Ülke gündemi hatta dünya çok yoğun. Yalnızca konu başlıklarını ve bunlarla ilgili uçuşan manşetleri bile alt alta koymak bu köşeyi doldurmaya yeterli olurdu.
Ancak, tüm bu yaşadıklarımızın nedenleri, sonuçları, suçluları, masumları, her yazı ve her kanalda sürekli tam bir takım tutma psikolojisi içinde tartışılırken sanki hepsinin ortak özelliğinin gözden kaçtığını fark ettim: amaca ulaşmak için her yolu, hatta mümkün olan en kısa yolu kullanmak.
Yoksa daha başlangıçta, güç sahibi olmak, zengin olmak ve hatta iktidarda kalıcı olmak için, en doğru yerine en kısa yolun seçilmiş olması mı bu yaşadığımız kaosun nedeni?
***
Bu coğrafyadan çıkan ve coğrafya (geo) ölçümü (metri) bilimi geometrinin babası Öklid, Einstein’ın “Gençliğinde bu kitabın büyüsüne kapılmamış bir kimse, kuramsal bilimde önemli bir atılım yapabileceği hayaline kapılmasın” diyerek yücelttiği “Elementler” isimli başyapıtında “iki noktayı birleştiren en kısa yol, doğrudur” der.
Bu kanıt gerektirmeyen apaçık gerçek, yani bir aksiyomdur. Ancak, bunu okuduğu ilk anda, “en kısa olan en doğru yoldur” yanılgısına düşebilir insan. Aynı bugün yaşadığımız kaosların sorumluları gibi.
Oysa, Öklid “Doğru” ile iki nokta arasındaki
Bugüne kadar yazılarımda hep dengeyi tutturmaya çalıştım, zihin-ruh dengesini...
Çoğu zaman başarıya giden yolları ya da zihinsel ve bireysel kapasitemizi nasıl artırabileceğimizi yazarken buldum kendimi. Bu arada hep sezgilerin gücü ve gerçekte kim olduğunuzu bulmaktan, kendimizi gerçekleştirmekten bahsettim.
Son zamanlarda bir şeyleri sevgiyle yapmanın , kendimizi ve diğerlerini sevmenin ve herkes için iyi olacak seçimler yapmanın önemini anlatmaya başladım. Derken, bugün geldiğim noktada kurduğum bu zihin-ruh dengesi bozulmaya başladı. Artık zihnin bir hizmetkârdan öte bir şey olmadığını idrak etmiş durumdayım.
***
Bir soruyla başlayalım: Zihnin bir hizmetkar olduğunu unutup yaşamımızı yönetmesine izin verirsek ne olur?
Kafa mekanizmalarla dolar, ağız atıp tutmaya başlar, bilmiş bilmiş!
Ve çevremizdeki tüm atmosfer sanki her şeyi tüm gerçekliğiyle görebiliyormuşuz gibi, bugünün doğruları yarının yanlışları değilmişçesine bu fikir fabrikası tarafından kirletilir.
Şimdi içinizden bazılarının ‘dur’ dediğini ve “Bizi insan yapan zihindir, tüm ilerlemenin, tüm büyük gerçekliklerin kaynağıdır” diye itiraz ettiğini duyar gibiyim. Buna inanıyor olabilirsiniz, yıllarca ben de buna inandım.
Peter Lynch’in çok sevdiğim bir sözü var; “Her zaman endişelenecek bir şeyler vardır” der. Bu söz, ne olacağı en zor kestirilebilir borsa sektöründe başarı sahibi olmuş, gerçeklerle yüzleşme becerisi ve analiz yeteneği yüksek bir mantık adamı tarafından söylendiği için beni çok etkiliyor olabilir. Paniklediğim ve endişelendiğim anlarda aklıma bu cümleyi getiriyorum. Böylece endişelenecek onca şey varken, ararsan yüzlercesini bulabilecek iken, gereksiz endişelerden kurtulmanın ve doğru riskleri almanın gerekliliğini hatırlıyorum.
