Galatasaray’ın dokuz maç sonra deplasmanda Hatayspor’u yeneceğini düşünüyordum... Fatih Terim gidip, yeni hoca Torrent geldiği için değil… Galatasaray’ın futboluna güvendiğim için hiç değil...
Hatay’ın büyük düşüş içinde olması, geri dörtlüsü ve savunma anlayışının kırılganlığı, son dört yenilgisinden birinde 4, diğerlerinde 3’er gol yiyip kaybetmesini, Galatasaray adına avantaj görüyordum, yanılmışım...
Aslında “macera filmi” tadında bir maç izledik... Hatay kaçırdı, Galatasaray kaçırdı... Hatayspor daha fazla kaçırdı, daha fazla attı ve maçı haklı olarak kazandı...
Şunu söylemeliyiz; Galatasaray bu sezon hiçbir maçta rakibe bu kadar pozisyon vermedi... Hiçbir maçta, özellikle deplasman maçında bu kadar pozisyona giremedi... Kafama takılanları sıralayayım...
- Van Aanholt ilk golde asist yapmasına rağmen, mağlubiyetin başrol oyuncusuydu... Göstere göstere, yavaş vurarak, kalecinin müdahale alanına göndererek, penaltıyı resmen
Bu takımın orta sahasında bir sezonda 12’şer golden toplam 24 gol atan Selçuk İnan- Melo ikilisi oynadı. Aynı orta sahada dünya markası Sneijder görev yaptı. Galatasaray takımı 30 gol barajını aşan Burak Yılmazları, Gomisleri gördü. Drogba heyecanını yaşadı. Galatasaray’ın her şampiyonluğunda takımda bir ya da birden çok daha fazla ustası vardı. Galatasaray’ı yönetenler sezon başında “gençleşiyoruz” dediler, radikal bir kadro değişimine gittiler, bu proje daha sezonun ortasında resmen çöküp iflas etti. Bu gençlerle 10 sene oynasanız, 10 metre ileri gidemezsiniz.Galatasaray takımında ve her büyük takımda ustalar oynar, gençler aralarında görev yapar. Takımda tek usta bırakmaz, “adam olacak” diye önünüze geleni alırsanız olacağı budur: Merhaba hüzün...Kaleci Okan’ı beğenmeyip Giresun’a kiraya veriyorsun, sana duvar örüyor. Yunus Akgün‘ü Adana Demirspor’a kiralıyorsun, harikalar yaratıyor, seni perişan ediyor. Bu mu sizin transfer politikanız, bu mu sizin futbol aklınız?En
Süper Lig’in gündüz kuşağında Göztepe-Adana Demirspor maçını izledim, müthişti. Hız, heyecan, tempo, mücadele... Ne ararsanız vardı. Maç bir o tarafa gitti, bir bu tarafa... Futbola doyduk, heyecanını yaşadık, zevkimizi aldık.Süper Lig’in gündüz kuşağında Göztepe-Adana Demirspor maçını izledim, müthişti. Hız, heyecan, tempo, mücadele... Ne ararsanız vardı. Maç bir o tarafa gitti, bir bu tarafa... Futbola doyduk, heyecanını yaşadık, zevkimizi aldık.Bir saat sonra Fenerbahçe-Malatya maçı başladı. İddiaya girerim, iki maç arasında yemek yiyip, biraz fazla kaçırmış olanlar, bu maçı “ninni” diye algılayıp derin bir uykuya dalmıştır.Bu kadar yavaş, bu kadar temposuz, hızdan nasibini almayan, tek deparı bile olmayan, aşırı gereksiz ve yararsız pas yapılan, milletin futbol keyfinin içine “limon” sıkan, işkence gibi bir futbol oldu.Şuna hayret ediyorum; ligin her maçını izliyorum, tehlike bölgesinin göbeğinde kıvranan takımlar bile Fenerbahçe’den 10 kat daha iyi oynuyorlar. Nasıl oluyor bu?
Galatasaray’ı yıkan, sahanın en iyisi olan, süper iki gol atan Yunus Akgün halen Galatasaray’ın futbolcusu... Bu sezon başında Galatasaray forması ile Şampiyonlar Ligi ön eleme maçında PSV’ye karşı sadece 29 dakika oynamış ve sonra, görülen lüzum üzerine (!) Adana Demirspor’a kiralanmış.
Yunus Akgün kenar oyuncusu... Tahmini 300 bin euro kiralama bedeli var. Galatasaray’a yaklaşık 3.5 milyon euroya mal olduğu bilinen Morutan da kenar oyuncusu... Maliyeti 10 tane Yunus Akgül‘e bedel...
Eee, maça bakıyoruz, görüntüye bakıyoruz, sudan ucuz Adana’ya kiralık verilen Yunus Akgün, kendisinden en az 10 kat pahalı Morutan’dan 50 kat daha iyi, daha etkili, daha sonuç belirleyici...
Galatasaray her puan kaybında “hakem, hakem” diye bağıracağına, önce kendi transfer anlayışını ve kadro mühendisliğini sorgulasın. Kabul, günümüzün futbolunda atletik oyun çok daha fazla öne çıktı. Ama sadece koşacaksan, futbol oynama, git atletizm yap...
