İzmir’de devam eden askeri casusluk davasında yargılanan 357 sanığın beraat ettiğini açıklanmasından 7 gün sonra internet üzerinden yayın yapan haber sitelerine önemli bir haber düştü.
Habere göre, Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği görevini yürüten Hakim Albay Muharrem Köse, görevinden alınarak pasif göreve atanmıştı.
Köse’nin yeni görevi, eskisine göre daha düşük konumda ‘şube müdürlüğü’ oldu.
Köse, bizzat Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar tarafından Adli Müşavirlik görevinden alındı.
* * *
Biraz geriye gidelim. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, 2010’da başlatılan ve 3 yıl süren ‘Askeri Casusluk’ soruşturması kapsamında 49’u görevdeki askerler olan 93 kişiyi tutuklattı.
Soruşturma savcılığı, yaklaşık 2 bin sayfalık iddianame hazırladı. İddianamenin yanısıra 315 ek klasörden oluşan dosya çerçevesinde, ‘Askeri gizli bilgi ve belgeleri ele geçirme, bulundurma’ suçlamasıyla 49’u görevdeki askerler olmak üzere 79’u tutuklu ile birlikte 357 sanık hakkında dava açtı.
Hava Kuvvetleri Komutan- lığı’na ait servis araçlarına yönelik saldırıda teröristin kullandığı bomba yüklü araçla ilgili yapılan teknik çalışmalar, terör örgütlerinin geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça önemli.
Bir süredir yaşadığımız süreç, özellikle PKK’nın yeni eylem stratejisi kapsamında ipuçları veriyor.
Önceleri, devletin güvenlik güçleriyle kırsalda çatışan PKK’nın, eylemlerini artık şehir merkezlerine kaydırmasının yanı sıra eylem biçimlerini ‘canlı bombalar’ ve ‘bombalı araçlar’ şeklinde belirlemesi, eylemlerin öncesinde örgütün ‘ciddi’ sayılabilecek bir organizasyonu yaptığını da ortaya koyuyor.
Ankara’da terörist Abdülbaki Sömer’in kullandığı bomba yüklü aracın, yapılan araştırmalarda ‘ikiz plakalı’ çıkması, PKK’nın eylemlerinde yeni taktik ve teknikleri kullandığının işareti olarak yorumlanıyor.
Gerek terör örgütlerinin, gerekse bazı suç yapılarının günümüzde kullanmayı tercih ettiği ‘ikiz plaka’ uygulaması, polisin kontrolünden kurtulmanın en kolay yöntemi olarak karşımıza çıkıyor.
‘Change araba’ya
Hava Kuvvetleri Komutan-lığı’na ait servis araçlarına yönelik bombalı araç saldırısının ardından, eylemi gerçekleştiren teröristin kimliği tartışmalara neden oldu.
Hiçbir izahı olmayan ve 28 masum insanın yaşamını yitirmesine neden olan saldırıyı gerçekleştiren eylemcinin kimliği, soruşturmayı yürüten güvenlik birimlerince Suriye uyruklu Salih Neccar olarak tespit edildi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun saldırının ertesi günü yaptığı değerlendirmede kamuoyuna açıkladığı bu ismin nasıl tespit edildiğinin perde arkasına bakmakta fayda var.
17 Şubat akşamı saat 18.31’de yaşanan patlamadan sonra ‘güvenlikli alan’ haline getirilen Merasim Sokak’ta çalışmalara başlayan Ankara Emniyeti Olay Yeri Şubesi görevlileri eylemin delillerinin peşine düştü.
Önce bir parmak, sonra el bulundu
Saatlerin 23.00’ı gösterdiği dakikalarda olay yeri inceleme uzmanı polislerden biri, parmağa benzeyen bir et parçasını patlayan araçtan uzakta, yerde buldu.
