Görüşme talebi TÜSİAD tarafından geçtiğimiz günlerde iletilmişti, yanıtını almak uzun sürmedi.Erdoğan ile TÜSİAD arasındaki "buzların kırılma" sinyali, ilk olarak 15 Mayıs'ta Koç Topluluğu'nun 80.yılı nedeniyle Ankara'da düzenlediği baloda verilmişti. Erdoğan çifti AKP'deki MYK toplantısından ayrılıp, Sheraton Oteli'ndeki "sazlı-sözlü" yemeğe gitmiş, Mustafa Koç ile aynı masayı paylaşmıştı.Koç'un, hükümetin politikalarını eleştiren Ömer Sabancı'yla birlikte Erdoğan'a çıkması "gerekliydi" ve neden de bulundu:Son günlerde AB ile ilgili yapılan TÜSİAD temasları hakkında Başbakan'ın bilgilendirilmesi...Erdoğan-TÜSİAD görüşmesinde, TÜSİAD üyesi ve danışmanı Cüneyt Zapsu'nun yanı sıra, oğulu ve kızının yaptığı yatırımlarla özellikle iş dünyasının tepkisini çeken Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın da bulunması dikkat çekiciydi.Buzlar parça parça değil, bütün olarak eritilmek isteniyordu. Başbakan Tayyip Erdoğan, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç ve Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı ile önceki gün Başbakanlık Merkez Bina'da 45 dakika kadar görüştü. TÜSİAD'ın Başbakanlık gündemi belliydi; AB müzakere sürecinin etkinleştirilmesi, ekonominin de başında bulunan Başmüzakereci
Diplomalarını almaya gelen gençler kuşlar gibi hafiflemiş görünseler de, başlarındaki kepler yılların emeğini taşıyor.Gül, oğlu Ahmet Münir Gül'e diplomasını takdim ediyor, ben de aynı dakikalarda oğlum Necdet Soylu'nun çok değer verdiğim hocası Prof. Orhan Güvenen'in elinden diplomasını alışını izliyorum.Roma amfisi geometrisinde inşa edilen ve 1999 yılında Ankaralı sanatseverlerin hizmetine giren, 4 bin kişilik Bilkent Odeon'da yapılan törenin her santimetrekaresinde duygular eşitleniyor. Bilkent Üniversitesi'nin (BÜ) çarşamba günü düzenlediği "Mezuniyet Töreni" sırasında yakınımda oturan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ü izliyorum, tören boyunca gülen yüzünde "baba heyecanı" asılı kalıyor. BÜ'nün kurucusu 90 yaşındaki Prof. İhsan Doğramacı ve Rektör Prof. Ali Doğramacı'nın yanında oturan Dışişleri Bakanı Gül'ün, daha bir gün önce Türkiye'nin AB yolundaki en kritik saatleri yönetmesi "gündem dışı" kalıyor.Gül, kürsüye davet edildiğinde "siyasi" yoğunluğu düşük bir konuşma yapıyor:"Sizlere bir baba, bir ağabey olarak en büyük tavsiyem, geleceğe umutla bakmanız, büyük düşünmenizdir. Karamsarlığa asla kapılmayınız. Bugün Türkiye, uluslararası arenada dostluğu aranan ve bölgesinde
Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası'nın, 29 Mayıs'ta Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderdiği yazıyla gündeme getirdiği "bazı bankaların icralık müşterilerine çocuklarının okuduğu okullardan ulaşma" sorununun "bir ailede" nasıl yaşandığını anlatıyor."Çocuk Hakları Sözleşmesi"ne aykırı nitelendirilen bu durum, Ataköy'den yazan Burcu'nun mektubunda öyle somut bir hale geliyor ki... Elimde bir tomar mektup, içlerinden birisi var ki, rakamlarla ifade edilen "ekonomiyi" ete kemiğe büründürüyor. Gazetemizin sürdürdüğü "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasının "öznesi", babaları anlatan mektuplar aldık. Anadolu'nun dört bir yanından yokluk, yoksunluklar içinde, toplumsal körlüğe direnen babalarının mücadelesi sonucu okula gönderilen kız çocuklarının Milliyet Jürisi'ne ulaşan yaşam öyküleri...Ünzile'nin, Kardelen'in, Gülbahar'ın mektupları...Onlar ne göz pınarlarımıza demir atan bir şarkı, ne bir şiir, ne de ağıt; bal gibi çocuklar.Gönderilen mektupların içinden bir tanesini seçip "Yılın Babası"nı ilan edeceğiz.Her biri "Yılın Babası" adayı. Önce Burcu'nun hikâyesini anlatmalıyım... "Yılın Babası" Ekonomik çöküşün karanlığından aydınlık bir dünyaya pencere açan yüreklerini kendisi gibi "inci