***
Peter Lynch ismini duymamış olabilirsiniz, kimdir derseniz; zamanında ABD’nin en büyük yatırım fonu olan Fidelity Magellan’ı tüm dünyaya tanıtan adamdır. 20 milyon dolarla aldığı fonu, 14 milyar dolar yapmıştır.
Karışık analizlerden ve temel hesaplamalardan ziyade, çok basit anlamda teknik analizle ilgilenir. ‘Kokteyl’ isimli bir teorisi vardır ki, sadece borsada değil hayatın pek çok alanına uyarlanabilir.
Kokteyl teorisini kısaca özetleyecek olursam, bir kokteyle gittiniz; İnsanlar “Aman borsa ne berbat” diyorlarsa, güzel güzel kâğıt toplanır. Ama temeli düzgün kâğıtlar toplanmalıdır. İnsanlar “Oh oh borsa ne güzel” diyorlarsa, dikkatli olunur.
Günümüz insanının en büyük yanılgılarından birisinin neyi kaybettiğinin farkında olamayışı olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu sahip olduklarının kendisinden neyi götürdüğünün farkına varamayışı da diyebiliriz. İnsan sorularıyla, sorunlarıyla ve bunlara verdiği cevaplarıyla vardır. Bu bağlamda insan neyi kaybettiği sorusuna verdiği cevap kadardır. Bunun için de insanın önce neyi kaybettiğini hatırlaması gerekir.
Sözü burada İsmet Özel’e bırakıyorum, yıllar önce kaleme aldığı bir hikâyeyi paylaşarak kıssadan hisse yapmanızı umuyorum.
***
“Hikâyemizde devesini kaybeden bir adam var. Bu adam devesini ararken yüksek düzeyde anlayış yeteneğine sahip üç dervişe rastgelmiş, “Devemi kaybettim” demiş. Dervişlerin ilki, “Bir gözü kör müydü devenin?” diye sormuş. Adam sevinçle “Evet!” demiş. İkinci dervişin “Ön dişlerinden biri eksik miydi?” sorusuna da heyecanlanarak “Evet, evet” demiş. Dervişlerden üçüncüsü, “Bir ayağı topal mıydı?” diye sormuş. Yanıt, yine “evet” olmuş. “O halde” demiş dervişler, “Sen, deveni bizim geçtiğimiz güzergâh üzerinde ararsan iyi edersin, onu bu yolda bulma ümidi vardır.”
Adam, alelacele dervişlerin geldiği istikamete koşturmuş. Ama bulamamış devesini ve ne yapması
Son yıllarda negatif tavırlara karşı yüksek bir farkındalık içindeyim. Bu konuya duyarlılığım çok arttı. Ne zaman olumsuz bir tavırla karşılaşsam, negatif bir insan görsem söz konusu tavrı yapanın amacını, derdini, sıkıntısının kaynağını anlamaya çalışıyorum. Henüz bunu doğrudan kendilerine sorarak yapamıyorum. Sanırım, eskisi kadar enerjik olmadığım için izliyorum sadece. Oysa doğrudan kendilerine (suçlamadan) sormak, onları problem-lerinin gerçek kaynağını araştırmaya ve iletişimlerini daha pozitif bir eksene taşımaya yönlendirmek isterdim.
Bazen kendi kendimi de benzer bir modda bulduğum oluyor. Ne de olsa bir kişiden yayılan zehir, herkesi zehirler. Bir kişinin olumsuz davranışı, tüm ortamın ahengini bozmaya yeter de artar bile. Kötülük hızla bulaşır. Ve kabul etmeliyiz ki, hepimizin içinde hem kötülük hem iyilik var. İçimizdeki iyi ile kötü birbiriyle çatışırken, biz bu çatışmada hangisini seçersek onu yaşıyoruz. İyi olmak da, kötü olmak da elimizde!
