Montessori Anaokulu'na Nasıl Karar Verdik?

28 Haziran 2013

İnanamıyorum. Sonunda o zaman geldi, çattı. Önümüzdeki hafta salı günü oğlum ilk kez okula başlayacak. Öyle uzun boylu değil, anaokulundan bahsediyorum elbette…

Aylardır gündemimizdeydi anaokulu konusu. Son dönemde Can evde oldukça sıkılmaya başlamıştı. Bütün gün dipdibe olduğumuz için, enerjim bir noktadan sonra bitiyor ve onun hızına yetişemiyordum. Sonuçta hem yaptığım işler yarım kalıyor, hem de Can’ı tatmin edemediğimi hissederek, üzülüyordum.

Bir diğer sıkıntımız da Can’ın kendi yaşıtı çocukları görmemesi ve onlarla iletişime geçememesiydi. Amerika’da bizim oturduğumuz sitede maalesef çocukları dışarıda oynatacak bir alan yok. En yakın park için arabaya binerek 5-10 dakika gitmemiz gerekiyor. Zaten sitede çocuk parkı olsa dahi, küçük çocukların dışarıda beraberce oynaması gibi bir kavram yok. Belki müstakil evlerin yanyana olduğu mahallelerde biraz olabilir. Oralarda bile küçük çocukları çok fazla sokakta göremezsiniz. Genellikle çocukların arkadaşları evlere çağırılır. Evin arka bahçesinde, yüksek çitlerin korumasında, dışarıya erişimi olmayan bir ortamda oynarlar. Çocuklar biraz daha büyüyüp, teenager denilen 10'lu yaşlara gelince arkadaşlarıyla beraber dışarı

Yazının Devamı

Bir Denklem: (Bebek + Havuz = Deli İşi)

30 Mayıs 2013

Yaz geldi. Havanın sıcaklığına höfff-pöfff edip, evde miskin-miskin oturuyorsunuz. Deniz ve havuz fikirleri tatlı tatlı dimağınızı kaşındırıyor. İçeceğini eline alıp şezlonga kurulmuş kadınlar, suyun içinde cıbı-cıbı yüzen çocuklar ve neşe içinde barbekü yapan adamlar. Hava pırıl-pırıl. Fonda hareketli bir müzik çalıyor. Hayali bile güzel değil mi? Şeytan diyor ki giy bikinini, at çantaya havlunu, güneş yağını, Dan Brown’unu… Tak şıpıdık terliklerini ayağına. Doğru su kenarına… Ahhh! Anladım… Siz bekarsınız ya da “evli ve çocuksuz” dediğimiz familyadan. Hani şu yıkandıktan sonra ütü istemeyen “dertsiz” masa örtüleri var ya… İşte tam onun gibi

Yaz mevsimi geldiğinde benim gibi evli ve çocuklu kadınları deriiin bir düşünce alır. Yaz, tatil yapmak, hele hele içinde “deniz ve havuz” kelimeleri geçen bir tatil bizim için ekstra çalışma ve yorgunluk demektir. Yine de kendimizi bu tür ortamlara girmekten alamayız. Ne de olsa çocuğumuzun büyümesi, gelişmesi ve hayattan zevk alması için bol bol suya girmesi, yerlerde debelenip ağzına/burnuna kum kaçırması ve eve geldiği anda bir köşeye fırlatılıp unutulan deniz kabuklarından toplaması gerekir. Dur, o kadar nankör olmayayım. Çocuğunuz

Yazının Devamı

Bebek Bezinin Anatomisi

25 Mayıs 2013

Hazır bez mi? Kumaş bez mi? Günümüzde pek çok yeni ebeveyn için böyle bir soru mevcut bile değil. Annelerimizin zamanındaki bez kaynatmalara, sızdırmasın diye üzerini muşambayla kaplamalara, ucu açılıp bebeğin pamuk tene batan çengelli iğnelere dönmek istemiyoruz. Haklıyız da… Annelik zaten zor zenaat. Bir bebeğin tuvalet eğitimi alana kadar ortalama 6,000 bez değiştirdiği düşünülürse, neden kendi elimizle hayatımızı zorlaştıralım ki?

Hatırlarsanız daha önce nı değerlendiren bir yazı yazmıştım. O yazımda her iki tercihin kullanım kolaylığı, maliyeti ve çevreye etkileri üzerinde durmuştum. Yazımı yayınladıktan sonra kendisi de yakın geçmişte bebek sahibi olan arkadaşım Berrak, “Herşeye değinmişsin, ama, bebek bezi içindeki toksik maddelere çok da anlatmamışsın.” dedi. Haklıydı da… Bebek bezinin içeriğine dair tartışmaları daha önce duymuş, ancak bu konuda derinlemesine bir araştırma yapmaya vakit bulamamıştım. İşte bu yazımda bu konuyu ele alıyorum.