Dizilerdeki şiddetin çocuk ve gençlerin gelişimini olumsuz etkilediğini söyleyen Çubukçu, TV "emekçileri" ile dil birliği oluşturma çabası içindeydi.Seminer disiplinlerine hâkim olması ve altyapı hizmeti sağlaması bir yana, TÜBİTAK'ta bu toplantının yapılmasının en önemli nedeni, "yüksek ödenekli sosyal proje bütçesinin" kadınlara ve aileye açılması. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun pazar günü TÜBİTAK'ın Gebze'deki Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü'nde (TÜSSİDE) TV dizileri dizileri senaryo yazarı, yönetmeni ve yapımcılarıyla düzenlediği "Ortak Akıl" toplantısına katıldım. Aynı masada oturduğumuz yapımcı Osman Yağmurdereli, rahatsızlığı nedeniyle evde yaptığı sabah sporu saatlerinde, izlediği TV'lerdeki kadın programlarını, "sevgisiz aile ilişkileri, şiddet içeren dizilerden daha tehlikeli" diye yorumluyor.Yağmurdereli, Maliye Bakanlığı'ndan "Vergiyi özendirin", Orman Bakanlığı'ndan "Ağaçları koruyun" türü gelen önerileri, dizilere serpiştirdiklerini anlatıyor.Özel TV kanallarının 10 katı istihdam sağlayan TRT, Yağmurdereli'nin okları çevirdiği kurum. Ve ne gariptir ki, TC Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Müdürlüğü'nün organize ettiği bu
Ortaöğrenim sınavına (KGS) giren 800 bin öğrenci içinde en başarılı 48 öğrencinin seçilerek alınacağı 5 yıllık bir lise öğrenimi. Amaç bilim adamı yetiştirmek. Bahçeşehir'de eğitim verecek lisenin yalnızca laboratuvar yatırımı 3 trilyon liraya ulaşacak.Fransa'dan ABD'ye kadar çeşitli ortaöğrenim kurumlarında incelemeler yapan Yücel ve ekibi, Amerika'nın en iyi 10 üniversitesine öğrenci gönderen Thomas Jefferson Lisesi'nden eğitim ve danışmanlık hizmeti alıyor.Lisenin öğretmenleri Bahçeşehir Üniversitesi'nin fen ve mühendislik bölümü öğretim elemanları olacak.Halen 8 ilde "öğrenci beyin avcılığı" yaparak, 2006 - 2007 öğrenim yılında açılacak liseyi tanıtıyorlar. Bu lisede okumak için yılda 25 milyar lira ödemek gerekiyor. Yücel, öğrencilerin yarısının Bahçeşehir Uğur Eğitim Vakfı'nca okutulacağını açıklıyor. Yücel, "Bir öğrenci de sen okut" çağrısına şimdiden 20 işadamının olumlu yanıt verdiğini aktarıyor.Üniversite düzeyinde verilecek teknoloji ve fen eğitimi...Türkiye'nin 116 noktasında 100 bin öğrenciye ulaşan Yücel, bu lisenin açılışında müfredat oluştururken çektikleri güçlüklere de değiniyor.Mevcut 21 çeşit lise türüne ek olarak açılacak "Fen ve Teknoloji Lisesi'nin" ilk
