Nedense Japonya seyahatlerimi hep nisan ayına denk getirmeye çalışıyorum.
Uçak inişe geçtiği anda sakura mevsiminin cıvıl cıvıl güzelliğini ve
ağaçların çiçeklerinde görünce, uzun süren yolculuğun yorgunluğunu da atıyorsunuz.
Japonca bir sözcük olan ‘sakura’nın Türkçe’si ‘kiraz çiçeği’ demek. 200’den fazla çeşidi olan sakuralar açtıklarında büyüleyici bir hayal alemini gözler önüne seriyor. Ancak Japonlar’ı bu denli tutkun hale getiren sakuralarda hayatın mucizesi gibi derin şeyler var.
Kültürdeki yeri
Sakuranın Japon kültüründe çok özel bir yeri var. Akşam televizyon haberlerinde hava durumundan sonra sakura durumu da veriliyor. Japon kızları sakura kıyafetlerini giyip, gün boyu sokaklarda dolaşıyorlar.
Sakura çiçekleri ağır ağır açıyor ama çok çabuk dökülüyor. Sabahları nehirlerin ve kanalların
Çin atasözünde belirtildiği gibi, bir gün mutlu olmak istiyorsan balık tut. Bütün negatif enerjinizi denize bırakırsınız. Kafanızdaki tilkiler dağılır.
Balıkçılar ölene kadar genç kalır. Çünkü balık tutmak yaşla birlikte sönmeyen tek tutkudur. Yorucu koşullarda geçen eğitim öğretim döneminin sonunda yaz tatiline geldiğim Çanakkale’de her sabah nevalemi hazırlayıp, akşama kadar balık tutmaktan duyduğum hazzı kelimelerle anlatamam.
Denizle tek vücut
1400’lü yıllarda bir ada devleti olan Venedik, deniz ticaretinin getirdiği ekonomik olanaklarla Akdeniz’de büyük güç oldu. Denizden o kadar zengin oldular ki, Venedik Doçu her yıl Bucentaur isimli kadırgayla Adriyatik’e açılır ve Papa’nın gönderdiği bir yüzüğü denize atardı. Bunun anlamı Venedik’in denizle evlendiği ve tek vücut olduğuydu.
Daha çok tolerans
Denizle uğraşan insanlar kolay kolay sinirlenmezler; sinirleri alınmış gibidir. Tarih boyunca denizci uluslar, demokrasiye en kolay geçen ülkeler olarak da dikkat çektiler. Denizin sağladığı kozmopolit etki, denizci uluslarda güven duygusunu artırdı. Denizciliğin doğasındaki bilimsellik ve akılcılık daha toleranslı, daha hoşgörülü ve daha demokrat kitlelerin oluşumuna neden oldu.
Denizle u
Zamanı durdurmak olanaksız. İlerlemenin çok yavaş bazen de çok hızlı olduğunu, değişik yaş dönemlerinde kolayca hissediyorsunuz.
25 yıl önce Samatya’da Arif Develi’nin elleriyle ikram ettiği fıstıklı kebabın tadını dün gibi hissediyorum damağımda. Bu özel mekandan başka şubeler açıp pek çok kişinin bu lezzetlere kolayca erişmesini istedi. Develi sonraları dev bir zincir oldu.
Mutlu bir yolculuk
Türkiye’de un sanayinde ilklere imza atan Erhan Özmen, gastronomiyle yakından ilgileniyor. Tabii ki dizinin dibindeki kızı İpek’in etkilenmemesi de mümkün değil. Anne Mine Özmen de ince zevkleri olan zarif bir hanımefendi.
İstanbul’a her geldiğimde mola yerim, Yeniköy’de bulunan ve İpek Özmen’in işlettiği Sırçacı 14. Özmen’in yolu Ali Develi ile kesişince, Çırağan’da mutlu bir yolculuğa çıktılar. Düğünün yapıldığı yer neresi olursa olsun Develi’nin imza atacağı belliydi. Lokum dağıtılmadı, onun yerine sokak hayvanlarına yardım yapıldı. Yaban mantarlı baklava; pırasa-havuç kıtırları ve adaçayı sosuyla sıcak başlangıç olarak sunuldu. Tam karşımda oturan, baklavanın duayeni Nadir Güllü’yü izliyordum yorum almak için.
