Bebeğimin Kendine Güvenini Nasıl Geliştirdim?

Can 2 aylık falandı sanırım. Tek yaptığı uyumak, uyanmak, süt içmek, mıçmak ve yeniden uykuya dalmaktı. Bir gün, uykuya daldığı bir anda, o masum suratına bakmış ve dudaklarımdan “Senin hakkında en büyük dileğim bir an önce büyüyüp bağımsızlığına kavuşman ve kendi iradenle hareket etmen.” cümlesi dökülüvermişti. Bilirsiniz o yaşlarda beslenmesi, temizliği, uykusu, kısacası herşeyi bizim kontrolümüzde… Belki anlamsız gelecek ama bunları kendi başına yapacağı günlerin çabucak gelmesini dilemiştim. Ahh! Sanki bu işleri yapmak zoruma gitmiş de şikayet eder gibi oldum. Öyle değil. Sanırım ne demek istediğimi biraz daha açmam gerek.

Haberin Devamı

Bebeğimin Kendine Güvenini Nasıl Geliştirdim

Bebeğim, Canımın İçi

Bir anne bebeğini 9 ay boyunca taşıyınca onu vücudunun bir parçası gibi algılıyor. Anne için bu algı bebeğin doğumundan sonra da uzun bir süre devam ediyor. Aslında bu algı belli bir ölçüye kadar sağlıklı da. Annenin çocuğuna ilgi göstermesi, şefkat göstermesi, çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını gidermesi hep bu özel bağlılık sayesinde oluyor. Bebek için de aynı şey geçerli. Hayatının ilk aylarında anneden farklı bir birey olduklarını algılayamıyor. Ancak zaman içinde annenin ötesinde de bir dünya olduğunu ve kendisinin bağımsız bir birey olduğunu keşfediyor. Bebek sahibi olmanın asıl heyecanlı yönleri bence ondan sonra başlıyor.

Ufak bebekler pek minnoş oluyorlar kabul ediyorum. Kendi çocuğum olsun-olmasın bir yenidoğanı ya da ufak bir bebeği kucağıma aldığımda hissettiklerimi tarif bile edemem. Ancak ilk başlarda bebeğinizle aranızdaki ilişki biraz tek yönlüymüş gibi hissediyorsunuz. Yani sizden sevgi, şefkat, koruma gibi son derece yoğun duygular bebeğe doğru yöneliyor. Ancak sizin varlığınız ona güven ve mutluluk verse bile bu duygularını en azından sözlü olarak ifade edemiyorlar. Tek iletişim araçları ağlamak. Bir de ara sıra yakaladığımız ve adeta içimizin yağlarını eriten o gülümsemeleri.

Bebekten randımanı ancak 5-6 aylık olup emeklemeye başlayınca alıyorsunuz. 1 yaşını geçip ayağa kalkmaya ve sizinle oynamaya başlayınca işler daha eğlenceli bir hale geliyor. Hele yürümeye ve konuşmaya başlayınca tadından yenmiyor.

Haberin Devamı

Sus! Sen Daha Küçüksün

Çevremde gözlediğim kadarıyla Türk aile yapısında ufakları fazlaca koruma ve kollama duygusu var. Özellikle annelerde bu duygu biraz abartılı boyutlarda. O nedenle restoranlarda 3-4 yaşında çocukların hala ağzına kaşıkla yemek sokulduğunu, çocuğun bir ayakkabısını bağlamaktan aciz olduğunu, bir yere giderken yanına alınacak oyuncağın bile anne tarafından seçildiğini görüyorsunuz. Çocukların kendi fikirleri olamazmış gibi davranılıyor. Herhangi bir konuda fikir beyan eden ufak çocuklara “Cık-cık! Bak sen şuna! Büyümüş de küçülmüş…” deniyor.

Annenin ve ailenin korumacılığı daha büyük yaşlarda da devam ediyor. Evlenene kadar eli soğuk sudan sıcak suya girmemiş, bir makarna haşlamayı / bir yumurta kırmayı bile bilmeyen, faturaların nasıl ödendiği konusunda fikri bile olmayan çocuk tipleri hep bizden çıkıyor. Bu çocuklar okul ya da evlilik gibi nedenlerle aileden ayrıldıkları noktada hayatın gerçekleriyle yüzyüze kalıyorlar. Görüyorlar ki yaşam baba ocağında, anne kucağında gördükleri gibi değil. Büyük bir güvensizlik duygusuna kapılıyor, zorluk çekiyor, üzülüyor, bocalıyor ve uyumsuzluk yaşıyorlar. Güvensizlikten kaynaklanan sorunlar iş yaşantılarını, aşk yaşantılarını ve sosyal ilişkilerini etkiliyor.

