Bir umut da besliyor tabii, belki bu yüksek düzeyde "Suudi çıkarması" derdine bir çare olur...Köymen'in Suudi Arabistan'la ticaretinin öyküsü 1990'a gidiyor, o gün bugündür süren resmi yazışmalar dosyaları doldurmuş. Sondan başlayayım; Köymen'in Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e 8 Mart 2006 tarihli dilekçesinden:"Suudi Arabistan'a yaptığım canlı hayvan ihracatı dolayısıyla bakiye kalan 450 bin dolar alacağımın dava konusu ile ihtilaflı durumuna binaen Riyad Emirliği'nde bu alacağımın karşılığı olan çeklerim tehdit ve darp suretiyle elimden alındı.Söz konusu durumu bütün evrakları ve ispatlarıyla bizzat Kral Abdullah'a iletilmek üzere Türkiye Riyad Büyükelçiliği'ne 17.10.2005 tarihinde müracatım oldu. Ancak şimdiye kadar müspet ya da menfi herhangi bir gelişme olmadı."Türk Büyükelçiliği bu mektuba "Bir avukatı görevlendirin" tavsiyesiyle yanıt veriyor. Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz'in 8-10 Ağustos tarihleri arasında 300 kişilik heyetle Ankara'ya yapacağı ziyareti okuyan işadamı Hakkı Köymen, bu ülkeyle yaptığı ticarette başına gelenleri anlatıyor, belgelerini gösteriyor. Ancak Köymen'in sorunu oldukça derinlere iniyor. "Suudilerle ticaret örneği" oluşturmasını istemem
Doğuş Holding İcra Kurulu Üyesi Semih Yalman ile 'D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali' Sanat Yönetmeni Kemal Küçük ev sahipliği yapıyorlar.Bu yıl ikincisi düzenlenen, Türkiye'nin tek 'klasik müzik festivali' organizasyonu, 25-28 Ağustos günleri arasında Doğuş'un Turgutreis'teki marinasında yapılacak.Yalman, konserden beklentisini anlatıyor: "Biz bize dinleyelim istemiyorum. Taraftarımız çoğalsın, herkese ulaşabilelim."Son üç yıldır Türkiye'nin 81 ilinden gelen yetenekli çocuklardan kurdukları 'Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası' konserler veriyor, 'taraftar' tohumları atıyorlar.Bu durumdan Gürer Aykal çok memnun, "Kadehimi Köy Enstitüleri müzik öğretmeni babam için kaldırıyorum" diyor ve sohbet büyüyor. Ortaköy Feriye'de tadına doyulmaz bir sohbetin içindeyim... Ünleri sınırları aşan sanatçılarımız şef Gürer Aykal, piyanist Gülsin Onay, tenor Hakan Aysev'den 'klasik müzik' konusunu dinliyorum. Aykal, "Arabesk uyuşturucu kadar tehlikeli. İnsan doğasına gider, çoksesli müzik doğamız" vurgusuyla musluğundan gerçekler akan soğuk bir duşun altına sokuyor bizi...Aykal devam ediyor:"Klasik müzikle ilişkimiz, İsmet Paşa'nın gücünün yettiğince sürebildi. Artık Suna Kan -
Kitaplarını okurdum, kitaplarını imzalar gönderirdi.Kızıl saçlarına özenirdim, boyasız ve pırıl pırıl akardı yanaklarından. Yumuşak sesli, özlü sözlü olurdu Duygu Asena.Leyla Umar; Ayşenur Arslan, Asena ve beni Fidel Castro ile tanıştırmak için bir Küba gezisine gitmeye ikna etmişti.Umar, "Kilo almışsın Fidel" diyerek elini Castro'nun göbeğine yerleştiriyor; karşılığında da Küba liderinin "Papa'nın bizi ziyaret etmesini nasıl değerlendiriyorsun?" sorusunu yanıtlıyordu..Umar, Castro'ya Ayşenur ile beni tanıştırırken çok zorlanmamıştı: "Türkiye'nin solcuları."Sıra Asena'yı takdime gelince Umar biraz duraladı, ağzından "Kitapları çok güzel ama son romanında çok seks var" sözleri dökülüverdi.Castro o an dikleşti ve Asena'ya "Otobiyografi olmasın sakın bu kitap" esprisi yaptı.Umar, Asena'yı uğurlarken "Benden 18 yaş küçükmüş biliyor musun, kızım olacak yaşta" diyordu bana. Ekonomi ve kadın dünyası birbirinden ayrı duruyordu. Birbirimize "misafir" gelmiş gibi olurduk, sohbetlerimizde. Yüzüne demedim ama benim için de bir dönüm noktasıydı "Kadının Adı Yok" kitabı.Biz üniversiteli kızlar cinsellikten, varoş kadınları kadar rahat konuşamazdık. Solculuk da engeldi "belden aşağı"