Yanı başımda Şölen Çikolata’nın yaratıcısı Ali Çoban da iyi bir gurme. Ana
Kış mevsiminin sonlarına gelindiğinde, çoğumuz kilo verme telaşına kapılırız. Bunun nedeni, deniz mevsiminin yaklaşması ve fazlalıklarımızdan kurtulma isteğidir. Ayağımızı tuzlu suya soktuğumuz andan itibaren de mutlu anlarımız başlar.
Vücudumuzun bütün kaslarını çalıştıran yegane spor yüzme, sağlığımıza olumlu etki yaratır. Deniz suyundaki mineraller sağlık için çok faydalıdır. Dalış ve dalgıçlık, rüzgar sörfü, güneşlenmek, mavi tur ve oltayla balık avlama, denizde mutluluğumuzu artıran faaliyetlerdir.
Önemli protein kaynağı
İnsanlığın toplam protein ihtiyacının beşte biri, su ürünlerinden karşılanır. Dünya çapında sadece balıkçılıkla ilgili sektörlerden geçimini sağlayan
500 milyondan fazla insan var.
Küresel iklim değişikliği ve nüfus artışı sorunları, denizlerin önemini daha da artırıyor. Çünkü gelecekte yeryüzünde tarım ürünleri üretiminde yetersizlikler yaşanmaya başlayacak ve dünya nüfusu beslenme açısından da denizlere bağımlı hale gelecek.
Denizin dibi hazine
Ünlü psikiyatr Viktor Frankl, bir kitabında: “Nazi kamplarında iki yol sunmuşlardı bize: Ya tamamıyla teslim olup kendi benzerlerimize zulmetmek ya da direnmeyi göze alıp iyi insanlar olarak devam etmek. Bu kamplarda hayata anlamla tutunan insanlar ayakta kaldı. Ama umudunu yitirenlerin, kendilerini o totaliter aygıtın pençesinde zavallı varlıklar olarak gören kişilerin çoğu öldü. Tünelin sonunda her zaman ışık vardır, hayata bağlanın” diyor.
Eşini, annesini ve babasını Nazi kamplarında kaybeden Frankl, hayattan hiçbir zaman kopmadı.
Mideniz sizi affetmez
Yurt dışına yerleşmek niyetinde olanlara şöyle söylüyorum: Milyar dolarlarınız bile olsa elin vatanında ikinci sınıf vatandaştan öteye gidemezsiniz. Vatan kavramını orada anlar, anneannenizin menemenini çok özlersiniz. Çünkü oralarda buram buram kokan Kösedere domatesi yok. Kastamonu sarımsağı,
Kayseri pastırması, Trabzon tereyağı, İspir fasulyesi, Meriç pirinci ve sayfalarca yazabileceğim Anadolu ürünleri… Yediğiniz şaşaalı yemekler bir süre sonra Anadolu ‘aş’ını özletecektir.
Üretimden doğan sevinç
Konya Ovası’ndan küçük, 102 milyar dolar tarım ürünü ihraç eden Hollanda’nın geçen hafta yaptıklarını gördükçe yüreğim yaralandı. Şimdi
Michelin yıldızlarıyla ilgili son zamanlarda spekülasyonlar oluyor ve haksız eleştiriler yapılıyor ama sonuç ortada. Geçtiğimiz günlerde Fransa’nın Bourges kentinde bulunan bir esnaf lokantasına isim benzerliği nedeniyle kısa süreli talih kuşu kondu. Restoran sahibi Veronique Jacquet, Michelin rehberinin son açıklamalarını radyoda dinlerken kulaklarınainanamadı.
