İnsanın kendi kurduğu, yönettiği, uzun yıllar çalışıp yöneticilik yaptığı bir kanal ve bu kanalın bir çalışanı için yazı yazmak, eleştirmek gerçekten çok sıkıntılı ve sevimsiz bir durum...
Ama yazmazsak olmaz; ilk yarıda Sacha Boey ile Faysal Fajr birbirine girdiler, düştüler, kalktılar, ayakta dalaşma devam ederken Sacha Boey rakibine kafa attı. En azından biz öyle gördük, çünkü maçı çeken yönetmen bu kritik pozisyonun tekrarını ekrana getirmeye ihtiyaç duymadı.
Sarı olur, kırmızı olur, sana ne be kardeşim... “Bamyadan mermi” pozisyonların elli defa tekrarını ekrana getiriyorsunuz, abuk-sabuk tekrarlar yüzünden maçın akışını kesiyorunuz da, bu çok kritik pozisyonun bir defa olsun tekrarını niye ekrana getirmezsin?
Kusura bakma, istersen elli sene maç çek, senden yönetmen olmaz. Soyadı Sağlam olmasına rağmen, sağlam duramayan, eyyam yapan ve Sacha Boey’e kırmızı kart çekemeyen Kadir Sağlam’dan da hakem olmaz.
Sivas‘ı anlamadım. Galatasaray golünde dakikalarca faul var diye itiraz ettiler.
Koca bir hafta gazete manşetlerinde Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ile Portekizli ünlü hoca Jorge Jesus‘un Lizbon’da buluşma haberleri vardı… Milliyet müthiş bir gazetecilik yaparak bu buluşmanın fotoğrafını da yayınladı… Haber yalan - dolan değildi, Başkan Ali Koç’un da alternatif hoca arayışları doğaldı… Ancak buluşmanın, Milliyet başta medyada patlaması iş başındaki hoca için sıkıntı yaratabilir, güven ve moral duygularının temeline dinamit koyabilirdi…
Ancak gördük ki, İsmail Kartal “tam konsantrasyon“ işinin başında… Futbolculara baktık, hırsları, istekleri son derece iyi… Hoca - futbolcu arasında gözle görünür bir uyum var… Belli ki hocadan futbolculara; saha dışı gelişmelerden saha içinde etkilenen yok…
Fenerbahçe iyi bir başlangıç yaptı… Bütün takım, kafayı kaldırdığında önce Rossi’yi arıyor ve savunmanın arkasına top atıyor… Erken Rossi golü de böyle geldi… Mert Hakan ile Rossi iki kenarı çok sık değişerek kullandıkları için rakip
Galatasaray fikstür gereği son iki haftada önce küme düşmesi kesinleşen Malatya ile oynadı, dün akşam da matematiksel olarak düşmese bile mantıksal olarak düşen Altay ile karşılaştı...
Galatasaray adına bu maçları kazanmak güzel... Moral verir, diri tutar, günü kurtarır... Ama gerçeği görelim; bu maçlar Galatasaray için gazozuna maçlar...
Lig yok, kupa yok, Avrupa yok, en ufak bir hedef yok... Düşmezsin, kalkmazsın, bu saatten sonra “ağzınla kuş tutsan bir şey olmazsın...
İşte itirazım burada başlıyor; fırsat bu fırsat... Bütçeler daraldı, başkanlara hapis cezalarına giden yeni yükümlülükler geldi, yayın gelirleri çakıldı, artık bol keseden transfer çok zor...
Bu koşullarda bile gençleri birer-ikişer kullanmazsan, kazanmaya bakmazsan, seneye hazırlamazsan, bir daha böyle bir elverişli ortamı nerede bulacaksın... Kullansana bu fırsatı...
Hamza var, Baran var, Emir var, Kırgız asıllı Beknaz var... Belki bizim bilmediğimiz başka gençler de var... Bir oynat, bir dene... Herkes yapıyor, iddiası olan bile yapıyor, sen niye
Fenerbahçe maça 1-0 önde başlayabilirdi, Rizespor bir eksik başladı. Daha 12. saniyede Serdar Dursun’un mutlak gollük vuruşunu kaleci Gökhan önledi, 35. saniyede Baiano kırmızı kart gördü.
Daha 35. saniye be kardeşim... Acelen ne, hızın ne, bu sinir ne... Bir rakibe vuruyorsun, hızını alamıyorsun, gidip ikinci rakibine de vuruyorsun...
Rizespor, maçın başlangıç düdüğü ile birlikte adeta “vurgun” yiyip baygınlık geçirmeye başladı. Rize’nin baygın dakikalarında Fenerbahçe rakip savunmanın arkasına çok önemli toplar attı. Bu rakip savunmanın arkasına atılan toplarda son paslar iyi kullanılabilse, Fenerbahçe ilk yarı sonunda değil, ilk 15 dakika sonunda maçı 3-0 yapardı.
İsmail Kartal gelene kadar Fenerbahçe’nin rakip savunmanın arkasına top attığını, hatta teşebbüs ettiğini bile hatırlamıyorum. Fenerbahçe, Kartal ile birlikte bu özelliği yakaladı.