İTO Yönetim Kurulu Üyesi Ferruh Gök, Yalçıntaş'a yazdığı "protesto mektubu" ile "Bunlar sizin görüşleriniz, yönetim kurulunu bağlamaz" uyarısında bulunmuştu.Yalçıntaş, bu gelişmeleri izleyen günlerde yaptığımız bir görüşmede, "Sözlerim maksadını aşmış olabilir, yanlış anlaşılmış olabilirim, kelimeleri daha doğru seçmeliydim, özür dilerim" demiş, ben de bu sözleri sizlerle paylaşmıştım.Ferruh Gök'ü, Danıştay saldırısı karşısında İTO'yu daha duyarlı olmaya davet eden yaklaşımını, İTO Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Barlak da desteklemişti.Yalçıntaş, Danıştay olayında "yumuşak" geçiş yapmayı seçmişti. Aradan iki ay geçti, İTO'da yumruklaşma... Barlak, Yalçıntaş'a 150 bin euro'luk Mercedes alımına karşı çıkınca, yönetim kurulu üyelerinden Çamur Ali Kopuz yumruk sallamış! İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Murat Yalçıntaş, Danıştay'a yapılan saldırının ardından "Bu münferit bir olaydır" deyince, oda yönetiminde ilk çatlak sesler ortaya çıkmıştı. Necati Doğru, Vatan gazetesindeki köşesinde, kamuoyuna Mercedes kavgası olarak yansıyan "yumruklaşma olayını", "Formula-1 ve İTO-e ihalesine" bağlamış.Duyduklarım benzer bilgiler olmakla birlikte, okumuş-yazmış Yalçıntaş'ın Belçika asıllı eşinin
Bir: Turizm yatırımlarında dünyadaki gelişimine uygun "strateji" geliştirilmemesi. Buna örnek, Hırvatistan, İspanya ve Yunanistan'ın Türkiye'ye odaklı rekabet atağına kalkması. Öte yandan Mısır, Tunus, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin turizminin gelişmesi.İki: 2004'te sağlanan yüzde 25 büyümenin 2005 yılında da sürmesiyle kazanılan popülaritenin 2006 yılında rehavete yol açması, tanıtım atağının yapılmaması.Öyle ki, kimi turizmcilerle konuştuğunuz zaman "AKP turizmi istemiyor" yorumunu bile duyabiliyorsunuz.Rusya pazarı, Türk turizminin son yıllarda can simidi. Önemli bir çıkış sağlıyor. Rusya'dan Türkiye'ye yılda 2 milyon turist geliyor. Son 20 yıldır Türkiye'nin birinci müşterisi olan Almanya'dan gelen turist sayısı ise yılda 4 milyon.Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinden Türkiye'ye yılda 450-500 bin turist getiren Odeon Tours'un Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Bektaş, "Antalya'da otellerde doluluk oranı yüzde 40'lar civarında" diyerek uyarıyor. Yazın sıcağı arttıkça, turizm sektörünün ateşi de yükseliyor. Turizm yatırımlarını "otel ve arazi tahsisi" olarak gören Turizm Bakanlığı'na yönelik eleştirilerin odağında iki konu yer alıyor. Bektaş, Rusya'dan yapılan tatil