Küçük boyutlu bir esnaf lokantasının gurme restoran konsepti taşımadığını ve yıldızı hak etmediğini söyleyen Jacquet, insanlara gerçekleri aktardıysa da mütevazı tavrıyla ilgisini artırmayı başardı. Michelin’in daha sonraki düzeltmesi, esnaf lokantasına karşı ilginin azalmasına yetmedi. Michelin, sektöre ismini bir asırda titiz çalışması ve dürüst kararlarıyla yerleştirdi. Öyle kolay kolay da tahtından aşağı inmez. Zaman zaman hataları olsa da fotoğrafın bütününü görmek gerekir.
Neden Türkiye’de yok?
Bana en çok sorulan sorulardan biri Türkiye’de neden Michelin yıldızlı restoranın olmadığı. Şirketin Türkiye’ye kadro ve müfettişlik sistemi kurması gerekiyor. Peki Türkiye’de bir, iki ve üç Michelin yıldızı alacak denli restoran sayısı yeterli mi? Bence hayır. Üç Michelin’e aday yok. İki biraz zor. Bir yıldızı, 1-2 restoran
Bedenimizin tamamıyla yediğimiz gıdalarla inşa edildiğini ve sağlıklı olmak için doğru gıdaları yeterli miktarda almamız gerektiğini her geçen gün daha iyi anlıyoruz.
Gelecekteki sağlığınıza bugünden yatırım yapmak için hiçbir zaman geç olmadığını, haftada iki kez balık yemenin doğru bir yol olduğunu her zaman vurguluyorum. Elbette ki sadece balık, sebze, bakliyat ve meyveyle sorun bitmiyor. Bir zamanlar çok sevdiğim beyaz ekmeğin bir diliminin kaç küp şekerle eşdeğer olduğunu, açlık kan şekerim 100’ün üzerine çıkınca daha iyi anlamaya başladım.
Ekşi maya çalışmaları
Öz Günaydın Fırını’nın sahibi Ankaralı genç iş adamı Zinnur Erol’un kızı İrem, yediği gıdalardan dolayı sık rastlanan bir hormon hastalığına yakalanınca, Zinnur Bey doğal gıdaları araştırmaya adar kendini.
Anadolu’da doğal üretim yapan kişileri bulup çıkarır. Kendisi gibi ekşi mayalı ekmek üretimine gönülden bağlı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ekmekçilik ve Pastacılık Okul Müdürü Mehmet Ali Öztel ile Maya Bankası kurmaya karar verir. Türkiye’de farklı bölgelerde üretilen ekşi mayalı doğal ekmekler olduğunu ve sahip çıkılması gerektiğini söyleyen Erol, Maya Bankası’nın alt yapısını oluşturmaya başlar. İşe Türkiye’nin
Unkapanı Köprüsü üzerinde, Boğaz’da binlerce insan, ellerinde kamışlarla saatlerce denize olta atar. Evlerinden sabah erkenden yola çıkar, soğuk ve kar-kış demeden
denize umut bağlar. Onları evlerine mutsuz ve eli boş göndermeyen yegane balık istavrittir. Halk arasında ‘denizin kuru fasulyesi’ olarak anılmasının nedeni, bereketli ve sofralarımızda her zaman bulabileceğimiz bir deniz ürünü olmasındandır.
İstavrit balığının, hormon seviyesini düzenlediği, kan damarlarının esnekliğini korumada etkili olduğu, bağışıklık sistemini güçlendirdiği, kötü kolesterol seviyesini ve yüksek kan basıncını düşürdüğü bilim insanları tarafından dile getirilir. Küçücük bir deniz harikası olan istavrit, omega 3 yağ asitleri açısından da zengindir ve metabolizmayı düzenlediği söylenir.
Her mevsimin balığı
İstavrit, çapari denilen çoklu oltalarla avlanır. Sürüler halinde ve suyun üst katmanlarında dolaşır. Pelajik balık olarak adlandırılan sınıfa girdiğinden, çiftliklerde üretimi mümkün değildir. O nedenle besleyici değeri de fazladır minicik istavritin. Yarık dudakları oltadan son anda kurtulmasını sağlar. Körük biçiminde ufak bir ağza sahip olan istavrit, bu özelliği nedeniyle oltadan çabuk kurtulur.