İlk 12 dakika bittiğinde topla oynama yüzde 85-15’di. Fenerbahçe o kadar etkili oldu, Rize o kadar etkisiz, hatta baygın kaldı... Ancak ilk 20 dakikadan sonra
Lig bitmiş, kupa gitmiş, derbiler geçmiş, bütün hedefleri tükenmiş, başkanı kovalanmış, hocası veda için gün saymaya başlamış bir Galatasaray...
Karşısında resmen küme düşmüş, başkanı zoru görünce tüymüş, taraftarı küsmüş bir Malatyaspor... Hani “angarya“ maç ararsanız, işte size Galatasaray- Malatya maçı...
Böyle bir maçı oynamak zor, izlemek sıkıntılı, yazmak cidden keyifsiz... Bari hedefsiz iki takım, zevkine bir maç oynasa, biraz heyecan, biraz futbol olsa... Bu umut kırıntıları ile bekledik maçı...
Ne safmışız, maç başladı, resmen sıkıntı... Yürüyerek başlayan iki takım... Kardeşim, mahallede gazozuna maç oynasanız bir heyecanı olur... İlk yarım saat, sahada olanlarla, ekran başında olanlar için “uyku“ modunda geçti...
İlk yarının son çeyreğinde oyun biraz hareketlendi... Önce Babel’in kaleye girmekte olan topunu Awuku çizgiden çıkardı, sonra da Nelsson bu defa Galatasaray ağlarına gitmekte olan topa izin vermedi...
Pulgar, bu kötü görüntüde,
Fenerbahçe, geride bıraktığımız hafta Galatasaray karşısında çok iyi sonuç almış olsa bile çok iyi oynamamıştı. Futbolu buna rağmen hafta boyu çok abartıldı.
Fenerbahçe, Göztepe maçına adeta golle başlamasına rağmen, sonraki dakikalarda hep geriye gitti. Göztepe, başlangıçta yediği golün şaşkınlığını attıktan sonra Fenerbahçe’yi Fenerbahçe’nin silahıyla durdurdu.
Göztepe önde bastı. Böylece Fenerbahçe’nin önde basmasını, hızlı ve organize ataklarla çıkmasını engelledi. Nitekim, ilk yarıda önce Moubandje’nin, sonra Tjaniç’in vuruşlarını kaleci Altay önledi. Halil’in şutu kılpayı dışarı çıktı.
Oysa Fenerbahçe, duran toptan kazandığı golün dışında, ilk yarıyı yarım pozisyon bulamadan tamamladı. Hem de kalesinde büyük tehlikeler yaşayarak...
İrfan Can’ın hakkını yemişiz. Sahada dursa, kalitesi yeter... Oynadığında zaten sonucu değiştiriyor. Özellikle ilk yarıda çok arandı. Mert Hakan, Galatasaray maçının çok gerisinde kaldı.
Bitmedi, Osayi Samuel‘in
Fenerbahçe, rakibin adının Galatasaray olduğuna bakmadan, son maçlarda olduğu gibi önde basarak başladı... Ancak temposu yavaş olunca bu baskıya rağmen rakip savunmayı zorlayamadı, top kapamadı...
Galatasaray da, rakibinin önde bastığı dakikalarda, Fenerbahçe savunmasının en büyük eksiği olan arkaya atılan uzun topları ve hızlı hücumu hiç düşünmedi... İlk 20-25 dakika neredeyse yürüme temposuyla oynandı...
İlk yarıda maçın iki kader adamı vardı... Galatasaray’da Berkan, Fenerbahçe’de Osayi Samuel... Önce Berkan, soldan iki defa top getirdi ve ceza alanına çok iyi kesti... İlk topu Kim Min Jae, ikinci topu Ferdi Kadıoğlu “son nefeste“ engelledi...
Berkan, bununla da yetinmedi... Bir de merkezden savunmanın arkasına top bıraktı... Kerem arkaya sarkıp vurdu, Altay sert ama üstüne gelen topu uzaklaştırdı...
Fenerbahçe‘de Osayi Samuel... Sağdan ilk gelişinde topu kesti, o top Zajc‘ın bir adım gerisinde kaldı... Osayi Samuel ikinci atağında, bu defa ceza alanı içinde kendine boş alan yaratıp bekleyen Zajc‘ın tam ayağına
İnsanlığı ile gazeteciliği yarışan bir isimdi Nezih Alkış... İkisinde de uzak ara şampiyondu... Sıkça kullanırım; “Öldükten sonra yaşamak istiyorsan, yaşarken ölümsüz bir eser bırakacaksın…“ O kadar derin izler bıraktı
ki, ölmesi ve unutulması mümkün değil...
Gazetecilik mesleğinde bir yere gelebildiysem; O’na çok şey borçluyum…
Hocamdı… Başöğretmenimdi…
Şefim oldu… Müdürüm oldu…
Sonrasında;
Katıksız Abim, hakiki dostum oldu…