hareket 2012’de
Bu çerçevede, Muş’un
Çözüm Süreci’ni sona erdirdiğini açıklayan PKK’nın demokratik özerlik ilan ettiği bölgeler arasında yer alan Muş’un Varto ilçesinde valilikçe başlatılan sokağa çıkma yasağı dün sabah kaldırıldı. Sokağa çıkma yasağının devam ettiği saatlerde PKK’lılar ile güvenlik güçleri arasında yaşanan çatışmalarda 6 PKK’lı öldürüldü. Güvenlik uzmanları, Varto’da yaşananları, “PKK için de güvenlik güçleri için de önemli bir provaydı. PKK, bütün ilçeye yayılan bir kalkışmayı amaçladı. Güvenlik güçleri ise sokağa çıkma yasağı ilan ederek PKK’lılara, halka zarar gelmeden müdahale amacındaydı. Değerlendirmemiz, operasyonun başarılı olduğu yönünde” diye değerlendirdi.
Sokağa çıkma yasağının sona erdirilmesinin ardından dün ilçede yaşanan gelişmeler, 20 saatten fazla süreyle cadde ve sokaklarında sadece güvenlik güçleri ile PKK’lıların dolaştığı ilçedeki olaylarla ilgili ipuçları verdi. PKK’nın niçin Varto’yu hedef seçtiği sorusunu yanıtlamadan önce, ilçenin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından “riski yüksek 12 ilçe” arasında sayıldığını anımsatmak gerekir.
Kulan’daki şehitlik
Varto, tıpkı Cizre, Silopi, Yüksekova, Nusaybin, Şemdinli, Eruh gibi PKK’nın önem verdiği ilçe merkezleri arasında.
Suruç ve Ceylanpınar olaylarından sonra terörle mücadele konusundaki konsept değişikliği ve yansımaları malum.
Bu kapsamda, 24 Temmuz’da tüm birimlerine özel genelge gönderen Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), “terör örgütlerinin muhtemel eylemlerine karşı istihbari çalışmalara ağırlık verilerek elde edilen bilgiler doğrultusunda zaman kaybetmeksizin operasyonel faaliyetlerin başlatılması” talimatını verdi.
Aynı talimat yazısında EGM; bina, araç ve personele yönelik muhtemel istihbarat faliyetlerine karşı İstihbarata Karşı Koyma (İKK) çalışmalarına ağırlık verilmesini istedi.
PKK’nın pusu-vur-kaç eylem tarzına yönelik olarak polis birimlerine gelen ihbarların doğrulanmasını isteyen EGM, ihbarın doğruluğunun anlaşılmasının ardından özel harekat unsurlarından da destek alınarak olay yerine ekiplerin sevk edilmesi emrini verdi.
Bölgede düzenlenen operasyonlardaki en önemli hedef, Çözüm Süreci’ni “kadrolarını takviye ve güçlendirme süreci” olarak değerlendiren PKK’nın, özellikle Doğu ve Güneyoğu’daki kırsal kadrolarının şehirlere inmesini engellemek oldu.
Kırsalla şehirin birbirine çok yakın olduğu Hakkari, Şırnak, Van, Bingöl gibi kentler ile Cizre, Silopi, Nusaybin,