Konyaspor’un iki stoperi Adil ile Abdülkerim... Duran toplarda, kornerlerde, gelen geçen her hava topunda çıkıp çıkıp vurdular… Galatasaray‘ın iki stoperi Nelsson ile Marcao... Ceza alanına kornerden, duran toptan, sağdan - soldan gelen hiçbir hava topuna çıkamadılar, vuramadılar, kafayı çalıştıramadılar...
Galatasaray‘ın iki stoperi için “iyi oyuncular“ diyoruz... Kafayı çalıştıramadıktan sonra ben ne yapayım böyle iyi stoperleri… Sonucu ortaya koyan çok şey söylenebilir ama, birinci nedeni; iki takım stoperleri arasındaki uçurum gibi farktı...
Futbolda “hamle üstünlüğü“ dediğimiz ve hayati önem taşıyan bir özellik var... Ortada, sahipsiz toplara ilk hamleyi yapabilmek, o topu kapabilmek… Özellikle ilk yarıda bu hamle üstünlüğü ezici şekilde Konyaspor takımındaydı...
Hani deriz ya “rakibe top göstermedi“ diye... Konyalı oyuncular her pozisyonda o kadar çabuk davrandılar ki, hamle üstünlüğünü tek pozisyonda bile Galatasaraylı oyunculara
Bu kadar “ezenin“ yenildiğini, bu kadar “ezilenin“ elediğini ilk defa görüyorum...
Abartısız ilk defa...
Beşiktaş futbol olarak ezdi, o ezilen Kayserispor Beşiktaş’ı eledi...
Peki nasıl oldu bu iş?
15 korner atar tek sonuç alamazsan, 25 şut atar ağları bulamazsan...
Tam 10 çok net gol pozisyonu bulup biri dışında hepsini kaçırırsan...
Üstelik...
Galatasaray gibi arması, markası, forması bu kadar büyük bir takım, aldığı sonuçlar ne olursa olsun, maçın hemen başında çok şık bir Nelsson golüyle öne geçtikten sonra bu kadar geriye çekilir mi? Oyunu ve maçı rakibe bu kadar teslim eder mi?
Galatasaray maçın hemen başında bulduğu golden sonra, ilk yarının sonuna kadar Göztepe ceza alanı içine girmedi... Maçın bütün aksiyonlarını ve hücum etkinliklerini Göztepe’ye bıraktı...Koca Galatasaray takımı bu… Rakibin üstünlüğünü bu kadar kolay nasıl kabullenirsin, nasıl olur da bu kadar çaresiz görüntü verirsin... İlk yarı boyunca sadece Göztepe ataklarını izledik...
Galatasaray orta sahası, Göztepe orta sahasına adeta teslim oldu... Yetmedi, kenarlardan iki bek, özellikle Berkan çok bindirdi... Sağdan Kerim geldi... Açıkçası yeni transfer Pulgar, Göztepeli oyuncular orta sahayı rüzgar gibi geçerken, o rüzgara kapılıp savruldu, hatta kayboldu...
Galatasaray orta alanında Halil Dervişoğlu - Kerem Aktürkoğlu
Fenerbahçelilere bu yazacaklarım garip gelebilir... Fenerbahçe; çok beğendiğimiz iki stoperi Kim Min Jae ile Attila Szalai’yi ciddi anlamda sorgulamalı, yeniden gözden geçirmeli...
“Çok iyiler“ diyoruz, geniş alanda yakalandılar mı “eyvah. eyvah“, rakibi yakalama şansları yok... Uzun boylarına rağmen yüksek toplara hep rakipler vuruyor...
İşte Slavia maçı; ilk yarının son dakikasında gelen golde rakibe asisti Kim yaptı... Peki, Slavia’ya ikinci golde asisti kim yaptı; Szalai... Rakibin iki golünde, iki asist senin iki stoperinden... Olacak iş mi?
Fenerbahçe’nin her maçta, bir ya da birden fazla gol yemesi raslantı mı, şanssızlık mı? Szalai ile Kim ancak takım savunmada kaldığında, kapandığında iyi iş yapıyorlar... Eee, bu takım da Fenerbahçe... Her maç kapanacak hali yok ya...
Gazetelerde sürekli okuyorum, “Szalai’ye 20 milyon, Kim’e 25 milyon euro“ diye... Böyle bir teklif varsa, Ali Başkan‘ın yerinde olsam bir saniye düşünmem, satarım...
Slavia Prag, Avrupa futbolunun ikinci sınıf takımlarından biri...
Galatasaray takımı, kötü oynadığı, hatta kaybettiği maçlarda bile, en azından iyi bir başlangıç yapar, maçın bazı bölümlerinde tempoyu yüksek tutar, futbol oynadığını hatırlardı.