Büyük bölümü yanmış halde bulunan bu et parçasını dikkatle inceleyen uzman polis, bunun sol ele ait bir parmak olduğunu gördü. Bunun üzerine, hemen laboratuvara gönderilen el parmağındaki parmak izi tespitine yarayan çizgilerin (papiller) yanmanın
Suriye sınırındaki gelişmeler, önümüzdeki bahar aylarının ‘yaz sıcaklığı’nda geçeceğinin sinyallerini veriyor.
PKK yörüngesindeki PYD’nin hareketliliğine karşı Türkiye’nin cumartesi akşamı gerçekleştirdiği top atışlarının PYD mevzilerine ulaşıp hedefini bulması, bu harekâtın ardından ABD ile diplomatik görüşmelerin yapılması, Suudi Arabistan’ın gönderdiği uçakların İncirlik’e konuşlanması, Rusya destekli Esad güçlerinin Rakka’ya dayanması, Halep’ten yeni bir göç dalgası olasılığının belirmesi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ‘kara harekâtı yapılması gerektiğini’ belirten açıklamaları...
Bunların hepsi neredeyse 48 saat içinde olup biten gelişmeler.
Dışarıda bunlar olurken, içeride yaşananlar da geri kalmıyor.
Terör örgütlerinin kamu güvenliğini tehdit boyutları yükseldi. Terör örgütlerinin bir bölümü güçbirliği yaparken, özellikle radikal dinci IŞİD’in ne zaman nerede neler yapabileceğini kestirmek oldukça güç.
Devletin istihbarat kurumları ve güvenlik güçleri alarm konumunda.
Bu tabloyla doğrudan bağlantılı biçimde başka bir durum ise Antalya’daki turizmin geldiği nokta.
›› Terör örgütü PKK ile PYD ve KCK arasındaki organik ilişki, üç yapının tüzüklerinden ve sözleşmelerinden açık bir şekilde anlaşılıyor. Üçünde de önderin Öcalan olduğu belirtiliyor
›› İstihbarat birimlerinin tespitlerine göre, PKK kadrolarında yer alan bazı üst düzey isimlerin PYD içinde görev alması, bu birlikteliğin en önemli işareti olarak göze çarpıyor
ABD’nin, PKK’nın Suriye kolu olarak bilinen PYD’ye desteğinin süreceğinin açıklanması, hem dış hem de iç siyasette yankı bulmaya devam ediyor.
Washington yönetiminin IŞİD’e karşı “başarı kazandığı” gerekçesiyle desteklediği PYD’yi, terör örgütü olarak görmediğini resmi olarak seslendirmesi Ankara’nın tepkisini çekerken, önümüzdeki sürecin sinyallerini vermesi açısından da önem içeriyor.
Suriye’de başlayan iç savaş sonrasında, ülkenin kuzeyinde ve Türkiye sınırına yakın bölgedeki Rojava çevresinde yapılanması bulunan PYD’de, PKK’lı kadroların görev yaptığı daha önce gündeme gelmişti. Ayrıca, TSK’nın hava operasyonları sonrasında güvensiz bölge haline gelen Kandil’in bazı bölgelerindeki kadroların, bu kışı daha güvenli olan Rojava’da geçirmesi de PKK-KCK-PYD birlikteliğinin diğer işareti.
Öcalan’ın açılımları
Bu kapsamda, tartışmanı
Türkiye, zorlu bir süreçten geçiyor.
Bu zorlu sürecin en önemli iki bileşeni hiç kuşkusuz iç ve dış siyaset. Bileşenlerden üçüncüsü ise diğer iki bileşenle doğrudan bağlantılı olan terör örgütlerinin faaliyetleri ve terörle mücadele çalışmaları.
Bugün geldiğimiz noktada, DHKP/C, PKK ve IŞİD, güvenlik güçlerinin mücadele ettiği yerel ve dış kaynaklı terör örgütlerinin en önemlileri olarak karşımıza çıkıyor.
DHKP-C ve PKK’nın yerelliği de tartışılıyor. İki terör örgütü, küreselleşme sonucunda yerel olmaktan çıkıp ‘dış destekli’ hale gelmekle birlikte insan kaynağı ve hedefleri kapsamında henüz yerel olarak değerlendiriliyor.
