İki adım yürüdükten sonra şişen ayak bileklerim, fazla ayakta durmaya, aynı pozisyonda uzun süre oturmaya ya da yatmaya, hele ki ağır taşımaya hiç gelemeyen belim ondan miras. Eskiden bizi ayırmak kolaydı. İnce uzun olan kızı, orta boylu hafif toplu olan anası derlerdi. Ama şimdilerde o genç kızlıktaki incecik vücudumdan eser kalmadı. Seneler geçtikçe kilolar alınıyor. Alması kolayken, vermesi de zor oluyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de saçımı kulak hizasında kestirdim. İki hafta önce alışveriş merkezine giderken asansörde aynaya bakıştık. Aynı o olmuşum. İkizi gibi… Zaten telefonda sesimizi kimse ayırdedemez. Tam da “anasına bak, kızını al“…
Fiziğimiz böyle benzeşirken huylarımız, zevklerimiz hiç benzeşmez. Beraber alışverişe çıkarız. Beğenerek birbirimize gösterdiğimiz şeyler tamamen ayrı tellerden çalar. Yıllar boyunca zıt şeyleri birbirimize beğendirmeye çalışıp durduk. Son senelerde moda zevklerimizin uyuşması ihtimalinden umudu kesti. Artık benim beğendiğim tarzda, ve nasıl da yapıyorsa vücuduma cuk diye oturan şeyler hediye ediyor canım benim. (Ya da belki benim tarzım gizlice onunkine yakınlaştı?)
Ev işlerinde pek bir hamarattır. Kardeşimin senelerdir anlattığı bir hikayesi var. Her dinleyişimizde gülüşürüz: Bir akşam geç saatte annem, nereden estiyse???, yerleri temizlemek istemiş. Sessizce yer kovasına su doldurmuş, emekleme pozisyonunda yerleri siliyor. Üzerinde de sanırım siyah bir kıyafet varmış. Kardeşim de ondan habersiz, odasında otururken koridora çıkmak istemiş. Annemin yerleri sildiğini bilmediği ve koridor da hafif loş olduğu için EVE SİYAH BİR KÖPEK GİRMİŞ ZANNETMİŞ. Çığlığı basmış. Neredeyse aklını yitiriyormuş. (Belki de odasında korku filmi izliyordu…Kujo falan…) Bu olayı anlatınca babam da “Aman oğlum. Bilmez miyim! Herkesin eşi bir odaya dümdüz yürüyerek girer, bizim hanım yere çökmüş geri geri emekleyerek girer. (yer silme pozisyonu) Ben yıllardır alıştım bu duruma…” demez mi… Hem temizliği hoşumuza gider. Hem de böyle inceden takılırız. Hiç kızmaz bize canım annem.
Anlayacağınız, her türlü temizlik bezi adeta “annemin elinin doğal bir uzantısı” gibi dururken benim temizlik bezlerim düzenli bir şekilde katlanmış olarak annemi bekler. Belki de senelerce yüksek dozda temizliğe maruz kalmaktan dolayı bende bir anti-temizlik geni gelişti. Öyle ki, arada temizlik yapma hissi geldiğinde, oturup geçmesini bekliyorum. Şaka bir yana aslında ben de temizliği severim… Hijyen gerekli her noktada (mutfak-banyo) temizliğe varım. Ama fazlasını yapmam. Hele ki temizliği hobi haline hiç getirmem. Gerektiği kadar…
Benim elimde sıklıkla görebileceğimiz uzantı temizlik bezi değil bilgisayar mouse’udur. Annemse teknoloji içeren her durumda “nükleer atık parçasını tahta çubukla dürtüp, sonra da protonlardan koşarak kaçan hurdacı” gibidir. (Lütfen bu haberi hatırladığınızı söyleyin. Hatırlamayanlar için) Belki de haksız değil. Sanki onların döneminde bu kadar çok teknolojik alet var mıydı? En fazla televizyon ve telefon.
Annem herkesi memnun etmeye çalışır. Bu nedenle yorulur, yıpranır, üzülür. Sağlığını ihmal eder. Ben ise hayatta herkesi memnun etmenin mümkün olmayacağına inanır, memnun olmaya niyeti olmayan insanlar için kendimi yıpratmam.
Yetenekler konusu da ilginç. Mesela mutfaktan konuşalım. Annem çok güzel yemek yapar. Mantı, sarma, el açması börek… Aklınıza ne gelirse. Mmmm! Yazarken bile canım çekti. Ben de onu gözleye gözleye bir şekilde yemek yapmayı öğrendim. Bekarken pek elimi mutfağa sürmemiş olsam da evlendikten sonra senelerin birikimi bir patlama şeklinde tencerelere dolmaya başladı. İşin garibi bizim ailede hala kimse benim yemek yaptığıma inanmaz. Evleneli 10 seneyi aşmasına rağmen yaptığım her yemekte “Bunu sen mi yaptın? Başka yemek biliyor musun?” diye sorarlar. Annemle her chat yapışımızda “Bugün ne yemeğin var?” diye sorar. Çeşitleri az bulursa, “Bir çorba da yapaydın. Pilav da ekle” diye talimatlar verir. Sonra da “Onu yapmak çok kolay, dur tarif edeyim” diye malzemeleri bir bir saymaya başlar. İşte böyle…
Kimi konularda benzeşsek, kimi konularda ayrılsak da annem benim en iyi arkadaşım, sırdaşımdır. Bana göre dünyanın en şefkatli insanı, en iyi dinleyicisidir. Dışarıda fırtınalar kopsa annemin eteğine şöyle bir uzanır, o saçlarımı okşarken huzur bulurum ben.
Can’a hamile kaldığımdan beri aklımda tek bir düşünce var. Acaba ben de annem kadar iyi bir anne olabilecek miyim? Sanırım bunu zaman gösterecek ve elbette bunu Can değerlendirecek…
Analarınızın kıymetini bilin. Hele ki yakınlarda oturuyorsanız bugün mutlaka koşun, ziyaret edin. Ben bu sene de Anneler Günü’nü telefonda ya da en iyi ihtimalle chatte kutlayabileceğim. Memleketten uzakta yaşamanın en zor yanlarından biri de bu…
Başta kendi annem olmak üzere, dünya üzerindeki tüm annelerin bu özel gününü kutluyor, ellerinden ve yanaklarından öpüyorum… Babaannem, Nedret halam, büyük anneannem ve Kuzey’in anneannesi başta olmak üzere bizi yetiştiren, bizde iz bırakan, kaybettiğimiz tüm annelerimizi de hasretle anıyorum.
ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN!
Sevgiler
Tanla
Diğer yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> @Bebek_ve_Ben
Pinterest>>