Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Keskin ve dobra sözcükleri seçmekte üzerine yoktur. İş yaşamı, kimi zaman politik, kimi zaman da ekonomik nedenlerle hep zor günler atlatma maratonuna dönüşmüştür.Çerkezköy'deki tekstil fabrikasıyla yetinmemiş, daha çok turizm yatırımlarıyla büyümeyi seçmiştir.Erol Simavi'den Bülent Eczacıbaşı'na kadar 6-7 işadamının yatırımı olarak başlayan Marmaris'in ilk tatil köyü Martı Oteli'nin hisselerini aldıktan sonra Antalya'da da iki otel yaptı.Sarıgerme'de yatırımına başladığı otel inşaatının yanı sıra Gökova'da "doğal hayat" konseptinde bir otel inşa etmek üzere. Tekstilci bir babanın oğlu olarak Londra'da tekstil mühendisliği okuduktan sonra fabrikalarının başına geçen Narin, 07.00 Kadıköy-Eminönü vapurlarının "emekçi" kafilesi arasında "patronluk" mücadelesine başlamıştı. Türkiye'nin en meşhur "patron tipi" Halit Narin'dir. Tekstil İşverenleri Sendikası'nın değişmez başkanıdır ve işverenin emek karşısındaki zaferiyle taçlandırdığı kariyerinde, sermayenin "sözcülüğünü" her zaman marifet saymıştır. Yaşam çizgileri bu kadar "sert" olan Narin'in yanında, hep "narin" duran eşi Özden Narin'in resim yaptığını, sergiler açtığını duyduğumda, zengin bir işadamının eşi olarak "oyalanıyor" diye düşünürdüm.Bodrum İber Otel'de hafta sonunda açılan sergisinde Özden Hanım ile sohbet ettiğimde, ardında 20 yıllık profesyonel bir resim hayatının olduğunu öğrendim. Sergide Hikmet Çetinkaya'nın "ateş parçası" gelincik resimleri ile birlikte yer alan, sanki üzerinde bir tül perdesi varmış hissi veren, kırsal motiflerin ağırlıkta olduğu tablolarından da çok etkilendim. Narin'in resimlerine yerleşen hüzün (Yetişkin kızı İnci'yi kaybetti) insanı puslu bir gülümsemeyle karşılıyor. Narin, "Bir sergimde beyaz tüller içinde sarışın bir kız resmim vardı, görenler ağladılar. Sandılar ki, İnci'nin resmini yaptım. İnci'nin resmi olarak yapmamıştım ama belki de bilinçaltımda taşıyordum. Başkalarına hüzün vermek istemiyorum, bir daha sarışın kız resmi yapmadım" diyor.Yıllar önce eşi Halit Narin'in bir portresini yaptığını söyleyen Özden Hanım, "Tabloyu görenler, 'Çok masum bir yüz olmuş' dediler. Halit ile ben görücü usulü evlendik, 1.5 ay nişanlı kaldık. O zaman ben 18, Halit 24 yaşındaydı. Aslına bakarsanız Halit duygusallığını gizlemek için hırçın davranıyor" diye başlıyor. Yüzünde puslu bir gülümseme... Özden Hanım, resme başlamasını şöyle anlatıyor:"Bursa'da oturuyorduk, ailem beni akademide okumam için İstanbul'a göndermiyordu. Halit ile evlenip İstanbul'a gelince Prof. Ercüment Kalmuk'un atölyesinde 4 yıl çalıştım, 1980'lerden sonra da 5 yıl Prof. Mahmut Cüda'nın himayesinde kendi adıyla kurulan ve 6 kadından oluşan 'C Grubu'na' katıldım."Özden Hanım, kızı Oya'nın 1.5 yaşında boya tüplerini ağzına sokmasından sonra, yaklaşık 20 yıl ara verdiği resme 42 yaşında yeniden başlıyor.Özden Hanım, resme ara verdiği zamanlarda yurtiçinde ve dışında çok sergi gezdiğini, tablo aldığını anlatıyor. Rüyası bir gün elindeki bu çok kıymetli resim koleksiyonunu müzeye dönüştürmek."Eşiniz hem sıkı bir patron hem de Kayserili. Malum pek cömert olmazlar, tablo almanız kolay oldu mu?" diye soruyorum..."Halit bazen küçük hesaplar yapar, bir de bakarsınız ki büyük harcamalar yapıyor. Ne resim çalışmalarıma ne de koleksiyon oluşturmama karşı çıktı" yanıtını veriyor. Müze açmak istiyor Narin'in tablolarında köylü kadınları, atlar, kır ve deniz hayatı egemen... Narin, "Ben kırsal kesimde büyüdüm. Köy düğünleri, kına geceleri, gelin hamamları, balıkçılar, çiçekler hep ilgimi çekti" diyor. Ne var ki, Bursa kızı olarak ne kına gecesi, ne de gelin hamamıyla evlenmiş. "O yıllarda modernlik peşindeydik. Şimdi bunlar geri geldi" yorumunu yapıyor.Özden Hanım ile İber'deki sergide, Ankara sergisinin defterine yazılanlara bakıyorum. Cem Yılmaz "Çok güzel bir tablo yaşadık" notu düşmüş.Narin, "İnsanın yaptığı bir şeylerin beğenilmesi çok güzel. Ben insanlarla tabloların yoluyla iletişim kurmayı seçtim. Öldükten sonra da beni resimlerimle hatırlarlar" diyor. syilmaz@milliyet.com.tr Üretmenin zevki