İyi olmayı seçemediğimizde ya da seçmeyi bilinçli bir şekilde istemediğimizde, sıra içimizdeki zehri akıtmaya geliyor. İnsanlar, içlerindeki zehri akıtma stillerine göre sınıflandırılıyorlar. Bakın bakalım siz hangisi tipe
Son zamanlarda yaşam enerjinizin azaldığını mı hissediyorsunuz? Yaşadığınız her olumsuz durumu fazlasıyla kafanıza mı takıyorsanız? En kötünün başınıza geleceğine odaklı yaşıyor ve sürekli kendinizi başkalarıyla mı kıyaslıyorsunuz? Bir miktar ekstra mutluluk, ekstra başarı, ekstra memnuniyet, ekstra doyum, ekstra yaşam enerjisi ister misiniz? Eğer bu sorulara yanıtınız evet ise, kendi en iyinizi keşfetmek ile ilgili formülü öğrenmek size iyi gelecektir.
Olabilece-ğinizin en iyisi olmanın yolu, güçlü yönlerinizi tanımanızdan geçiyor. Pozitif psikolojinin temel ilkesini oluşturan merak, yaratıcılık, dürüstlük, zevk, nezaket ve azim gibi 24 güçlü yönden hangilerinin sizin karakterinizde en etkin düzeyde olduğunu bulmak, yani ayırt edici güçlü yönlerinizi bilmeniz, ne kadar müthiş biri olduğunuzu hatırlamanıza ve en iyi halinizde olmanıza yardım edecektir.
Güçlü yönleri tanımak
Her insanın, onlarla anlamlı bir hayat yarattığı, eşsiz güçlü yönleri ve yetileri vardır. Ve bu eşsizlikle gelen güçlü yönler ve yetilerin farkında olmak, bunları hayatın içinde çoğaltmak, insanın kendi en iyisini keşfetmesiyle sonuçlanır. Örneğin olimpiyat koçları, sporcularındaki en iyilere ve zayıf yönleri en
Bildiğiniz üzere birkaç gün sonra14 Şubat. Bu nedenle gündemimiz AŞK. Olan var, olmayan var diyelim. Aşka düşmüş olanlar için zaten çok şey yazılıp çizilecek. Bense bu hafta aşka hasret olanlar için, kalbi kırık ve boş kalanlar yazmak istedim.
Tarihçiler, mutlaka her şeyin başlangıcını ve bitişini tarihlemek zorunda hissederler kendilerini. Bilim adamları da bu başlangıç ve bitiş sürecindeki tüm gelişmelere hâkim olmak, neden-sonuç ilişkisi kurmak ve teoriler üretmek zorunda hissederler. Ama incelenen bir olay, illa o zaman mı başlamıştır, onu söylemek pek mümkün değildir, hele ki konu aşk ise... Aşkın ne zaman başladığını kestirmek daha kolay olsa da, bitiş tarihini saptamak kesinlikle mümkün değildir. İlk kavgalarla mıdır, kavgaların artık tahammül edilmez hal aldığı zaman mı, yoksa her şeyin dorukta görüldüğü anda şöyle bir belli belirsiz hissedilen kanıksama, bıkkınlık duygusu mudur sonun ilk bitiş tohumlarının düştüğü an?
İnsanoğlu, her şeyi ölçer, biçer, numaralar, tarihlerken asıl önemli başlangıç ve bitişlere bir türlü hâkim olamaz. Aşk da bunların en belirsiz olanıdır. Ama bir gün eninde sonunda biter.
Kendimizi kandırırız
Pek çok filme, diziye, masala baktığınızda
Kadir Has Üniversitesi 2018 Türkiye’sinin röntgenini çeken sosyal - siyasal eğilimler araştırması yapmış. Araştırmada öne çıkan konulardan birisi ise toplumun yüzde 75’inin hiç kitap okumaması.
Bir diğeri ise toplumun yüzde 70’nin televizyon izliyor olması.
Kültür ve sanat etkinliklerine katılım da çok düşük olarak saptanmış.
“Tiyat-roya hiç gitmem” diyenlerin oranının yüzde 70 olduğu belirlenmiş.
Sine-mayla ise sadece toplumun yüzde 35’i ilgileniyormuş.
---
Araştırma sonuçlarından anlaşılacağı üzere durum vahim ama bence durum araştırma sonuçlarında çıkandan bile daha vahim. Neden mi?
Çünkü kitap okuyorum diyen yüzde 25’lik kesimin, hatta gerçekten okuyanların büyük bir bölümünün yaptığı da hoş ama boş bir eylem