Sistem takımından korkarım. Yıldızlara dayalı bir takım, yıldızları durduğunda etkisini yitirebilir ama, sistem takımları bir-iki oyuncusu kötü oynasa da “pes” etmez... Braga’ya baktığınızda kadrosunda yıldızlar barındıran bir takım değil. Ama Avrupa’nın en önemli sistem takımlarından biri. Bunun içindir ki, her yıl Avrupa kupalarının gediklisi. Her yıl ya Şampiyonlar Ligi’nde, ya da Avrupa Ligi’nde. Üstelik çeyrek finali, yarı finali var. Hatta final oynamışlığı bile var. Buna rağmen biz ne yaptık; Braga çıktığı gün turu geçtik, yarı finali atladık, finali oynayıp kupanın sahibi olduk. Dilerim öyle olur. Ancak özellikle son dönemlerde şu rakibi hafife alma huyumuzdan bir vazgeçsek. Bir dönemler her kura çekiminden sonra “yandım Allah” derdik, şimdi her kura çekiminden sonra “yeneriz, eleriz” havasındayız. Ne karaları bağlamak, ne de rakipleri hafife almak lazım.
Nitekim maç başladı, daha ilk dakikalarda gördük. Fenerbahçe’nin karşısına yıldızı olmayan, Avrupa’nın ortalama takımlarından sayılan ama “sistem takımı” olmaktan asla vazgeçmeyen bir rakip çıktı. Braga ilk yarıda orta alanında öyle bir duvar ördü ki, neredeyse Fenerbahçe rakip ceza alanına giremeden ilk yarı bitti. Bu yarıda iki kanat adamı Volkan ile Alper’in etkisiz kalışı, savunmanın arkasına atılan toplara rakip savunmanın izin vermeyişi, Fenerbahçe’yi çok ciddi bir pozisyon kısırlığına mahkum etti. İkinci yarıda Volkan Şen’in soldan hareketlenmesi ilk defa Braga’nın savunma balansını bozar gibi oldu. Ancak sağda Alper, hücumdan çok sanki savunma görevleri ile daha geride kaldı, iki bek Şener ile Caner de alışılmış hücum aksiyonlarını çok denemedi. İlginçtir, Volkan iyi oynarken çıktı, daha sonra Alper oyundan alındı ve Nani de ortada oynayınca iki uzun Van Persie ile Fernandao’ya top getirecek, orta yapacak adam kalmadı...
Sıkıntı her geçen dakika büyürken, imdada önce Volkan Demirel yetişti. Josue’nin şutundaki kurtarışı tek kelime ile sıradışıydı. Ardından Mehmet Topal bir mucize yarattı. Çünkü Braga’nın sağlam duruşuna, Fenerbahçe’nin hücumdaki etkisizliği eklenince, o gol için, o beklenen gol için bir mucize gerekiyordu. O mucize de Mehmet Topal’dan geldi. Takım oyununun değil, bireysel becerinin eseriydi bu gol. Topal’ın santradan kopup gelişi, engellenemeyen koşusu ve sol ayak içiyle, kalecinin kontrolü altındaki köşeye mükemmel falsoyla topu bırakışı, futbolun kitabına yazılacak bir ders gibiydi...
Mehmet Topal demişken; Türk futbolu yakın zamanda böyle bir istikrar görmedi. Bir değil, üç değil, beş değil, her maç süper oynuyor, süper mücadele ediyor... Hatta son iki yıldır kötü maçını hatırlayan yok. Nerede tehlike varsa ateş bacayı sarmadan yetişiyor, yangın çıkmadan ilk suyu Topal sıkıyor. Bu nasıl ciğerdir, bu nasıl profesyonelliktir, bu nasıl adamdır, helal olsun...
Sonuç şu; Fenerbahçe, Lokomotiv maçının Fenerbahçe’si değildi... Braga da asla bir Lokomotiv takımı değildi. Fenerbahçe beklentilerin altında kaldı, Braga, bilenler için değil ama bilmeyenler için beklentilerin üstüne çıktı. Avrupa kupalarında gol yemeden kazanılan her maç iyidir. Çok da iyi oynamadığın bir maçta kazanılan bu galibiyetin değerini bilmek ve Portekiz’e, rakibi daha ciddiye alarak gitmek gerekiyor.