BİLAL MEŞE sordu DUAYEN cevapladıŞANSAL BÜYÜKA ile DOBRA DOBRA
Süper Lig’de filmin finali bir anlamda “Beklenen son”la tamamlandı. En çok hak ettiği söylenen, en iyi futbolu oynadığı dile getirilen Beşiktaş, perdeyi “mutluluk”la kapatırken, Fenerbahçe’de ise sevinç “başka bir bahara” kaldı.
Duayenimiz Şansal Büyüka ile sohbete, Beşiktaş için başlamasak olmazdı.
Geçen sezon Biliç, bu yıl Şenol Güneş... İki karakterli teknik adamın elindeki Kartal, futbol olarak doyurmuştu. Bu sezon bir de geçen yıl kaçırdığını yakaladı. Bu başarının kahramanlarından oluşan bir liste yapsanız nasıl sıralarsınız?
Fikret Orman... Fikret Orman... Fikret Orman... Hep söylerim, iyi ya da kötü fatura her zaman liderlere kesilir. Son iki hocadan önce Samet Aybaba’yı da bu ekibe katmak gerekir. Beşiktaş’ta kadro yapılanması Samet Aybaba ile başladı, futbolun olgunlaşması ise Biliç ve Şenol Güneş ile devam etti. Ancak her transfer döneminde son kararı Fikret Orman verdi. Elbette kendi gözleyerek, danışmanları ile tartışarak, parasal gerçeklere uyarak... Şunu kesin söylemeliyim; zaten herkes söylüyor, bir kulüp üç yıl içinde bunaldığı icra takiplerinden kurtuluyorsa, bu sıkıntıda 100 milyon dolar maliyeti
Galatasaray takımı, lig tarihinde bir defa 47 gol yemiş... Eee, bu sezon biraz daha gayret (!) ederse yeni bir rekora imza atacak... Bitime 5 hafta kaldı, Galatasaray’ın yediği gol sayısı şimdilik 45... Bakmayın geçen hafta Fenerbahçe maçını golsüz bitirdiğine... Her maç, ikişer- üçer yiyerek yoluna devam ediyor... Antalya yakaladıklarının çoğunu kaçırıp azını atmasaydı, Galatasaray’ın gol yeme rekorunu kırması için beş haftayı beklemeye bile gerek kalmayacaktı...
Gerçekten insaf, gerçekten hayret... Böyle bir savunma, böyle bir geri dörtlü olur mu? Topu ayağına alan, topu önünde bulan, elini kolunu sallaya sallaya Muslera’nın burnunun dibine kadar gitti... Şurası kesin; Galatasaray’ın bu geri dörtlüsünü ve savunma anlayışını yeni sezon için toptan değiştirmesi lazım... Ama hangi parayla, hangi akılla, o da tartışılır...
Antalya’da hava sıcaktı... İnsanların plajlara koştuğu, artık denizle buluştuğu, plaj voleybolu ile coştuğu günler başladı bile... Eto’o da kendini plaj voleybolu oynuyor sanmış olacak ki, topu eliyle düzeltip kafayla golünü attı... Hadi hakemler bu kadar açık bir pozisyonu kaçırdı... Çizgi hakemi Özgüç Türkalp, Konya‘da Anelka‘nın elle attığı gole de devam kararı
Bu maçın bir galibi olacaksa, bu takım tartışmasız Galatasaray’dı... Bakmayın maçın çok uzun süre golsüz gittiğine... Galatasaray son galibiyeti olan Trabzonspor maçının dışında ilk defa bu kadar gol girişiminde bulundu...
Maçın başı, özellikle ikinci yarısı, Galatasaray’ın gol girişimcileri ile Rize kalecisi İtandje arasında geçti... İtandje zaten kalitesi belli, Premier Ligi görmüş yaşamış bir kaleci... O kalitesiyle çok uzun süre Galatasaray’a gol şansı vermedi...
Aslında işin en ilginç yanı iki kaleci... Hani yakın zamana kadar “Muslera varsa sorun yok“ derdik ya... Bu maçta tersi oldu... İtandje kurtardıkça kurtarırken, Muslera son saniyelerde, üstelik ağır aksak gelen, çok rahat müdahale edeceği bir topu ıskalayarak bir anlamda galibiyeti engelleyen adam oldu...