Haberin Devamı

Bir de kendine güvenin cinsiyetçi boyutları var. “Sen erkeksin, sana herşey serbest” diye egosu gereksiz yere şişirilen, içtiği bir bardak su bile odasına götürülerek el bebek gül bebek büyütülen erkek çocukları, evlenince tüm sorumlulukları eşlerinden bekliyorlar. Eş adeta annenin fonksiyonlarını devralıyor. Bütün pohpohlamalara rağmen erkek çocuklarının kendine güven duygusu sağlıklı bir yönde gelişmediği için, eşine karşı kıskanç ve aşırı korumacı davranışlar gösteriyorlar.

Kız çocukları da ataerkil aile tipinin zorlamasıyla silik, geri planda kalan, isteklerini dile getirmeyen, güvensiz bireyler haline geliyor.

Kısacası geleneksel Türk aile tipinde çocuk ana rahminde değil 9 ay, adeta 19 yıl taşınııyor. Evden ayrılma vakti geldiğinde “doğan” çocuk hayat beklediği gibi çıkmayınca ağlamaya ve çevresindekileri de ağlatmaya başlıyor.

Ne Yapmalı?

Bireylerin hayatta başarılı olmalarını sağlayan, narsistlik ya da budalalık ölçüsüne kaçmayacak kadar sağlıklı bir güven duygusunun temelleri bence çocuk çok küçükken atılıyor. Belki de bebeklikte bile diyebilirim. Bu nedenle Can’ın büyüme sürecinde en özen gösterdiğim konulardan biri de bir birey olarak varlığının farkına varması ve özgüveninin süratle gelişmesiydi.

Can’ı çok sevmeme rağmen onu hiçbir zaman vücudumun bir uzantısı gibi görmek istemedim. Doğduğu ilk andan beri onu bir birey olarak kabul ettim. Çok küçükken ihtiyaçlarını kendi başına gideremeyeceğini elbette biliyordum. O nedenle ihtiyaçlarını görmesine severek yardımcı oldum. Dikkat ederseniz ihtiyaçlarını gördüm demiyorum. Çünkü bir yenidoğan bile sütü nasıl içeceğini bilir. Tuvaletini yapabilir. Kendi başına uyur ve uyanır. Bunlar içgüdüseldir. Sadece bunları yapmak için yardıma ihtiyacı vardır. O süt ağıza yaklaştırılmalı, yapılan kaka ve çiş temizlenmeli ve uyuması için ona güvenli bir ortam yaratılmalıdır. Ben de annesi olarak bunları yapmasına yardımcı oldum. Tüm ihtiyaçlarını kendi başına karşılayacak noktaya gelene kadar da aynı ilgiyle yardım etmeye ve yol göstermeye devam edeceğim.

Bebekler ve küçük yaştaki çocuklar için de özgüvenin gelişmesi için yapılacak şeyler var. Bunlardan en çok bilinen ve uygulananları kısaca özetlemek gerekirse:

  • Fiziksel ihtiyaçlarına zamanında ve düzenli olarak yanıt vermek: Ağladığında ilgilenmek, karnını doyurmak, altını temizlemek
  • Duygusal ihtiyaçlarını doyurmak: Çocuğu sevmek ve sevdiğini belli etmek, sarılmak, öpmek, onunla ilgilenmek
  • Onunla oynamak: Çocukların oynayarak sadece eğlenmediklerini, aynı zamanda öğrendiklerini biliyoruz. Bebekler oynama esnasında bol bol tekrar yaparlar. Bu tekrarlardan sıkılmamak da güven duygusunun gelişmesinin anahtarı
  • Yeteneklerini desteklemek: Müzik mi?, spor mu?, bale mi?, resim mi? neyi seviyorsa, neyi yaparken kendini mutlu hissediyorsa onu desteklemek, başarılarıyla, çabalarıyla ve yarattığı ürünlerle gurur duyduğunuzu belirtmek

Bir de bunların dışında bizim Can’a uyguladığımız ve faydalarını şimdiden görmeye başladığımız şeyler var. O da çocuğa kendi hayatıyla ilgili kontrol ve aile içinde yapılacak işlerle ilgili sorumluluk vermek. Örnekler verirsem…

