Türkiye, geçen hafta iki önemli terör eylemini birbiri ardına yaşadı.
Önce IŞİD, Sultanahmet Meydanı’nda Alman turist kafilesine yönelik canlı bomba eylemini gerçekleştirdi. Ardından PKK, Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde polis lojmanlarının önünde içinde 1 ton patlayıcı bulunan aracı havaya uçurdu.
PKK ve IŞİD’in gerçekleştirdiği birbirinden farklı iki terör eylemi gerek dünya, gerekse ülke kamuoyunda büyük tepkiye neden oldu.
Sultanahmet ve Çınar eylemlerini tek başına ‘kriminal’ ortamda değerlendirmek yeterli olmayacaktır.
IŞİD’in canlı bomba eylemi, sadece Türkiye’ye değil Almanya’ya net bir mesaj taşıyor. Olayın ardından yapılan tespitlere göre, canlı bomba eylemcisi, daha önce Sultanahmet’te keşif yaparak Alman turistlerin Alman Çeşmesi’ne geldiğini belirledi.
Olay günü yine aynı bölgeye gelen eylemci, özellikle Almanlara karşı bu eylemi gerçekleştirdi. Eylemin hedefinin tesadüfi olmadığını söylemek mümkün.
Bu bağlamda, eylemin hedefi olan Almanya, IŞİD’le mücadele amacıyla hem uçak hem de askerini Türkiye’ye gönderdi. Uçaklar geçen aralıkta, askerler ise yılbaşının hemen ertesinde İncirlik’e geldi.
IŞİD’in ülkemizdeki eylemlerine bakıldığında Sultanahmet eylemi Türkiye açısından da öne
7 Haziran ve 1 Kasım’daki iki genel seçimden beklediği sonuçları alamayan Cumhuriyet Halk Partisi, 35. Olağan Kurultayı’nı 2019 seçimlerine yönelik vizyon değişikliği beklentileri altında gerçekleştirdi.
Partinin kurmayları yaptıkları değerlendirmelerde, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun tek aday olduğu kurultayın amacını, partiyi 2019 seçimlerine taşıyacak vizyon ve kadroların belirlenmesi olarak dile getirdiler.
35. Olağan Kurultay’da partinin programı yenilenecek ve partinin tüzüğü elden geçirilecek. Kılıçdaroğlu’nun yakın ekibi, özellikle sosyal demokrat bir anlayışın güçlü biçimde yer alacağı yeni parti tüzüğünden fazlasıyla ümitliler.
Ayrıca, bu kurultay sonrasında daha dinamik, örgütlenmiş, iç sorunlarıyla uğraşmayan sokağa hâkim bir CHP’nin yaratılacağı kanaati var.
Yaşayan CHP genel başkanlarından Altan Öymen, Kılıçdaroğlu’nun hemen yanındaki koltukta kurultayı takip ederken, Deniz Baykal’ın başka bir yerde delegelerin arasında, Hikmet Çetin’in ise locada oturmayı tercih etmesi dikkati çekti.
Ana muhalefet partisinin olağan kurultayının üç ana teması vardı: Demokrasi, değişim ve kardeşlik.
Ankara Arena’ya asılan pankartların ortak mesajı ise barış, özgürlük ve demokrasiydi.
İst
Van Gölü kenarındaki lüks villayı kiralayan ‘Başkale Gücü’nü deşifre eden polis, başarılı bir operasyonla eylem timini etkisiz hale getirdi. PKK’lı grubun, baharda yapılması planlanan yeni kalkışmaya hazırlandıkları belirlendi
PKK’nın, “halk ayaklanması”nı gerçekleştirmek amacıyla Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki il ve ilçelerde başlattığı “hendek eylemleri” süreciyle mücadele devam ederken, Van’da gerçekleştirilen operasyonun perde arkasına bakılmasında fayda var.
Van operasyonuna geçmeden önce, biraz geriye gidelim.
Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı, 19 Aralık’ta il emniyet müdürlüklerine önemli bir yazı gönderdi.
Yazıda, PKK’nın Türkiye sorumlusu ile “öz savunma” birimleri sorumluları arasında 16 Aralık’ta gerçekleşen bir telsiz görüşmesinin detayları yeraldı.
Örgüt yöneticilerinin telsiz konuşmalarında, güvenlik güçlerinin “bu kez kapsamlı operasyon” gerçekleştirileceği belirtilirken, PKK kadrolarına şu talimatlar verildi:
Hükümetin, yeniden hızlandırdığı AB temaslarının önemli köşetaşlarından birisi vize serbestisi.
Yıllardır Avrupa ülkelerine vizeyle giriş yapma eziyetini çeken Türk vatandaşları, sürecin olumlu yürütülmesi halinde bu yılın ekim ayından itibaren belirli koşullar altında AB ülkelerine vizesiz giriş yapma olanağına kavuşacak.