Şimdi hep Muslera için söylediklerimizi terse çevirelim: İki kaleciyi değiştirin, Galatasaray maçı 3-0, 4-0 alırdı... Bu Muslera‘yı yıllardır hayranlıkla çok izledik... Takımını çok kurtardı, futbol seyircisine büyük keyif verdi... Öyle ki, Muslera‘yı eleştirmeye elimiz, dilimiz varmıyor, alışkın değiliz... Ama futbolun gerçeği bu...
Rize takımı rakip ceza alanına kadar iyi pas yaparak geldi ama girdiği gol pozisyonu var
Beşiktaş çok uzun süre devam ettirdiği yüksek performansın ardından, son bir-iki maçta sonuç iyi olsa bile oyun olarak bir “duraklama” dönemine girmişti. Kasımpaşa maçında sanki “gerileme” devrini yaşadı. En fazla pas hatasını bu maçta yaptı. En az şutu bu maçta attı. En az ikili mücadeleyi bu maçta kazandı
Milli maç arası oldu da lige şöyle bir es verdik. Ama görünen o ki; bu ligin heyecanını, sürprizlerini özlemişiz. Üç büyüklerden Galatasaray teslim oldu, Fenerbahçe, Osmanlı’yı yıkamadı, Kasımpaşalılara da liderlik sökmedi. Öyle bir haftaydı ki...
Beşiktaş’ın böyle bir fırsatı kaçırmasına etki eden faktörler ne oldu?
Sevgili Bilal, Beşiktaş çok uzun süre devam ettirdiği yüksek performansın ardından, son bir-iki maçta sonuç iyi olsa bile oyun olarak bir “duraklama” dönemine girmişti. Kasımpaşa maçında sanki “gerileme” devrini yaşadı. En fazla pas hatasını bu maçta yaptı. En az şutu bu maçta attı. En az ikili mücadeleyi bu maçta kazandı. Beşiktaş ligin başından bu yana hiçbir rakibine bu kadar gol pozisyonu vermedi. Beşiktaş 2-3 gol pozisyonuna girdiyse, Kasımpaşa sadece son 15 dakikada abartısız 5-6 gol pozisyonuna girdi.
Atiba’nın “serum” dan kalkıp sahaya çıkması, sanki
Bir maçın hiç mi iyi bir tarafı olmaz... Ankara maçında saha zemini dışında herşey kötüydü... Gençlerbirliği kötü oynadı, Galatasaray kötü oynadı... Hakem iki kötü penaltı verdi... Hele Galatasaray lehine verdiği penaltı, ekstra kötüydü... Doğa’nın eli ile en ufak teması olmayan pozisyona Galatasaraylı oyuncuların hep birlikte ellerini kaldırıp hakemi kandırmaları kötünün de kötüsüydü...
Bir halı saha maçı olsa, iki takım ancak birbirine bu kadar rahat izin verirdi... Hücum pozisyonları bile yürüye yürüye gelişti... Savunmalar bu gelişen ataklara çok rahat izin verdi... Öyle bir maç ki, penaltılar dahil, kaleleri bulan toplam şut sayısı sadece beş... Podolski gol atıyor, kabul... Ama oyuna, Galatasaray takımına en ufak katkısı yok. Orhan Hoca‘yı anlamadım, geçen haftanın iyisi Emre Çolak‘tı, çıkardı... Bu maçta kötüler arasında biraz iyi olan Bilal Kısa’ydı, bu defa Bilal‘i çıkardı...
Gençlerbirliği‘nin zafer haftalarından sonra ayağı yerden kesilmiş. Kötü oynarsın ama mücadele etmeden maç kazanamazsın. İki beki bile sakin, basit oyunu bırakmış varyete peşinde. Gençlerbirliği penaltı golünden sonra, son on dakikaya kadar hiç oynamadı. Bu maçın kazananı olsa, inanın futbol
Sistem takımından korkarım. Yıldızlara dayalı bir takım, yıldızları durduğunda etkisini yitirebilir ama, sistem takımları bir-iki oyuncusu kötü oynasa da “pes” etmez... Braga’ya baktığınızda kadrosunda yıldızlar barındıran bir takım değil. Ama Avrupa’nın en önemli sistem takımlarından biri. Bunun içindir ki, her yıl Avrupa kupalarının gediklisi. Her yıl ya Şampiyonlar Ligi’nde, ya da Avrupa Ligi’nde. Üstelik çeyrek finali, yarı finali var. Hatta final oynamışlığı bile var. Buna rağmen biz ne yaptık; Braga çıktığı gün turu geçtik, yarı finali atladık, finali oynayıp kupanın sahibi olduk. Dilerim öyle olur. Ancak özellikle son dönemlerde şu rakibi hafife alma huyumuzdan bir vazgeçsek. Bir dönemler her kura çekiminden sonra “yandım Allah” derdik, şimdi her kura çekiminden sonra “yeneriz, eleriz” havasındayız. Ne karaları bağlamak, ne de rakipleri hafife almak lazım.