Ağar, "Bu dağlarda kurşun değil, kuş sesleri ötecek" diyerek söze başladığında, salon da yükselen alkışlarla sözlerin hakkını veriyor.Ağar'ın "Millet çektiği çileyi bir daha yaşamak istemiyor. Dağlar özgür olacak. Gençler dağlara elleri ceplerinde keyif için çıkacaklar. İnsanları anasının karnından doğduğu gibi hür ve eşit kabul ederiz. Bu dağlarda çiçekler açacak" sözleri ekonomik taleplerden çok daha fazla alkış alıyor. Ağar'ı karşılayan partililer sorunları aktarıyorlar. İçlerinden biri, "300 bin metrekare arazisi olan Ankara'da oturan bir milletvekili (adını bize vermiyor), Doğrudan Gelir Desteği (DGD) alıyor. Burada DGD alabilmek için aile içinde çatışmalar oluyor. Henüz geçen yılın parasını almadık" diyerek ihbarda bulunuyor.Salonda AKP toplantılarından tanıdığımız bir manzara gözümüze çarpıyor. Aralarında türbanlıların çoğunlukta olduğu kadınlar için ayrı bir bölüm açılmış. Kimi orada, kimi salonda oturuyor. Ağar bu kadınlara seslenerek, "eşitlik ve özgürlük" mesajları veriyor. Bir tür uyarı! Nâzım Hikmet'in "Ben yanmasam, sen yanmasan nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa" dizeleriyle Van DYP Kongresi'nde partililere seslenen DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar konuşmasında
Beyoğlu'nda Mavi Jeans'in mağazasının bulunduğu 6 katlı binayı geçen yıl Sudi Özkan'dan (bir zamanlar kumarhaneler kralı olarak anılan) satın alan Eroğlu Şirketler Grubu, buraya Colin's mağazasını açıyor.Eroğlu, bundan önce de Ankara'da 40 yıllık kiracı YTK'nin yerini satın alarak mağaza açmasıyla dikkat çekmişti.En gözde caddelerde mağazacılık yapmak isteyince böyle oluyor işte; markalar gayrimenkul savaşları da veriyorlar.Eroğlu yalnızca Türkiye sınırları içinde edindiği mülklerle dikkat çekmekle kalmıyor, Moskova'da da benzer bir strateji izliyor. Rusya pazarında marka olmayı başaran ilk Türk markası Colin's sonunda Moskova'daki dünyanın en pahalı caddesi Tverskaya'da da bu hafta başında mağaza açıyor. Restorasyonu tamamlanan ve eski SSCB devlet başkanlarından Stalin döneminde yapılan bu bina 580 metrekare.Dünya markalarının geçit yaptığı Tverskaya'da mağazadaki satış gelirleri, Türkiye'deki metrekarelerin 8 katına denk gelecek!Bu caddede aylık kiraların 150 bin dolara kadar çıktığını da eklemeliyim. Sayması onlar için bile kolay değil; 54 tanesi Türkiye'de, 46 tanesi Rusya'da, 25 tanesi Ukrayna'da, 9 tanesi Romanya'da, 8 tanesi de Çek Cumhuriyeti'ndeolmak üzere toplam olarak
Reklamcılar Derneği Başkanı Jeffi Medina ve Reklamcılar Derneği ile birlikte Reklamcılık Vakfı Genel Müdürü de olan Ayşegül Molu'yla sohbetimize, "anlatma" gerekliliğini sorarak giriyorum.İş dünyasında pazarlamanın öneminin benimsenmesi ve marka bilincinin orta ölçekli işletmelere yayılmasının önemine değiniyorlar.Çokuluslu markalar ve büyük şirketler reklam pazarının "hâkim" müşterisi olmalarının ötesinde, gelişen KOBİ'lere seslerini duyurmak istiyorlar.Molu, "Reklam sektörü 2004'te yüzde 47, 2005'te yüzde 27 büyüdü. 2006 büyüme hedefi ise yüzde 25. 2005 yılında toplam 2 milyar 220 milyon dolara ulaşan reklam gelirlerinin paralelinde, uluslararası pazarda yer bulacak nitelikte yaratıcılık da sergiliyoruz" diyor. Bu yıl 18'incisi düzenlenen "Kristal Elma Yaratıcılık Yarışması", 9 Haziran'da iyi fikirleri ödüllendirecek. Reklamcılar Derneği basında geniş yer alma geleneği bulunan söz konusu ödül töreninin öncesi, ilk kez bir ekonomi sayfası yazarına (bana) "durumu" anlatma gereğini hissediyor. Anlamakta zorlandığım bir başka istatistiki bilgiyi de veriyorlar. Kişi başına reklam harcamalarının gayri safi milli hasılaya oranına bakıldığında (WARC 2004 verileri) ilk üçe; yüzde 3.73