2011’de Suriye’de baş gösteren iç çatışmalar sonrasında bölgede yeşeren terör ortamı çerçevesinde oluşan ve ağır terör eylemleri gerçekleştiren radikal dinci IŞİD artık tüm dünyada biliniyor. Terör eylemlerini Suriye ve Irak’la sınırlandırmayan örgüt, El Kaide yapısı altındaki Selefi örgütlenmeyle tüm dünyayı tehdit eder hale geldi.
İstediği anda, istediği yerde, istediği güçte terör eylemi gerçekleştirme kabiliyetine ulaşan IŞİD’in bu durumu, hedef aldığı ülkelerde ciddi sıkıntılar yaratmaya başladı.
IŞİD-PKK-DHKP/C üçgeni arasında kalan Türkiye’de güvenlik güçleri
Sultanahmet’te gerçekleşen ve 11 Alman turistin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan canlı bomba eylemi, İstanbul’un güvenlik sorununu bir kez daha gündeme getirmişti. IŞİD’in eylemi sonrasında kente gelen Başbakan Ahmet Davutoğlu, güvenlik zirvesini toplamış; Başbakan, Türkiye’nin en büyük metropolünün yöneticilerince bilgilendirilmişti.
Başbakan Davutoğlu’na sunulan rakamların bir bölümünü, İstanbul’un durumunu net olarak ortaya koyuyor.
Önce nüfustan başlayalım. İstanbul’un nüfusu en son 14 milyonu geçti. Bu sayı bazısı Avrupa’da olmak üzere 28 ülkenin nüfusundan daha fazla. Bu rakamla bağlantılı biçimde kentteki hareketli insan kitlesiyle bu rakam 18 milyona yükseliyor.
Kentte 100 binin üzerinde -Suriyeliler hariç- yerleşik yabancı var. Sadece Fatih’te 12 binin üzerinde ikâmet izinli yabancı yaşıyor. Bu ikâmet izinli yabancıların ilk sırasında Türkmenistanlılar, ardından Azeriler ve Gürcüler geliyor.
Türkiye’nin en büyük metropolünde 342 bini kayıtlı yaklaşık 500 bin dolayında Suriyeli barındığı değerlendiriliyor.
İnsan hareketliliği
Bu rakamların yanısıra Atatürk Havalimanı’nı geliş ve gidiş olarak kullanan yıllık yolcu sayısı 61 milyon. Sabiha Gökçen’de bu rakam 28 milyon. İki
Hükümetin, PKK ile mücadelede uygulamaya koyduğu yöntem değişikliği sonrasında en önemli satır başlarından birisi “Terörle Mücadele Master Planı” oldu.
İçişleri Bakanlığı’nın koordinesinde, tüm devlet kurumları ve kuruluşlarının görev alması öngörülen master plan, aynı zamanda hükümetin yeni “Çözüm Süreci” olarak da değerlendiriliyor.
Master plan çerçevesinde ilk olarak PKK’dan temizlenen bölgelere güvenlik güçlerinin yerleşmesi için yeni karakolların kurulması ve güçlendirilmiş güvenlik kuvvetlerinin bu karakollarda güvenliği sağlaması planlanıyor. Bununla bağlantılı olarak “Özel Harekatçı” polislerin sayılarının artırılacağı bilgisi kamuoyuna yansıdı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Terörle Mücadele Master Planı kapsamında Şırnak ve Hakkari’nin, Cizre ve Yüksekova’ya taşınmasının planlandığını açıklaması, tartışmaları da beraberinde getirdi.
Güneydoğu’da özellikle Şırnak’ın Silopi ve Cizre ilçeleri ile Diyarbakır merkezdeki Sur ilçesinde çatışmalar devam ederken, master plan çalışmalarına hız verilmiş durumda.
Uzun süreç
Bakanlıklar, kendilerine bağlı kurumların plana sağlayacağı destekle ilgili çalışmalar yapıyor.
Tabii unutulmaması gereken bir konu; güvenlikçi konsepti ağır basan bu master