Genel Kurul kararıyla görev süresi biten başkan ve yönetim... Sezon sonunda bavulunu toplayacağını anlayan teknik heyet... Başkan ve yönetimin kafası karışık... Teknik heyetin kafası karışık...Futbolcu dediğin cin gibi... Bunları bilmez mi? Ama sahada gördük ki, futbolcuların kafası karışık değil, aksine futbolla ve gollerle barışıktı. Şimdiye kadar kazandığı maçları bile “kıt kanaat” kazanan, sıkıntılı galibiyetler alan Galatasaray, bu defa coşkulu, hızlı bir başlangıç yaptı ve bu sezon ilk defa 11. dakika dolarken iki farkla öne geçti.
Seyirciyi de kutlamak lazım... Gollerle değil, daha maçtan önce coşkulu başlangıcı yapan, takıma “tam destek, hep destek” yapan taraftı.
Kerem ilk dakika ile birlikte soldan, Karagümrük savunmasını, “lodosa tutulmuş” gibi sallamaya başladı. Kerem gibi Türkiye’nin en hızlı, en hareketli, en kıvrak oyuncusunu, Salih Dursun gibi ağır bir adamla karşılamak, Karagümrük adına çılgınlıktı. Nitekim daha oyunun başında penaltı da “hızlı ile ağır”ın ikili mücadelesinden geldi.
Galatasaray iki farklı
Çok uzun yıllardır, inanın çok uzun yıllardır Burak Yılmaz’ın penaltı kaçırdığını görmedim… Topu penaltı noktasına koyar, kaleye bakar, ya sağ köşeye ya sol köşeye topu yerden ve darbeli bir vuruşla bırakır… Böyle ne penaltılar attı…
Kötü kadere bakın; Burak, Türk futbol tarihine geçecek, belki de mucizeye yelken açacak penaltıyı, hiç alışılmadık şekilde, havadan kullanarak yine hiç alışık olmadığımız şekilde kötü vurarak kaçırdı…
Aslında maçı ilk yarıda kaybettik… Portekiz’in iki kenar adamı; sağda Otavio, solda Jota’yı tutamadık… Çok kaçırdık… Hadi Berkan sol savunmaya alışkın oyuncu değil, Otavio‘yu çok kaçırdı, yıllardır Avrupa’da oynayan Zeki, her seferinde Jota‘yı bu kadar çok nasıl kaçırdı inanılır gibi değil…
İlk yarı kötü oynadık zaten… Hakan Çalhanoğlu çok sıradandı… Cengiz ortalıkta hiç gözükmedi… Burak birşey yapamadı… Sahada sadece Portekiz milli takımını durdurmaya
Konyaspor beton gibi sağlam takım... Çiviyi çakmaya çalışıyorsunuz, eğiliyor, bükülüyor, yamuluyor ama beton gibi duran Konyaspor takımına işlemiyor... İşte Fenerbahçe ikinci yarıdaki baskın oyunuyla bu betona çiviyi çakmayı başardı...Fenerbahçe; bu beton gibi takıma karşı orta alanına çok teknik ama çok yumuşak iki adam Mesut ile İrfan‘ı koyunca, daha birinci dakikadan başlayarak bıktırıcı bir yan pas - geri pas trafiğine dalınca zaten ilk yarıyı bozuk para gibi harcadı...Fenerbahçe savunmasının arkasına atılan her topun büyük tehlike yarattığını “sağır sultan“ bile duydu...
Konya takımı, Fenerbahçe kendi yarı alanında “mehter takımı“ gibi iki ileri - bir geri yan pas yaparken, 11 adamıyla kendi yarı alanına çekilip bekledi... Doğal olarak her Fenerbahçe atağını çok kalabalık karşıladı...Hücuma çıkarken de, Fenerbahçe’ye karşı her takımın yaptığını yaptı... Savunmanın arkasına uzun toplar attı... Hepsi tehlike yarattı, hepsinde Kim Min Jae imdada yetişti...Fenerbahçe‘nin her türlü
Takımın adı Galatasaray olunca, Avrupa maçına çıkınca, ilk karşılaşmada golsüz berabere kalınca, rakibin adının Barcelona olduğuna bakmıyor, gerçekleşeceğine inandığın bir hayale kapılıyor, umuda yelken açıyorsun… Biliyorsun ki, geride yaşanmışlıklar, tarihe yazılanlar var… Doğal olarak “hadi bi daha“ diyorsun… Haksız değilsin…
Bunlar maç öncesi duygular elbette... Maç başladı, tatlı bir umuttan, tatlı bir hayaldan hakikate döndük… Karşımızdaki Barcelona, ilk maçtaki Barcelona değildi… Daha ilk dakikadan topu ve maçı Barcelona‘ya bıraktık…
Dünyanın en iyi pas oyununu oynayan Barcelona, Galatasaray’ın bıraktığı geniş alanlarda istediği gibi top çevirdi… Mutlak bir hakimiyet kurdu… Oysa ilk maçta olduğu gibi rakibe yakın oynamalı, bu kadar rahat pas yapmasını engellemeliydik… Ya düşünemedik ya da hem savunma yapayım, hem hücuma çıkayım derken ikisinde de eksik kaldık…
Buna rağmen De Jong’un auta giden bir şutu dışında kalemizde bir sıkıntı yaşamadık… Hatta
Küme düşen kulüpler, mahkemeye gidip “13 hakemi lig devam ederken gönderdiler, bu hakemlerin yönettiği maçlarda şaibe var” derlerse ne yapacaksınız… Bir kulübün; ait olduğu kentin yerel mahkemesinden “yürütmeyi durdurma” kararını aldırması çok mu zor… Hayır değil… Görürsünüz; bu iş sezon sonunda karakolda biter…
Önce insanız… Siyasetçi ol, sporcu ol, futbolcu ol, başkan ol, yönetici ol, gazeteci ol, ne olursan ol, önce insanız… İnsanlığınızı unuttunuz, görevine son verdiğiniz 13 hakeme kelimenin tam anlamıyla “itibar suikastı“ yaptınız…
Cüneyt Çakır ile Fırat Aydınus‘u başa koyarak yazıyorum; bu hakemlerin bir kariyeri var, çevreleri var, anaları - babaları, eşleri, çocukları var… Yazık değil mi onlara… Bir karar alıyorsan da insanca alacaksın, haince değil…
Ayrıca bu hakemler kendilerine yapılan itibar suikastından sonra susup oturacak mı sanıyorsunuz… İçlerinden önemli biriyle konuştum… Gerekçeli karar
Çok uzun zamandır hiçbir derbide böyle “çılgın“ bir başlangıç görmedim... Hem Galatasaray, hem Beşiktaş “ya hep ya hiç“ diye oynamaya başladı...