Galatasaray orta alanında, “deliler” gibi koşan iki orta
Galatasaray; TFF, MHK ve hakemlerle adeta savaş halinde... Bu savaşları çok gördük, kaybeden hep kulüpler oldu. F.Bahçe de geçmiş yıllarda aynı cephelere karşı çok daha sert bir savaş vermiş, bırakın savaşı kazanmayı tek bir cephe bile alamamıştı. G.Saray kazanmak istiyorsa, bu savaşın yöntemini değiştirmek zorunda
Galatasaray; TFF, MHK ve hakemlere karşı savaş halinde... Başkan konuşuyor, hoca konuşuyor, hatta futbolcular konuşuyor. Ancak sonuç çıkacağını düşünmüyorum. Galatasaray kaybedeceği belli olan, sonu belli olan bir savaşın içinde...
Bugüne kadar bu savaşları kazanan, istediğini yaptıran, sistemi ve düzeni “hakça” bir ortama oturtan kulübe henüz rastlamadım. TFF, MHK ve hakemler ile hangi kulüp savaştıysa, o savaşı kaybetti.
Fenerbahçe çok uzun yıllar önce, Aziz Yıldırım’ın başkan, Ali Koç’un başkanvekili olduğu dönemde, aynı cephelere Galatasaray’a oranla çok daha sert bir savaş açmıştı. Bu savaşa yayıncıyı bile kattı. Yayıncının kabloları kesildi. Ne oldu, Fenerbahçe bırakın bu
Bu maç fazla konuşulmaz ama penaltı kıyamet kopartır. Top Larin’in eliyle buluşuyor mu? Evet buluşuyor. Peki, penaltı pozisyonunda iki futbolcu Rossi ile Larin birbirine yapışık mı? Evet yapışık. Mesafe hiç yok, beklenmedik bir top... Versen bir türlü, vermesen bir türlü... Verdin; Beşiktaş isyanda, vermesen Fenerbahçe kıyamet kopartacak.
Beşiktaş’ın iyi başladığı maçta, Fenerbahçe pek de alışkın olmadığımız enerjik, atletik ve hızlı oyunuyla önce Beşiktaş’a “dur” dedi, sonra uzun toplarla Beşiktaş savunmasının arkasına çok tehlikeli dalışlar yaptı.
Fenerbahçe, penaltıdan sonra bu atletik oyununu biraz daha öne taşıdı. Ayrıca yakın temaslı, tatlı-sert oyunu ile Beşiktaşlı futbolcuların oyun kurmasını önlemeye çalıştı.
Beşiktaş ataklarında ise Fenerbahçe rakibini kalabalık savunmasıyla karşıladı. Beşiktaş’ın kenarlardan geldiği pozisyonlarda bu defa Fenerbahçe’nin stoperleri ortaya çıktı.
Fenerbahçe’nin ataklarında ise Beşiktaş savunması sürekli az adamla ve önde yakalandı. Fenerbahçe’nin ikinci
Bu ülkede TFF’yi suçlayarak, hakemleri suçlayarak, hatta savaş açarak şampiyon olan takımı daha görmedim, duymadım, hatırlamıyorum. Hadi haklısınız diyelim. Rakip suçlu... Hakem hatalı... TFF maksatlı... Peki sizin hiç mi günahınız, hiç mi suçunuz yok?
Her şey bir yana... En taze örnek: Sahada son dört maçtır hocanız yok. Fatih Terim’siz tabloya bakalım... 3 beraberlik, 1 mağlubiyet, kaybolan tam 9 puan...
Hocanın yokluğu takıma bu kadar ağır hasar verirken, geçmiş yıllar bunun acı örnekleriyle doluyken, aynı tavırlarda ısrar etmek en azından, en hafif ifadesiyle “yanlış” değil mi? Kendi yanlışınız değil mi?
Bu kadar puan farkının tek sorumlusu TFF, MHK, hakemler olamaz. Hep “Dış güçler” diye diye, futbolcularınızı da buna inandırdınız. Sahada rakibe, oyuna, sonuca isyan edeceklerine, hakeme isyan ediyorlar. İlk yarıyı böyle ziyan ettiler. Kaldı ki, Okaka golünde sanki temiz bir görüntü var. İkinci yarıda futbola döndüler, fark ortaya çıktı. Ama koca bir ilk yarı hakemle uğraşmaktan
Maçtan çok, hiç kuşkusuz maçın tek golü konuşulacak. Muslera’nın sakatlanıp yerde yattığı pozisyonda Yattabare, “kolay”ı seçip asist yapacağına, “olay”ı seçip topu dışarı atsa, Dünya Fair- Play ödülü kazanırdı. Yattabare devam etti, asist yaptı, Faysal Fajr’ın golüyle Sivas maçı kazandı.
Türkiye’de futbol ikliminin bu kadar hoyrat olduğu, herkesin birbirinin gözünü oyduğu, “Kazan da nasıl kazanırsan kazan” anlayışının iliğimize-kemiğimize kadar işlediği bir ortamda elbette Yatabare‘ye “Topu niye dışarı atmadın?” deme hakkımız ve şansımız yok. Sonuçta Yatabare de bu hoyrat iklimin, bu acımasız ortamın figürlerinden biri...
Bir de işin diğer tarafı var... Golden önce, Luyindama’nın bütün ağırlığına rağmen top yüzde yüz kontrolu altındaydı. Muslera niye çıkarsın bu topa, boş yere kaleni niye terk edersin? Sonuçta Muslera hatasından hem gol geldi hem Muslera gitti. Geçmiş olsun, umarım en hafif şekilde atlatır.
Kazanan Sivasspor’un, kaybeden