Eylemsizlik sürecine son vermesiyle birlikte karayollarında patlayıcı düzeneklerini veya bomba yüklü araçları infilak ettirerek eylemlerini sürdüren PKK, yeni dönemde YDG-H gruplarının organizesinde kent ve ilçe merkezlerini hedefine aldı.
Kandil’den gelerek teslim olan PKK’lıların da içinde yer aldığı ve 2013’ten itibaren yavaş yavaş örgüt faaliyetlerinin bünyesine alınan YDG-H gruplarının amaçları, Devrimci Halk Savaşı çerçevesinde “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki ilçelerde ‘halk ayaklanmasıyla kurtarılmış bölge’ yaratmak” olarak tanımlanıyor.
Varto, Silvan, Yüksekova ve en son Cizre kırsal kadrolarıyla bağlantılı YDG-H gruplarının, halk ayaklanmasını hazırlayıp uygulamaya koymak istediği ilçeler oldu. Örgütün yeni stratejisi kapsamındaki Devrimci Halk Savaşı’nın hedefi sadece bu yerleşim merkezleri değil... Başka ilçeler de sırada bekliyor.
Final yılında başarısızlık
Bu noktada, “1990’lı yıllarda kırsalda baskınlar yaparak etkinliğini genişletmek isteyen PKK’nın, şimdi neden şehirleri hedef aldığı” sorusu önemli hale geldi.
Süreci biraz geriye aldığımızda, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çözümlemelerinde, Demokratik Özerklik’in gerçekleştirilememesi sonucunda yeni eylem biçimi olarak “Devrimci Halk Savaşı”nın uygulamaya konulduğunu görüyoruz.
Özellikle örgütün “final yılı” olarak adlandırdığı 2012’de başarıya ulaşmak yerine devletin güvenlik güçlerinin inisiyatifi eline aldığı ve “bitme noktasına gelindi” değerlendirmeleri yaptığı PKK’nın bu başarısızlığı örgüt yönetimini kaçınılmaz olarak yeni modele doğru yönlendirdi.
Öcalan’ın görüşleri doğrultusunda Devrimci Halk Savaşı modeline geçiş yapan PKK yönetimi, örgütün şimdiye kadar uyguladığı “kırsala dayalı savaş” modelinin örgüt kadrolarını direniş içinde tutması ve yenilmez hale getirmesine karşın “başarıya ulaşmayı engellediği” görüşünü ortaya koydu.
Başarıya ulaşmak için planlanan Sovyet tarzı halk ayaklanması modelinin örgüt ve kitle yapısına uygun olmadığını değerlendiren PKK yönetimi, “sonucunun çok ağır olabileceği” gerekçesiyle söz konusu plandan vazgeçti. Bunun yerine, örgüte daha kolay adapte edilebilecek ve örgüt kadrolarından kabul görecek “kırsalda ve şehirde birbiriyle bağlantılı, organize, dengeli çatışma modeli”nin uygulanmasıyla başarıya ulaşılabileceği anlayışı kabul gördü.
Üçlü kuvvet yapısı
Daha önce dile getirdiğim; Öcalan’ın, “örgütün varlığının son aşaması” olarak tanımladığı “halk ayaklanması / kurtarılmış bölgeler” sürecini yürüten PKK yönetimi, demokratik özerkliğin kurulması ve yürütülebilmesi için “şehirlerde daha güçlü örgütlenmenin” ve “şehir savaşının zorunlu olduğu” görüşlerini seslendirmektedir.
Kaldı ki halen örgütün uyguladığı “kıra dayalı şehir savaşçılığı” başlıklı talimatnamede, yürütülen mücadelede görev alması gereken 3 kuvvet şöyle açıklanmaktadır:
1. Kır savaşçıları: Zayıflatılması, azaltılması değil, aksine güçlendirilmesi ve büyütülmesi gerekir.
2. Şehir savaşçıları: Savaşı yürütecek yeni bir savaşçı türüdür. Şehrin koşullarına göre insan seçilmeli, ona göre eğitilmeli, örgütlenmeli ve savaşılmalıdır.
3. Serhildanlar: Gençlik ve kadın örgütlülüğüne dayalı, legal imkanları kullanan, fakat onunla kendini tam bağlamayan, meşruiyeti kendisine esas alan, meşru savunma kapsamında hareket eden bir serhildan hareketi üçüncü bir kuvvet olarak devam etmelidir.
Aynı talimatnamede, şu değerlendirmeler dikkat çekiyor:
“- Ordunun üzerimize gelmediği, operasyon yapmadığı durumlarda adım adım araziye üslenilmeli ve “Alan Hakimiyeti” genişletilmelidir.
- Esas savaş alanı şehirlerdir. Zira düşman hedefleri ve kurumları şehirlerdedir. Savaş, bu anlamıyla esas olarak şehirlerde olmalıdır.”
İşte bu nedenle yeni eylem stratejisiyle PKK, aynı anda hem kırsaldaki kadrolarıyla bombalı eylemler yaparken, hem de şehir merkezlerinde halk ayaklanmasıyla kurtarılmış bölge yaratmayı hedefliyor.