AB Bakanlığı, sürecin olumlu yürütülmesi için büyük çaba sarf ediyor.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır başta olmak üzere bakanlık kadroları Türk vatandaşları için büyük önem taşıyan Ekim 2016 tarihinde ‘vize serbestisi’nin uygulanması için emek harcıyor.
Vize serbestisi sürecinin ortaya çıkmasıyla birlikte, kamuoyunda ister istemez bilgi karmaşası yaşanıyor.
Resmi açıklamaların yapılmasına karşın kamuoyunda yaşanan bu karşamadan kurtulmak amacıyla AB Bakanlığı, ‘Türkiye-AB Vize Serbestisi Diyaloğu’ adıyla özel bir broşür bastırıp dağıtmaya başladı.
Süreci tüm boyutlarıyla anlatan bu broşürde yer alan bilgilerin önemli bölümlerini, akıllardaki soru işaretlerini gidermek amacıyla soru-yanıt olarak Büyüteç’e alıyorum.
Türk vatandaşları için Schengen ülkelerine vizesiz seyahat ne zaman başlayacak?
“Terörle mücadelenin, teröristle mücadeleden farklı olduğu” gerçeğinden yola çıkan İçişleri Bakanlığı, yeni proje hazırlığında. Bakan Ala’nın talimatıyla Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, “Türkiye’nin ilk terörle mücadele master planı”nın çalışmasına başladı...
Müsteşar Muhammed Dervişoğlu’nun başkanlığında oluşturulan çalışma ekibi, devletin, silahlı güçlerinin yanısıra sivil güçlerin de terörle mücadeleye nasıl katılacağını planlayacak. Planın yürürlüğe girmesiyle tüm kamu kurumları terörle mücadeleye destek verecek...
Hükümetin değişiklikler yaptığı terörle mücadele konsepti, sadece silahlı güvenlik güçlerine değil, bu güçlerin dışında kalan tüm devlet kurumlarına sorumluluklar yüklüyor
Türkmenistan dönüşü uçakta gazetecilerle sohbet eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gülen cemaatinin emniyet teşkilatından tasfiye edilip edilmediği sorusunu şöyle yanıtladı:
“Bir defa ben ‘Emniyet bunlardan temizlenmiş midir” sorusuna ‘Hayır, temizlenmiştir” diyemem.”
İç ve dış siyasi gündemle ilgili açıklamaları nedeniyle Erdoğan’ın bu soruya verdiği yanıt biraz satır arasında kaldı.
Özellikle emniyet ve adliye teşkilatı içinde örgütlendikleri ortaya çıkarılan Gülen hareketine yakın devlet görevlilerinin, 17-25 Aralık sürecindeki “bir numaralı” hedefi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, aynı soruya verdiği yanıtın devamı daha da önemli:
“Bundan sonraki süreçte; bence, İçişleri Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, Emniyet İstihbaratı’nın olsun, hepsinin çok daha farklı çalışması lazım. Ortaya konacak bir koordinasyonla bu adımların atılması lazım. Bu temizlik tabi kolay bir iş de değil. Yıllar yılı bunlar oralara sızdılar, ciddi manada örgütlendiler. Bu yaşananlar da bu örgütlenmenin neticesidir.”
Erdoğan’ın mesajı
Erdoğan’ın 17-25 Aralık’ın ardından başlatılan “tasfiye süreci”nin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen hâlâ temizliğin bitirelemediği
Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesinde kamu görevlilerinin ihmalinin olup olmadığını ortaya çıkarılmasını sağlayacak iddianamenin mahkemece kabul edilmesi, yeni bir sürecin başlangıcı oldu.
Savcı Gökalp Kökçü’nün uzun uğraşlar sonucunda hazırlayıp mahkemeye gönderdiği iddianame, öncelikle “Dink’in bir organizasyon” tarafından öldürüldüğünün ipuçlarını ortaya koydu.
Bu iddianame aynı zamanda “devlet içinde başka bir yapının kontrolü ele aldığını, özellikle istihbarat alanındaki yaşananları ve gelişmeleri kendi sistemine göre programladığını” da günışığına çıkardı.
Savcı Kökçü, iddianamesinde; Dink’in öldürülmesi sürecinde faaliyet yürüttüğünü belirlediği Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı’ndaki (İDB) Dini Motifli Terör Örgütleriyle Mücadele Şubesi bünyesindeki (bilinen adıyla Radikal Dinci Terör Örgütleriyle Mücadele Şubesi / C Şubesi) “C-5” masa amirliğinin “yasadışı” biçimde görev yaptığını delillendirdi.
Elbette Dink cinayeti, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüyle sonuçlanan helikopter kazası, Malatya Zirve Yayınevi olayı ve ulusalcılık akımlarını yakından izleyen C-5 masasının bir günde kurulmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.
İki