Nitekim maç başladı, daha ilk dakikalarda gördük. Fenerbahçe’nin karşısına yıldızı olmayan, Avrupa’nın ortalama takımlarından sayılan ama “sistem takımı” olmaktan asla vazgeçmeyen bir rakip çıktı. Braga ilk yarıda orta alanında öyle bir duvar ördü ki, neredeyse Fenerbahçe rakip ceza alanına giremeden ilk yarı bitti. Bu
Garip bir maç izledik... Özellikle ikinci yarıda... Alkış ile “yuh“ seslerinin birbirine karıştığı bir ikinci yarı... Düşünün, Galatasaray kaptanı penaltı atışına “yuhlar“ altında geldi. Tribünleri dolduran taraftarlar bir karar vermeli. 30 saniye önce “yuh“, otuz saniye sonra alkış. Kaldı ki Galatasaray bu sezon için, bu maçın ilk yarısı için, geride kalan maçlar için “yuh“u haketmiş olabilir. Ama Başakşehir maçının ikinci yarısında bu “yuh“ları hakettiğini düşünmüyorum.
Başakşehir maçı hep önde götürdü ama, maçı kazanacağı duygusunu kimseye vermedi. Sanki ihtiyacı oldukça attı, sonrasında vaziyeti idare etmeye kalktı. Asla Başakşehir‘in iyi maçlarından biri değildi. Ama özellikle ikinci yarı Galatasaray için unuttuğumuz duygusunu, coşkusunu yakalamak adına olumlu sinyallerle doluydu.
Galatasaray‘da özellikle sol kanatta Olcan ve Yasin, çok iyi işler yaptılar, çok iyi bindirdiler. İki gol atan Edin Visca savunma anlamında ortalıkta görünmeyince Olcan ile Yasin, bu sol kanadı adeta otobana çevirdiler.
Ancak hemen belirtelim, Galatasaray gibi bir takımın savunması bu kadar bireysel hatalarla gol yemeye daha ne kadar devam edecek. Hele Başakşehir‘in üçüncü golü. Edin Visca koca bir
Fenerbahçe’nin genlerinde “derbi“ oynamak zaten var... En kötü dönemlerinde bile derbilerin diri takımı olduğunu biliyoruz... Beşiktaş deseniz, geçmiş yılların derbi fakiri Beşiktaş değil... Özellikle bu sezon daha güçlü, daha kaliteli, daha olgun ve daha tecrübeli...
Ancak derbilerin en erken gollerinden biri gelince, sanki maç tek yönlü bir maç gibi başladı... Fenerbahçe bindirdi, erken golle biraz dağılan, biraz panikleyen Beşiktaş savunması acemice hareketler yaptı... İlk otuz dakikada özellikle Volkan ve Van Persie, biraz daha dikkatli olabilseler maçı sağlama alacak bir sonuç ortaya çıkabilirdi...
Bu ilk yarım saatte Beşiktaş’ın akıllarda kalan birbuçuk atağı var... Quaresma’nın Volkan ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda, kendisinin de inanmakta zorluk çektiği dışarı vurduğu şut, bir diğeri de gene Quaresma’nın arka direğe kaldırdığı, kaleci Volkan‘ın tokatladığı pozisyon...
İlk yarının özeti şu... Fenerbahçe topuyla tüfeğiyle, tam saha presiyle saldırdı. Beşiktaş çıkacak alanlar bulamadı, iki bekini oyuna sokamadı. İlk yarının her dakikasında, sahanın her santimetresinde Fenerbahçe vardı.
Özellikle Fenerbahçe‘nin iki kenar adamı Volkan ile Alper, Beşiktaş‘ın iki beki Beck ile