Galatasaray takımı, Kayseri maçının ilk yarısında resmen “iflas” etti. Futbol adına “sıfır” çekti. Seyircisini bile deliye çevirdi. O seyirci müthiş coşkuyla karşıladığı Galatasaray takımını, ilk yarı sonunda yuhlar ve ıslıklarla soyunma odasına gönderdi.
Yemin ediyorum, ilk yarı sonunda hanıma “okkalı” bir duble Türk kahvesi söyledim, uykum açılsın diye... Galatasaray takımının önce kendi camiasına, tribünlerdeki seyirciye, ekran başında umutlarını ve zamanlarını bu maça bağlayanlara “işkence” çektirmeye hakkı yok.
Hadi kötüsün, beceriksizsin, Galatasaray kalibresinin altında futbolcusun. Bütün bunlara rağmen, koşmana, mücadele etmene, hırslı, coşkulu oynamana engel olan ne var? Kötü oyna ama koş... Yanlış yap ama mücadele et... Bunların dünya yansa, hasırları yanmaz. Umurlarında bile değil...
Kay
Galatasaray, savunmasının sağına-soluna iki sol beki yerleştirip, ikide bir Van Annholt ile Ömer’in yerini değiştirmesini anlamadım. Bunun futbolda nasıl bir açılımı var bilmiyorum.
Ama şunu gördüm, Galatasaray’da bekler sağa-sola savrulurken, savunma toptan sağını-solunu şaşırdı. Bu başlangıç dakikalarında sağ kanattan Efecan ne kadar çok geldi.
Sadece Efecan değil, Alanya orta alanı en ufak bir direçle karşılaşmadan, Galatasaray savunmasının üstüne “kabus” gibi çöktü. Bu dakikalarda Galatasaray’ın defansif iki orta saha adamı Berkan ile Taylan sanki maç değil “gölge oyunu” oynadılar.
Alanya golünde Juanfran’ın ortasında, iki stoper Wilson’u aralarına o kadar kolay nasıl sokuyor, o kafa vuruşunu nasıl yaptırıyor? Hadi iki stoper auta çıktı, kademelerinde Van Aanholt nerede?
Galatasaray’ı gole, umuda taşıyan tek adam Kerem Aktürkoğlu... Özellikle ilk yarıda karşısında son derece ağır kalan Juanfran önünde etkili oldu, iyi ataklar geliştirdi, şans da olsa golünü attı.
Ancak sormak lazım;
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç transferleri yanlış yaptı; Kabul... Fenerbahçe’ye son üç yılda gelen teknik direktörler bu işi bilmiyorlar; hadi bu da kabul...
Peki futbolcular ne iş yapıyor? F.Bahçe bunları “mahalleden toplayıp” almadı ki... Tamam ciddi karavanalar attı da önemli kariyerlere de yatırım yaptı.
Alın size Sosa... Bu adam Bayern Münih’te oynadı. Beşiktaş’ta, Trabzonspor’da harikalar yarattı. Beşiktaş’ta frikik için topun başına geçtiğine, daha vurmadan karşısına “gol” yazılırdı. Fenerbahçe’ye geldi, sıradan bir orta bile yapamıyor.
Min Jae Kim ve Szalai için çok iyi stoperler diyoruz. Allah için iyiler de... Peki her hava topuna niye rakip vuruyor? İrfan Can kağıt üstünde Türkiye’nin en iyisi... Çimin üstünde ortada yok.
Mesut’u saymıyorum bile... “Görünen köy kılavuz istemez” misali, zaten alınması çok büyük hataydı. Pelkas “sezon bitse de gitsem” diye uzatmaları oynuyor.
Bunları niye yazıyorum? Kulübün başında
Galatasaray sezonun en iyi, en coşkulu, en baskılı başladığı maçını Kerem’le, Halil’le , Emre Kılınç’la kazanabilirdi. Üstelik başlangıç görüntüsü ile bunu hak etmişti. Ama ne demişler; nasıl başladığın değil, nasıl bitirdiğin önemli...
Galatasaray bu müthiş başlangıcına ve son 10 dakikaya skor avantajı ile girmesine rağmen Ömer’in, Marcao’nun, kaleci Fatih’in, Taylan’ın büyük hataları ile “kazandım” dediği maçı kaybetti.
Trabzonspor sezonun en kötü başlangıcını yaptığı, en eksik kadrosuyla oynadığı, ilk yarıda çaresiz kalıp, adeta teslim bayrağı çektiği maçta, önce “büyük ötesi” kalecisi Uğurcan ile ayakta kaldı, sonra iki vuruş ustası Bakasetas ve Edin Visca ile adeta mucize bir galibiyete imza attı.
Hep söyleyip yazıyoruz; büyük takımlarda büyük oyuncular oynar. Büyük oyuncular en çaresiz anlarda takımın kaderini, maçın kaderini, şampiyonun kaderini belirlerler.
İşte Uğurcan... Oyun 1-0 devam ederken, ters ayakta yakalanmasına rağmen bir