Bir bebek bezini makasla ortadan kestiğimizde 3 ana katmandan oluştuğunu görüyoruz:

Hazır bezin dış katmanı polietilen’den oluşmuştur. Polietilen, yemeklerimizin üzerini kapadığımız streç filmle benzer içeriğe sahip, plastik

Yazının Devamı

Hamile Kadın Ne İster?

23 Mayıs 2013

Ey koca! Ey erkek arkadaş! Ya da yaşamındaki hamile kadını anlamak isteyen sevgili okur!

Eczaneden satın alınan test evde yapıldı. Gözlerini yuvalarından oynatan “iki paralel çizgi” çıktı. Bir de doktara gidildi ve teyit edildi. Tebrikler! Hayatınız daha önce olmadığı kadar değişmek üzere. Belki de bir baba, dayı, amca ya da dede oluyorsun.

Hamilelik, kadın hayatında çok özel bir dönem. Önündeki 9 ay boyunca o yıllardır tanıdığın kadın gidecek. Yerine fiziksel ve duygusal olarak tamamen farklı birisi gelecek. Daha önce baba olmuşsan belki yaşanacaklar hakkında bir fikrin olabilir. Ancak bu duyguları ilk kez tadıyorsan sana müthiş bir hizmetim var:

Hayatındaki hamile kadını anlamak ve onun suyuna giderek, kalbini kazanmak için harika bir el kitabı: Hamile kadın ne ister?

Hamile kadın en önce sağlıklı bir çocuk doğurmak ister. Kiminin gönlünden kız, kiminin gönlünden erkek geçer. Kimisi için de cinsiyeti hiç farketmez. “Sağlıklı olsun, eli-ayağı düzgün olsun da ne olursa olsun” der…

Hamile kadın uyumak ister. Gece, gündüz, kısa ya da uzun… Kafası sürekli yastık arar. Belki de önündeki uzun ve yorucu aylara bir hazırlıktır bu. Şöyle gerine-gerine, rahatsız edilmeden,

Yazının Devamı

Bebeğimin Kendine Güvenini Nasıl Geliştirdim?

20 Mayıs 2013

Can 2 aylık falandı sanırım. Tek yaptığı uyumak, uyanmak, süt içmek, mıçmak ve yeniden uykuya dalmaktı. Bir gün, uykuya daldığı bir anda, o masum suratına bakmış ve dudaklarımdan “Senin hakkında en büyük dileğim bir an önce büyüyüp bağımsızlığına kavuşman ve kendi iradenle hareket etmen.” cümlesi dökülüvermişti. Bilirsiniz o yaşlarda beslenmesi, temizliği, uykusu, kısacası herşeyi bizim kontrolümüzde… Belki anlamsız gelecek ama bunları kendi başına yapacağı günlerin çabucak gelmesini dilemiştim. Ahh! Sanki bu işleri yapmak zoruma gitmiş de şikayet eder gibi oldum. Öyle değil. Sanırım ne demek istediğimi biraz daha açmam gerek.

Bir anne bebeğini 9 ay boyunca taşıyınca onu vücudunun bir parçası gibi algılıyor. Anne için bu algı bebeğin doğumundan sonra da uzun bir süre devam ediyor. Aslında bu algı belli bir ölçüye kadar sağlıklı da. Annenin çocuğuna ilgi göstermesi, şefkat göstermesi, çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını gidermesi hep bu özel bağlılık sayesinde oluyor. Bebek için de aynı şey geçerli. Hayatının ilk aylarında anneden farklı bir birey olduklarını algılayamıyor. Ancak zaman içinde annenin ötesinde de bir dünya olduğunu ve kendisinin bağımsız bir birey

Yazının Devamı

Anneler Günü Ne Rezil Bir İcatmış Kardeşim

13 Mayıs 2013

Herkes bir laf tutturmuş gidiyor. “Anneler Günü ticari bir gün oldu. Yok tüketim çılgınlığı yaratıyor. Yok bir gün değil hergün anneler günü olmalı. Zati hiç sevmem kendisini. Falan da, filan da. (Burayı Anneler Günü’nün ne kadar rezil bir icat olduğuyla ilgili türlü cümleyle doldurun. Konuyu ne kadar uzatırsanız o kadar iyi…) Ama işin garibi, bunları söyleyenler “Yine de anneler gününüz kutlu olsun.” diyerek mesajlarını bitiriyorlar.