  • Neredeyse 5-6 aylıktan itibaren Can’ı yemeklerini kendi başına yemesi için teşvik etmeye başladık. Emzirme süreci bitince süt biberonunu sadece el kavrayışı gelişene kadar destekledik. Ondan sonra kendi biberonunu hep kendi tuttu. Katı gıdaları 1-2 ay gibi çok kısa bir süre kaşıkla verdik. Ardından hep tabağıyla önüne koyduk ve kendi istediği şekilde ve istediği kadar yemesine izin verdik. Önceleri elle yerken sonra sırasıyla kaşığa, çatala ve bıçağa terfi etti. Şu anda 25 aylık. Uzunca bir süredir yemeklerini, biraz döke saça da olsa, kendi başına yiyor.
  • Su içmesi konusunda, yine 5-6 aylıktan itibaren, oynadığı alanda erişebileceği yere biberonuyla su koyduk. Böylece ne zaman suya ihtiyacı olsa kendi başına gidip içebildi. Şimdi su içmeyi çok seviyor.
  • Çamaşırları makinaya atmama, yıkanmış çamaşırları kurutucuya asmama yardımcı oluyor.
  • Eline ıslak bir bez verirsek oyun şeklinde de olsa erişebildiği yerlerin tozlarını alıyor.
  • Yıkanmaya hazırlanırken kendi çoraplarını ve pantalonunu çıkarmasını bekliyoruz. Biraz uzun sürse de çıkarıyor. Yıkandıktan sonra giyeceği elbiselerini kendi seçiyor. Bazen mevsime uygun ayarlar yapıyoruz.
  • Yerleri süpürge yapmaya bayılıyor. Tabii elektrik süpürgesi henüz onun için çok ağır. Ancak biz süpürürken 3-5 dakika da olsa makinayı ona tutturup yerleri süpürmesine izin veriyoruz.
  • Oyun oynarken her yere düştüğünde aceleyle onu yerden kaldırmıyoruz. Elbette ciddi bir şekilde düşüp ağlarsa onu kucaklayarak sakinleştiriyoruz. Ancak basit düşmelerde kendi başına kalkmasını bekliyoruz.
  • Katladığım elbiselerini yamuk-yumuk olsa da çekmecesine yerleştiriyor.
  • Birşeyi yapmakta başarısız olduğunda onun yerine yapmak yerine yeniden yapması için teşvik ediyoruz. Mesela bazen tezgahın üzerindeki su bardağına erişemediğinde suyu eline vermek yerine, suyu tezgahta erişebileceği yere iterek kendi almasını sağlıyoruz.
  • Oyuncaklarını biz toplarken “şunları getir ve oyuncak kutuna koy” deyince yardım ediyor. Bazen oyuncaklarını bir yandan kutulara doldururken diğer yandan da boşaltarak oyuna dalıyor. Yine de çabalıyor olmasını görmek öyle güzel ki…
  • Son dönemlerde sofra hazırlanırken tabak, çatal, bardak gibi eşyaları ona veriyoruz. Masanın üstüne koyarak bize yardım ediyor.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Her evde çocuğa uygun ve güvenli bir şekilde yerine getirebileceği sorumluluklar aranınca bulunabiliyor. Elbette bu yaşlarda ev işlerinde yaptığı yardımlardan bir büyük bir beklentimiz yok. Yardım fikrine alışması, bunları kendi başına becerebileceğine dair güven duygusunun gelişmesi bizim için yeterli. Biraz daha büyüyünce odasını toplamasını, bulaşıklara yardım etmesi ve yemek pişirmesini de öğreteceğiz. Elbette gözümüz hep üzerinde olacak.

Dikkat ederseniz erkek çocuğu olması sorumluluklar açısından bizim evimizde herhangi bir ayrım getirmiyor. Bunları her insanın bilmesi ve yapması gereken gündelik yaşam fonksiyonları olarak kabul ediyoruz. Bu şekilde davranarak oğlumuzun gelecekte sorumluluklarını bilen, kendine/yapabileceklerine güvenen ve hayata hazır bir birey olacağına inanıyoruz.

Her bebek sorumluluk alıp, kendine güvendikçe açılan mucizevi bir çiçek… Oğlumun bir birey olması ve yaptıkları bana gurur ve mutluluk veriyor. Ya siz bebeğinizin güven duygusunu geliştirmek için neler yapıyorsunuz?

Sevgiler

Tanla

Diğer yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> @Bebek_ve_Ben
Pinterest>>