Konuya ilgim, "TGRT'nin satışı frekans ihalesine takıldı" (23 Mart 2006) ve "TGRT Bush'un sesi mi olacak?" (26 Mart 2006) başlıklı yazılarımla sürdü.9 Mayıs 2006 günü yayımlanan "TGRT, Ertegün ve Murdoch ortaklığına satılıyor" yazımla da bugün resmen bildirilmiş olan ortaklığın ilk haberini vermiştim.Kaldığımız yerden devam edelim. Geriye doğru gidersek, bu sütunlarda 7 Ağustos 2005 tarihli "TGRT'de kozmetik satış" başlıklı yazımla başlayan bir süreç... ABD'nin medya devi Robert Murdoch'un şirketi News Corporation'un "yatırımcı", New York'taki Atlantic Records'un sahibi Ahmet Ertegün'ün ise "stratejik ortak" olarak oluşturduğu konsorsiyuma, 127 trilyon liraya satılan TGRT; Türkiye'nin en büyük yabancı sermayeli yayın kanalı olacak.Bu sermaye, ABD'nin "şahinler" kanadını oluşturan Başkan Bush ve çevresinin yakın müttefiki Murdoch'tan geliyor.İslami, milli motiflerin pazarlamacısı TGRT'nin, Murdoch'a satışını hazmetmekte güçlük çeken İhlaszedelerin sesi de, tam da bu nedenle "kandırıldık" edasıyla yükseliyor.İhlas Holding'in patronu Enver Ören'e yaklaşık 1.5 yıl süren TGRT pazarlığında en büyük destek kurlardan geldi. Ören, dolar kuru 1.340'lardan, 1.520'lere yükseldiğinde masadan
Keskin ve dobra sözcükleri seçmekte üzerine yoktur. İş yaşamı, kimi zaman politik, kimi zaman da ekonomik nedenlerle hep zor günler atlatma maratonuna dönüşmüştür.Çerkezköy'deki tekstil fabrikasıyla yetinmemiş, daha çok turizm yatırımlarıyla büyümeyi seçmiştir.Erol Simavi'den Bülent Eczacıbaşı'na kadar 6-7 işadamının yatırımı olarak başlayan Marmaris'in ilk tatil köyü Martı Oteli'nin hisselerini aldıktan sonra Antalya'da da iki otel yaptı.Sarıgerme'de yatırımına başladığı otel inşaatının yanı sıra Gökova'da "doğal hayat" konseptinde bir otel inşa etmek üzere. Tekstilci bir babanın oğlu olarak Londra'da tekstil mühendisliği okuduktan sonra fabrikalarının başına geçen Narin, 07.00 Kadıköy-Eminönü vapurlarının "emekçi" kafilesi arasında "patronluk" mücadelesine başlamıştı. Türkiye'nin en meşhur "patron tipi" Halit Narin'dir. Tekstil İşverenleri Sendikası'nın değişmez başkanıdır ve işverenin emek karşısındaki zaferiyle taçlandırdığı kariyerinde, sermayenin "sözcülüğünü" her zaman marifet saymıştır. Yaşam çizgileri bu kadar "sert" olan Narin'in yanında, hep "narin" duran eşi Özden Narin'in resim yaptığını, sergiler açtığını duyduğumda, zengin bir işadamının eşi olarak "oyalanıyor" diye
Lukoil'in 2.5 milyar dolar yatırımla Zonguldak'ta ham petrolün işleneceği rafineri kurmasının, bu alandaki tekel durumunda olan TÜPRAŞ'ın özelleşmesinin ardına gelmesi bir rastlantı değil.EPDK Başkanı Yusuf Günay'la tatilini geçirdiği Bodrum'da 'enerji' konuştuk. Marmara, Ege ve Akdeniz'de 13 ilde 6 saat elektrik kesintisine yol açan gelişmeler konusunda Günay, kamuoyuna yansıyan Mehmet Cengiz'e ait Oymapınar santralının hedef alınmasını şöyle değerlendiriyor:"Ortada büyük bir sorun var. Oymapınar dosyası incelemede, EPDK eksik gördüğünde cezai uygulama getirebilir. Sorunu Oymapınar olarak göstermek, geneli görmemezlik olur." Rus petrol devi Lukoil, uzun bir 'kuluçka' döneminden sonra Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'na (EPDK) başvurarak, Türkiye'de dağıtım şirketi ve rafineri kurmak için izin istedi. Türk sanayiinin pahalı elektrik kullanmasını devletin oyuncu olarak rolünü korumasından kaynaklanndığını düşünen Günay, "DSİ'ye ait hidrolik santralların gerçek değer üzerinden Elektrik Üretim A.Ş.'ye (EÜAŞ) devrinin yapılması gerekiyordu, üzerinden 5 yıl geçti, gerçekleşmedi" sözleriyle kamunun özelleştirmelere direndiği izlenimi veriyor.Günay, "Özel sektör belirlenen fiyata