Beşiktaş “fırsat bu fırsattır“ diye, yorgun bulacağını sandığı Galatasaray‘ın üstüne gitti... Ama Galatasaray‘da maç yorgunluğundan, yol yorgunluğundan eser yoktu...
Bir Beşiktaş geldi, bir Galatasaray... Savunmalarında oyalanmadan, orta alanlarında fazla dolanmadan, kestirmeden, rakip kaleye gitmeye çalıştılar... Beşiktaş, Rosier ile yokladı... Omar, tam çizgi üstünden akıllara zarar bir top çıkardı... Kaleci Pena gene bir mucize kurtarışa imza attı... İlk yarının sonraki dakikaları Galatasaray‘ın oldu...
Önce Kerem yokladı, kaleci Ersin topu karşıladı... Mustafa‘nın kafa vuruşu kılpayı dışarı gitti... Galatasaray hızıyla, hırsıyla Beşiktaş kalesini deli dalgalar gibi dövmeye başladı...
Türkiye’nin hatta Avrupa’nın en hızlı, en çabuk oyuncularından biri olan Kerem, Rosier her Galatasaray atağında içeri girince, sol kenarda istediği boş alanları o
Beşiktaş’ta Vida yoksa sallanmaya başlıyor, en ufak dokunuşta “kartondan kale” gibi yıkılıyor. Bir de bu kadar açık, bu kadar kolay, abartısız, kaleye iki metre, üç metre mesafelerden, her Beşiktaşlıya neredeyse “saç-baş yolduran” goller kaçar mı?
Beşiktaş’ta Vida yoksa, savunmanın vidaları gevşiyor. Sallanmaya başlıyor, en ufak bir dokunuşta “kartondan kale” gibi yıkılıyor. İşte iki son örnek... Kayseri kupa maçında rakip iki defa geldi, iki gol attı, Beşiktaş’ı eleyip gitti. Son Başakşehir maçında, oyuna hakim olan taraf Beşiktaş’tı. Başakşehir, hücuma çok da çıkmadığı maçta iki golle iki defa öne geçmeyi başardı.
Beşiktaş’ta çok önemli bir savunma sorunu, özellikle stoper sorunu var. Takımın her noktasında gençler, hatta sıradan oyuncular oynayabilir. Ama günümüzün futbolunda iddialı her takımın en azından çok iyi iki stopere ihtiyacı var.
Beşiktaş; Vida’nın yanına ikinci bir stoperi sezon boyu bir türlü bulamadı. Vida’nın yanında Welinton oynadı, Montero
Fenerbahçe sezonun en iyi başlangıcını yaptığı maçta kontrolü eline almıştı ki, daha ilk çeyrekte çıkan kırmızı kartla bir çuval incir berbat oldu.
Siopis-İrfan Can ikili mücadelesinde İrfan Can’ın ayağı toptan sonra Siopis’in bileği ile buluştu. İrfan Can o ayağı çekebilir miydi, çekemez miydi, çoğu insan elbette gönül verdiği renge göre konuşacak.
Açık konuşayım, yazı yazacağım için, televizyonlarda program yapan çok önemli tam dört eski hakeme sordum. Dördü de kırmızı için “yanlış” dedi. Hatta içlerinden biri, “VAR bu işe ne karışıyor?” dedi. Bir diğeri “skandal” yorumunu yaptı.
Daha sonra baktım 19.25’te eski FIFA hakemimiz Ahmet Çakar’ın “Bu gece Türk hakemliğinin bittiği gecedir. Bu kırmızı kart TFF’nin ve MHK’nin Fenerbahçe’den intikam alma arzusunun ayyuka çıktığı gecedir” mesajı sosyal medyaya düştü.
Maçtan sonra Aspor’da Erman Toroğlu’nu dinledim. Erman Hoca, “Kırmızı kart tamamen doğru”