Hele gardaşlarım. Arkadaşlarım! Bir durun hele! Germeyin kendinizi öyle… Bir rahatlayın. Sonra da bırakın bu klişe lafları. Cidden her yerde o kadar çok söylendi ki, anlamını yitirdi artık. Ha şurada dünyaya ilan ediyorum: Ben Anneler Günü’ne bayılıyorum. Hatta bırakın Anneler Günü’nü, Babalar Günü, Sevgililer Günü ve başımıza musallat edilen bilumum “ticari güne” sevdalıyım. Neden mi?

Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin. Anneler Günü’nü ticari bulan hangi anne arkadaşım anneler gününde hatırlanmaktan, ziyaret edilmekten, telefonla aranmaktan, bir demet çiçek almaktan hoşlanmaz? Anneler Günü diye şöyle gerine gerine uyumaya, kahvaltımızın ve gazetemizin yatağımıza gelmesine, sonra da kız arkadaşlarımızla bir kafeye gidip, bir yandan

Yazının Devamı

Anasına Bak Kızını Al(mı?)

12 Mayıs 2013

İki adım yürüdükten sonra şişen ayak bileklerim, fazla ayakta durmaya, aynı pozisyonda uzun süre oturmaya ya da yatmaya, hele ki ağır taşımaya hiç gelemeyen belim ondan miras. Eskiden bizi ayırmak kolaydı. İnce uzun olan kızı, orta boylu hafif toplu olan anası derlerdi. Ama şimdilerde o genç kızlıktaki incecik vücudumdan eser kalmadı. Seneler geçtikçe kilolar alınıyor. Alması kolayken, vermesi de zor oluyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de saçımı kulak hizasında kestirdim. İki hafta önce alışveriş merkezine giderken asansörde aynaya bakıştık. Aynı o olmuşum. İkizi gibi… Zaten telefonda sesimizi kimse ayırdedemez. Tam da “anasına bak, kızını al“…

Fiziğimiz böyle benzeşirken huylarımız, zevklerimiz hiç benzeşmez. Beraber alışverişe çıkarız. Beğenerek birbirimize gösterdiğimiz şeyler tamamen ayrı tellerden çalar. Yıllar boyunca zıt şeyleri birbirimize beğendirmeye çalışıp durduk. Son senelerde moda zevklerimizin uyuşması ihtimalinden umudu kesti. Artık benim beğendiğim tarzda, ve nasıl da yapıyorsa vücuduma cuk diye oturan şeyler hediye ediyor canım benim. (Ya da belki benim tarzım gizlice onunkine yakınlaştı?)

Ev işlerinde pek bir hamarattır. Kardeşimin senelerdir

Yazının Devamı

Kocam Bebeğin Bakımına Yardım Etmiyor

8 Mayıs 2013

Türk aile yapısında sık duyduğumuz bir şikayet: Kocalar bebek bakımına yardım etmiyor. Kendi çocuğunu bir kez bile kollarına alıp uyutmamış, bir kase yoğurt yedirmemiş, alt bezini değiştirmemiş babalar var. Bizim çilekeş anne de bloglarda, sosyal medyada çocuğunu slingde taşıyan, karısına kahve yapan, haftasonları keyif uykusu yapmasına imkan tanıyan babalara gıptayla bakıyor. Kocası yardım etmeyen kendisi gibi talihsiz anneleri çevresine toplamış, ağlanıyor da ağlanıyorlar…

Zaten “yardım etme” kelimesi başlı başına arızalı bir kelime. Bana göre yardım etme kelimesi şunu çağrıştırıyor: Çocuğa bakmak kadının esas sorumluluğumuş da erkek de ona yardımcı olan bir kişi konumundaymış gibi. Hani erkek yardım edebilir de, etmeyebilir de… Kadının işi mecburi, erkeğinki ise opsiyonel.

Kusura bakmayın biraz sert bir giriş oldu. Niyetim kimseye laf etmek değil. Ancak bu işte bir terslik var gibi geliyor. Hani Çin işi Japon işi bunu yapan iki kişiydi? Bazı erkekleri çocuk doğduktan sonra etkisiz eleman haline getiren nedir?

Bu yazımda çocuk bakımında işbölümü yapmayan koca tiplerini bir bir inceleyeceğim. Gerçekçi bir inceleme olacak bu. Yazdıklarım bazılarının işine gelmeyebilir,

Yazının Devamı